Empati

Son yıllarda sıkça duyduğumuz bir kavram empati…
Sıkça uyguladığımız konusunda ise iyimser değiliz. Başkalarının duygularını içselleştirmek anlamına geliyor. Daha açık bir ifade ile başkalarının başına gelen bir olayın kendi başına gelebileceğini düşünerek karşısındakini anlamaya çalışmak…
“Balyoz”, “Poyrazköy” vb. davaların temelini oluşturan 5 numaralı hard diskin sonradan oluşturulduğu TÜBİTAK raporuyla belgelenmesinden sonra yıllardır cezaevinde çürütülen komutanların durumunu anlamak için de empati uygulamak gerekiyor.
Pek tabii ki benzer suçlamalarla cezaevinde tutulan, hüküm giyen, “Ergenekon” davası sanıkları için de empati uygulamamız gerekiyor.
Yıllarca en ağır koşullarda cezaevinde yatmak, tek başına hücrede tutulmak, onmaz hastalıklara tutulmak, yakınlarını kaybedip son görevini bile yapamamak acaba nasıl bir duygu?
Bu koşulların açtığı yaralar belki zamanla kabuk bağlayıp unutulabilir. Ama, ya yapılan suçlamaların çirkinliği…
Onlar nasıl unutulacak?
Örnek mi istersiniz?
Neredeyse bütün askerlik yaşamı boyunca silahlı terör örgütü ile mücadele eden önceki Genelkurmay Başkanını “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlaması ile yargılamak. Üstelik bu suçlamayı kanıtlamak için de karşısına silahlı terör örgütünün 2 numaralı ismi olduğu için hüküm giymiş birini önce gizli tanık olarak çıkarmak, sonra da pervasızca kim olduğunu açıklamak.
Susurluk çetesini daha Susurluk’taki meşhur kaza olmadan isim isim açıklayanları Susurluk Çetesini örgütlemekle suçlamak.
Jandarma Genel Komutanı iken uçağı düşüp şehit düşen Eşref Bitlis’in bir kaza sonucu değil, bir suikast sonucu öldüğünü ilk açıklayanları Eşref Bitlis’e suikast yapmakla suçlamak.
Çocukluğundan bu yana en yakın arkadaşı olan Uğur Mumcu’yu öldürtmekle suçlamak.
Cumhuriyet Gazetesi imtiyaz sahibi ve Başyazarını kendi gazetesine bomba attırmakla suçlayıp kahrından ölümüne yol açmak.
Danıştay’a kol kanat gerenleri Danıştay cinayeti ile suçlamak.
Bütün meslek yaşamı boyunca silahlı “sol” örgütlerle mücadele etmiş, bu örgütlere mensup olduğu söylenenlere işkence yapmakla suçlanan bir Emniyet Müdürünü silahlı “sol” örgüt kurup yönetmekle suçlamak.
Bunun gibi daha pek çok örnek olmakla birlikte en çarpıcıları bunlar. Kendinizi bir an bu suçlamalarla karşı karşıya bulun.
Cinayet masası dedektifinin cinayetle suçlandığını, ahlak zabıtası amirinin randevu evi işletmekten gözaltına alındığını, kaçak yapı sorumlusunun ruhsatsız inşaat yapmakla suçlandığını, vergi kontrolörünün vergi kaçırmakla suçlandığını, bu nedenle haklarında günlerce yayın yapıldığını düşünün.
Şimdi en yetkili ağızlar “milli orduya kumpas kurulduğu” yolunda iddiaları tekrarlıyor. Bunu destekleyen bilirkişi raporu da TÜBİTAK’tan geliyor. Askerlerle ilgili davalarda ardı ardına tahliyeler başladı. Ana Muhalefet liderimiz de yeni uyandı.
Bizler Ana Muhalefet liderini yolsuzluk dosyalarını gündeme taşıması ile tanımıştık. AKP lideri ise kendisini SSK Genel Müdürlüğü sırasında yolsuzluk yapmakla suçladı. Acaba bu suçlamalara karşı Ana Muhalefet lideri kendini nasıl hissetmişti?
RTE, yolsuzlukların ucu yakınlarına uzandıkça oğullarını cansiperane savunuyor.
Cumhuriyeti kuran parti olmakla övünen partinin liderini biz hiç bu ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyeti kuran milli orduyu savunurken görmedik. Donanmamız çökertilirken birkaç milletvekili dışında itiraz eden olmadı. Kendi ayaklarıyla yurtdışından ifade vermeye gelen komutanlar “kaçma ve delilleri karartma” şüphesiyle tutuklanırken “hukuk çözer” diyorlardı. Şimdi “çözer” denilen hukukun “paralel devlet” adıyla nasıl örgütlendiğini görüyoruz.
Üstelik Muhalefet milli orduya kumpas kuranların yargı içinden temizlenmesine de itiraz ediyor. Yolsuzlukların soruşturulmasının devamını istemek başka bir şey. Hukuk sistemimizden “kumpasçıların” temizlenmesini istemek başka bir şey.
Muhalefet kumpasa karşı çıkmakta geç, hem de çok geç kalmıştır. Milli orduya saldırının başladığı ilk gün RTE’nin çocuklarına sahip çıkışından çok daha büyük bir güç ve inançla direnmeliydiler. Sanık yakınlarının yıllardır sokaklarda süren direnişlerini görmeliydiler.
Geç de olsa gerçeği görebilmelerine de şükretmek gerekiyor. Hiç değilse şimdi emniyet ve adalet sistemi içindeki kumpasçıların ortaya çıkarılması için çaba harcamalılar. Bugün dijital verilerin sonradan işlendiğini tespit eden TÜBİTAK’ın yıllar önce nasıl olup tersine raporlar verdiğini sorgulamalılar. Belki de o zaman kumpasçıların kimler olduğunu anlayabilirler.
Ana muhalefet bu işi birkaç gözü pek milletvekiline bırakmamalı Genel Başkan seviyesinden bu işe sahip çıkmalıdır.
Zira Ana Muhalefet bu kumpastan Genel Başkan seviyesinde yara almış ve önceki Genel Başkanını tertibe teslim etmiş bir örgüttür.
Empati böyle yapılır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.