FETÖ’nün İlhan Selçuk Cinayeti

Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) 15 Temmuz 2016 tarihinde giriştiği ABD patentli darbe girişimi sonrasında değişik illerde açılan davalarla yargılanıyor. Davaların ne kadar sağlıklı yürütüldüğü Türk hukuk tarihini yazanlarca değerlendirilecek. Açılan yüzlerce dava arasında İlhan Selçuk cinayetini ortaya çıkarmaya yönelik bir soruşturma yok. Tam yersine son günlerde İlhan Selçuk’un ölümüne neden olan “Ergenekon” tertibini yeniden canlandırmaya yönelik girişimler var.

 

1961 Anayasasının getirdiği özgürlük ortamında yeniden fışkıran Türk aydınlanmasının en etkili gazeteci ve yazarları İlhan Selçuk, 21 Haziran 2010 tarihinde aramızdan ayrıldı. Her ne kadar ölüm nedeni kayıtlara “çoklu organ yetmezliği” olarak geçse de FETÖ adı verilen ihanet örgütünün bir cinayeti olarak akıllarda kaldı.

 

İlhan Selçuk, 1960’lar sonrasında görülen her gerici ve baskıcı hareketin doğrudan hedefleri arasında oldu. Hem de ilk sıralarda. Bu nedenle İlhan Selçuk’un katledilmesi FETÖ adlı ihanet şebekesi açısından bakıldığında “isabetli” bir cinayetti. Nitekim İlhan Selçuk’un ölümü Türkiye Cumhuriyeti açısından da yaşamını adadığı Cumhuriyet gazetesi açısından da büyük bir savrulma döneminin başlangıcı oldu.

 

İlhan Selçuk dalgalar halinde gelen “Ergenekon” tutuklamalarının en büyük dalgasının gerçekleştiği 21 Mart 2008 tarihinde sabaha karşı evi basılarak gözaltına alındı. Gözaltına alınan diğer aydınlarımızın pek çoğu tutuklanırken İlhan Selçuk’u yaşı ve sağlık durumunu da dikkate alarak tutuklamaya cesaret edemediler. Ancak 2 gün sonra serbest bırakılan İlhan Selçuk bir daha eski sağlığına kavuşamadı. Uzun süre hastanede tedavi gördü. Bir süre yazılarına devam etse de bir yıl sonra tekrar hastalanarak kısmi felç geçirdi. Bir daha da düzelemedi ve 21 Haziran 2010 tarihinde aramızdan ebediyen ayrıldı. Koparılıp alındı…

 

İlhan Selçuk göz-altılara, tutuklamalara, yargılamalara alışıktı. Ancak İlhan Selçuk, kahrından öldü. Onu kahrından öldüren daha sonra “kumpas” olduğu iktidar tarafından da itiraf edilen “Ergenekon” davasında örgüt yöneticisi olduğu iddiasıydı. Davanın en çarpıcı iddiası ise örgüt “yöneticilerinin” Cumhuriyet gazetesine bomba “attırmış” olmasıydı. Bir başka ifade ile Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı, gazeteye yaşamını adamış insan kendi gazetesine karşı bombalı saldırı yaptırmakla suçlanıyordu. 12 Mart döneminde Ziverbey köşkündeki kontrgerilla karargâhındaki işkencelere göğüs geren İlhan Selçuk, bu iğrenç suçlamaya dayanamadı.

 

İlhan Selçuk 50 yıl boyunca Türk aydınlarının ellerinde bayrak gibi gezdirdiği gazetenin bilge köşe yazarıydı. Öyle ki 12 Mart döneminde ve 1990’lı yıllarda Cumhuriyet gazetesi yolundan saptırılıp ele geçirildiğinde okurları tarafından terk edilmiş, bu sayede yeniden İlhan Selçuk ve dava arkadaşlarının gazetesi olabilmesi için ilginç bir destek görmüştü.

 

İlhan Selçuk’un aramızdan çekilip alınması ile Cumhuriyet gazetesi bir kez daha yayın ilkeleri konusunda tartışma konusu haline geldi. İlhan Selçuk yazıları ile sadece Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyetinin de hangi rotada ilerlemesi gerektiği konusunda da yol göstericiydi.

 

İlhan Selçuk “Ergenekon” soruşturması kapsamında göz-altına alınıp serbest kaldıktan bir süre sonra, 21 Şubat 2009 tarihinde kendini sorgulayan ve şimdi kaçak olarak yurt dışında bulunan Zekeriya Öz hakkında “Öz’ün Laf-ı Güzafı” başlıklı bir yazı yazmış ve Öz’ü daha o gün yargılamıştı. Selçuk şu tespiti yapıyordu:

“Ne yazık ki Zekeriya Öz bu mantıkla ya da mantıksızlıkla hiçbir yere varamaz; savcımızın geleceği pek parlak görünmüyor…

Ergenekon’da birinci iddianame bir hukuk faciası…

“İddianamede Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukuku değil, AKP iktidarının guguku geçerli…

“Ya ikinci iddianame ne zaman çıkacak?..

“Diyorlar ki:

– Zamanlama, ayarlama, koordinasyon tamam…

– Nasıl?..

– 2’nci iddianame, AKP’nin işine yarasın diye, yerel seçim öncesi piyasaya sürülecek…

1) Ergenekon tertibi daha ilk aşamasında çıkmaza saplanmış, daha şimdiden çökmüş, adaletsizlik ve hukuksuzluk anıtına dönüşmüştür…

2) 2450 sayfalık iddianame ve 400 klasörlük dava, hukuk ve yasalarla bağdaştırılması olanaksız bir romanın hiç bitmeyecek tefrikası içeriğindedir…

3) Yeni iddianameler de ilk iddianameye dayanacakları için daha şimdiden içi boşalmış bir davanın yeni ürünleri olmaya mahkûmdurlar…

4) Tutukevlerinde iddianameleri ve davaları bekleyen, kimlikleri toplumca çok iyi bilinen ve tanınan zanlılar daha ne kadar süre demir parmaklıklar arkasında tutulabilirler?..

Zekeriya Öz Cumhuriyet’e ne anlama geldiği belli olmayan iki tümcelik ‘tekzip’ yolluyor…

Oysa oturup kendisini gün geçtikçe daha çok sarıp sarmalayan koşulları düşünmeli…

Savcı Öz’ün hukuku ve yasaları hiçe sayıp çiğneyen uygulamalarına karşı, sayıları gittikçe artan Ergenekon sanıkları da elbette haklarını yasal yollardan arayacaklardır…

Her bugünün bir yarını var…”

Zekeriya Öz ve destekçileri elbet bir gün hesap verecek. İşte o gün Türk aydınlanmasının bilge yazarı İlhan Selçuk’un sözünü ettiği “yarın” gelmiş olacak.

 

İlhan Selçuk’un anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.