Gazanız mübarek ola…

Dünya kurulalı beri insanların dünya üzerine sığışamamasından olsa gerek, bildiğimiz dünya tarihi içinde savaşsız geçen dönemler yok denecek kadar az.
Tarih dersinde bile en çok öğrendiğimiz konular kim kiminle kaç yılında savaşmış, savaş kaç yıl sürmüş, kim kazanmış, kim kaybetmiş.
Alınan topraklar, kurulan ülkeler, kaybedilen topraklar, yıkılan ülkeler ve bütün bunlar yaşanırken savaşın acılarına gark olarak ölen ya da ömrünü o acıların izlerini taşıyarak tamamlamak zorunda kalan milyarlarca insan.
Bir taraf için zaferle sonuçlanan savaşın diğer taraf için hezimet olması ve yenilen tarafın o topraklar üzerinden sürülmesi ya da doğrudan yok edilmesi.
Varını yoğunu ardında bırakarak canını ve dolayısıyla soyunu kurtarmak için savaştan kaçan insanların sığınabildikleri topraklarda yeniden var olmaya çalışmaları.
Savaşı kazanan tarafın ganimetleri paylaşması, içleri boşaltılan şehirlere kendi vatandaşlarını yerleştirmeleri ve yeni gelenlerin iki nesil sonra oraların gerçek! sahibi olmaları.
Ve bu yeni sahiplerin ilerideki zamanlarda karşılaşacakları diğer işgalcilere karşı kendi ‘vatan’larını savunmaları.
İnsanın dilinin ucuna “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” deyişi geliveriyor değil mi?..
****
Savaşların adım adım yaklaşmasından ziyade, savaşın bir kıvılcım ile ateş almasını okuduk tarih derslerinde.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlama kıvılcımı, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun veliahtı olan Franz Ferdinand’ın, bu imparatorluğun Balkanlar’daki etkisini yok etmek isteyen Sırp milliyetçileri tarafından 1914 yılında vurularak öldürülmesiyle çakıldı.
Bu olayın ardından gelen karşılıklı savaş ilanları bir anda tüm Avrupa’yı savaşın içine çekti.
Birkaç kilometre ilerleyebilmek için yüz binlerce ölünün verildiği bu savaş sonucunda bazı ülkeler yeniden kuruldu, bazılarının da sınırları yeniden çizildi. İmzalanan anlaşmalar ile  2. Dünya Savaşı’na zemin hazırlandı.
İkinci Dünya Savaşı, Almanya’nın savaş dahi ilan etmeden, 1 Eylül 1939 tarihinde, saat 04:45’te Polonya’ya saldırarak sınırdan içeri girmesiyle başladı. Böylece 72 milyon insanın hayatını kaybedeceği İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu. 1945 yılında dek süren savaşta ölenlerin 47 milyonu asker, 25 milyonu ise sivildi. Savaş sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği gibi süper güçler olarak ortaya çıktı ve 46 yıl boyunca sürecek olan bir Soğuk Savaş dönemini başlattı.
-Bu arada; Birinci Dünya Savaşı sonucunda feshedilen Osmanlı İmparatorluğu’nun işgalciler tarafından ele geçirilmesini Kurtuluş Savaşı ile engelleyen ve ardından da Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran yeni devletin, bu savaşa dahil olmamak adına verdiği mücadele takdire şayandır.-
****
Dünya kurulalı beri kâh kutsal kavramlar adına, kâh verimli topraklara sahip olma adına, kâh en muktedir kişi ya da en muktedir ülke olmak adına binlerce savaş çıkmış.
Yüzyıl Savaşları, Haçlı Seferleri, Kore Harbi, Vietnam, Bosna Savaşı, Karabağ Savaşı, Afganistan Savaşı, Ruanda, Somali ve sayılamayacak kadar çok olan daha niceleri…
Şimdi ise enerji ve su kaynaklarını ele geçirebilmek adına savaşlar gündemde
Bu durumda enerji kaynaklarına sahip olan Ortadoğu’nun tam ortasında savaş şartları oluşturulması kaçınılmaz oluyor. “Coğrafyan kaderindir” derler ya hani, orada yaşayan yerli halkın tek suçu da o coğrafyada yaşıyor olmaları
Devrilen liderler, değişen rejimler ve daha kolay kontrol edilip kaynak aktarımına itiraz etmeyeceklerden seçilerek kurulan yeni hükümetler.
Savaşa sürüklenmek isteyen ülkelere savaşa dahil olabilmeleri için çakılan kıvılcımlar ve diplomasi ile savaşa karşı duran ülke üzerine her gün daha da büyük bir ateş salmak. Tahrik üzerine tahrik yaparak, oluşturulmuş olan girdabın içine o ülkeyi de çekmeye çalışmak
Özellikle de halkı galeyana getirerek insanlara savaş çığlıkları attırmak
Kurtuluş Savaşı gazilerinin daha düne kadar sağ olduğu bir ülkede, savaş acılarını büyüklerinden dinleyenlerin savaşa uzak durmalarındaki iç korkusu, savaşın yıkımından bihaber gençlerin  savaş boyalarını sürünmeleri ile ters düşüyor
Vatan savunması söz konusu olduğunda genciyle yaşlısıyla gözünü dahi kırpmadan elini taşın altına koyan insanlar, kendilerinin olmayan bir savaşın içine zoraki dahil edilmeye çalışıldıklarının farkında olduklarından olsa gerek âkil ve mutediller.
Diğerleri ise mehter takımını toplamaya başladılar bile..
****
5 Mayıs 1930’da İngiltere Tıp Akademisi’nde “En İyi Doktor Ödülü”nü alırken “Ben atomu insanlığın yararı için keşfettim. Ama insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar.” diyen Albert Einstein’ın bir sözünü hatırlayalım
“Üçüncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama Dördüncü Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum.”
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.