Erdoğan siyasi başarısını ekonomik bararıyla taçlandırabilir mi?

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Geçerli oyların salt çoğunluğunu alan Sayın Erdoğan başkanlık seçimi yarışında rakiplerini yüzde yirmiikiyi aşan oranda geçerek başarı kazandı.

Erdoğan bu siyasi başarısını ekonomi alanındaki başarılarla taçlandırabilir ve sürdürebilir mi?

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin günümüzde karşı karşıya bulunduğu iç ve dış sıkntıların tarihsel ve güncel nedenleri irdelendiğinde, son tahlilde, bunların, İzmir İktisat Kongresi’nde benimsenen devletçi karma-ekonomi modelinin uygulamalarından kaynaklandığı görülür.

Gazi Mustafa Kemal Paşa İzmir  İktisat Kongresi’ni açış konuşmasında; “Yeni Türkiye’mizi hak ettiği yere ulaştırabilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir iktisat devresinden başka bir şey değildir.” sözleriyle, bir yandan emperyalist ekonomiler arasındaki, diğer yandan emperyalist ve sosyalist ekonomiler arasında küresel boyutta süren rekabete dikkat çekmiştir.

Bu rekabet koşullarında ülkenin kalkınması ve milletin refahı için izlenecek ekonomi politikası hakkında şu hususların yaşamsal önemini vurgulamıştır:

Bizim halkımız yararları birbirinden ayrılır sınıflar halinde değil, tersine varlıkları ve çalışma sonucu birbirine lâzım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada dinleyicilerim çiftçilerdir, sanatkârlardır, tüccarlardır ve işçilerdir. Bunların hangisi birbirinin karşıtı olabilir. Çiftçinin sanatkâra, sanatkârın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, birbirine ve işçiye muhtaç olduğunu, kim inkâr edebilir.” (…) “Bugün var olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını umduğumuz fabrikalarımızda kendi işçimiz çalışmalıdır. Rahat ve mutlu olarak çalışmalıdırlar ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın gerçek lezzetini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsinler. Bundan dolayı programdan söz edildiği zaman, âdeta denebilir ki, bütün halk için bir “Emek Misak-ı Millisî”dir. Ve böyle bir emek Misak-ı Millî’si mahiyetinde olan program etrafında toplanmaktan meydana gelecek olan siyasî şekli ise, sıradan bir parti yapısında düşünülmemek gerekir. Ve barıştan sonra meydana gelebilecek olan böyle bir siyasî şeklin şimdiye kadar olduğu gibi milletin kararlılığı ve imanı ile ve birlik ve dayanışmasının birbirine yardımcı olması ile başarılı olacağı hakkındaki inancım kuvvetlidir ve tamdır.”

1923’te, “…bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır ve hayatın gerçek lezzetini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsinler.” isteğini içtenlikle dile getirmiş olan Mustafa Kemal, 1930 yılında, genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’a söylediği, “…bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içersinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddî manevî perişanlık içerisinde…”1 sözleriyle, devletçi karma-ekonominin liberal zihniyetteki uygulamalarının dertlere deva olmadığı gerçeğini tespit etmiştir.

Devrimin düşünsel ve eylemsel önderi ekonomide liberal zihniyeti savunan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimlerinden hareketle 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkasının tüzüğüne laiklik, devletçilik, devrimcilik ilkelerinin eklenmesini sağlamıştır. Bundan sonra devletçi karma-ekonominin devletçilik ilkesi halkçılık anlayışı ile uygulanmaya başlanmış, kısa zamanda önemli başarılar kazanılmıştır.

Atatürk’ün ölümünden sonra halkçı devletçilik anlayışından adım adım uzaklaşılmış, Devlet’in yönetimine egemen olan liberal zihniyet uyguladığı ekonomi politikasıyla özel sektörün büyümesine, zenginleşmesine, fakat emekçi halkın yoksullaşmasına yol açmıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Meclis seçimlerinde başarılı olamayışı, Erdoğan’ın Rabia simgesiyle elde ettiği başarının gölgesinde kalmış olması, Erdoğan’ın siyasi başarısını ekonomi alanındaki başarılarla taçlandırma ve sürdürme konusunda ciddi sıkntılarla karşılaşacağının belirtisidir.

Devletçi karma-ekonominin emperyalizmin kıskacında hukuku içselleştiremeyen kapitalist ekonomiye dönüşmüş olması, on altı yıldır böyle bir ekonomik yapının kıskacından liberal zihniyetle çıkmayı başaramamış Erdoğan’ın aynı zihniyetle bu çıkmaz sokakta ısrar etmesi, ne kendine, ne millete, ne ülkeye, ne de bölgeye herhangi bir yararı olmaz.

Çıkış yolu nedir?

Aklın yolu birdir.

Atatürk’ün ölümünden sonraki uygulamayla içine yuvarlanılmış olan kıskaçtan ancak ve ancak iki Mustafa’nın aydınlık yolunda, halkçı karma-ekonomi modelinde uzlaşılarak çıkılır.

Batı Trakya Türk azınlığının bir aydını olarak Sayın Erdoğan’a, Gazi Mustafa Kemal Paşa gibi hareket ederek, yeni bir İzmir İktisat Kongresi toplanmasına öncülük etmesini öneriyorum.

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.