Çocuklar İYİYMİŞ!

Zalim üvey annenin sadece Pamuk Prenses masalında yaşadığını düşünmek isterdim hep.
Kötülük sadece beyaz perdede kalmalıydı. Dışarıya taşmamalıydı.
Ne acı ki aslında hayatın gerçek kötülüğüydü beyaz perdenin içine girip oradan insanlara yansıyan.
Bir çeşit ayna tutmaydı izleyiciye.
Hataları gören görüyor ve kendine çeki düzen veriyordu.
Bazılarına ise gördükleri bu kötülükler ilham kaynağı oluyordu.
Üveylik dedim ya yazının başında;
Bir yastıkta kocamak arzusuyla koşa koşa yapılan evlilikler gün geldi bir yerlerde sekteye uğradı ve nikâh ile kesişen yollar boşanma ile ayrılır oldu.
Eski zamanların eski adetleri değişti. Kimse kırılan kolu yeninin içinde saklamıyor artık. Kimse kan kusup kızılcık şerbeti içtim demiyor.
Artık, anlaşarak yapılan medeni evliliklerin, anlaşarak yapılan medeni ayrılıkları var.
Anneler babalar birbirleriyle anlaşamayıp boşansalar da, aklıselim davranarak çocuğun geleceğini düşünen pek çok ebeveynin çocuklarından boşandıkları görülmüyor.
Birbirlerinden boşananlar gönüllerinin konduğu bir başkasıyla evleniyorlar. İki anneli, iki babalı çocuklar, iki ev arasında denge içinde büyütülmeye çalışılıyor.
Evlenmek nasıl ki hayatın başlangıcı değilse, boşanmak da hayatın sonu olmuyor.
Zamanın gerisinde kalan hayatlarda ise her şey eskisinden beter sürüyor.
Muhafazakârlığın artışıyla ahlaksızlığın artışı her niyeyse paralel gidiyor.
Daha merhametli, daha sevgi dolu, daha vicdanlı olmasını beklediğimiz insanların yaşadıkları hayatlar adeta dudak uçuklatıyor.
Evlenme programlarında olsun, yarışma programlarında olsun seviye ve ahlâk denen olguyu ara ki bulasın. Yarım saat izlendiğinde insanı allak bullak edip krizlere sokan konuşmalar, avam ötesi davranışlar, insanın aklından dahi geçmeyen konuların sıradanlaşıp uluorta etrafa saçılması ve tüm bunların normal bulunması…
Akıllarda deli sorular:
“Normallik neydi, anormal olan kimdi?”
****
İşte böyle bir hayatın ortasından bir kesit düştü memleketin ortasına.
Kayseri’de üvey annelerinin akıl almaz işkencesine maruz kalan 4 yaşındaki İ.A. ve 7 yaşındaki ablası I.A.’nın dramı, Türkiye’yi ayağa kaldırdı.
Komşularının dediğine göre dışarıda melek görünen kadının üvey çocuklarına ettiği zulmü izlemeye dayanamadık.
Nasıl bir insandı ki bu, el kadar çocuğa böyle bir işkenceyi reva görüyordu?
Nasıl bir insandı ki bu, o çocuğun gün gelip büyüyeceğini hesap edemiyordu?
Nasıl bir insandı ki bu, çocukların babasının suratına her şey yolundaymış gibi bakabiliyordu?
Nasıl bir insandı ki bu o çocukların da bir anneleri olduğunu düşünmüyordu?
O kadar iyi oynuyordu ki rolünü; ne komşular farkındaydı yaşananların, ne de baba…
Şüphelenilse bile bizde “Hane içine karışılmaz!” malum…
Oysa çocuklar sadece o hanenin değildir, devletindir, milletindir, dünyanındır, insanlığındır…
Sonunda şüpheler fazlalaşıp da babanın kulağına kar suyu kaçırılınca, baba eve gizli kamera yerleştirdi.
Kamera kayıtlarında bizim gördüklerimizi gördüğünde ise ne hissetti, bilmem…
Olanları internetten öğrenen çocukların 26 yaşındaki öz annesi A.Ö., eski eşi A.A.’dan 3 yıl önce “geçimsizlik ve fikir ayrılığı” nedeniyle boşandığını ve eşinden hiç şiddet görmediğini söylemiş.
Velayet nedeniyle ilk mahkemede boşanamadıklarını, eski eşinin çocukların velayetinin babada kaldığı takdirde, her ay kendisine göndereceğini söyleyince boşanmayı kabul ettiğini söylüyor.
Ayrılığın ardından kadın evlenmiş ve ikinci eşinden de şimdi 2 yaşında olan bir oğlu var.
Eşinin evleneceğini duyunca çocuklarının velayetini istemiş. “Üvey anne bakmasın” demiş. Eski kocası da, “Evleneceğim kadın namazlı abdestli, Allah korkusu var. Bir şey olmaz çocuklarımıza” demiş.
(* Din ahlâklı olmayı emreder oysa, lakin ahlâklı olmak herhangi bir dinin müridi olmayı emretmez. Kısacası; esas olan güzel ahlâktır…)
Ve gelinen son noktada, işkenceci kadın 46 yıl ceza ile hapishanede.
“Ya çocuklar?” derseniz,
Vali’nin söylediğine göre, çocuklar “İYİ”ymiş…
****
Bundan birkaç gün önce medenî olarak nitelendirebileceğimiz bir insanın, ayrıldığı karısı ile çocuk üzerine ettiği kavganın görüntüleri düştü medyaya. Çocuğun önünde yapılan kavgada ağza alınmayacak hakaretler ve kadına yapılan şiddet vardı dolu dolu!
****
Söylenecek ne kadar çok şey var değil mi bu konuda.
Sosyolojik, psikolojik, pedagojik, ekonomik…
Her yönden uzun uzun, ince ince araştırılması gerek hepsinin…
Ve üstelik bu gördüklerimiz ortaya çıkanlar.
Ya görmediğimiz yerlerde neler oluyor diye düşünüyor insan. Kapalı kapılar ardında, örtülü çatılar altında neler yaşanıyor?
Neresinden tutsan elinde kalıyor konu.
Lanetler yağdırıyoruz oturduğumuz yerden, yeni bir olay ortaya çıkana kadar unutuyoruz sonra.
Anne babayı ve aileleri geçtim; çocukların yaşadıkları bu travmaların ilerideki hayatlarına olan etkisi en önemlisi.
İyilik de istemsiz bir şekilde uzanıyor geleceğe, kötülük de…
Sevgi gören sevgi gösteriyor çevresine, şiddet gören şiddet…
İlk öğrenmelerinde doğru olanın bu olduğu kazınıyor çünkü küçücük zihinlere.
Sonrası?
Sonrası, zincirin birbirine eklenen sayısız halkaları…Hepimiz suçluysak bu olanlarda, halkalardan birisi bize ulaştığında biz de ödüyoruz payımıza düşen hesabı…

Demem o ki; kimse kimsenin ne kolunu kırıp yenin içine saklatsın, ne de biri bir diğerine kan kusturup kızılcık şerbeti içirtsin.
Taraflar artık evliliğin ortadan kalkmasının çocukların da ortadan yok olması demek olmayacağını anlasın.
Çocuğu ille de dört göz arasında büyüteceğim diye çocuklar kavga dövüşün ortasında bırakılmasın.
Çocuk taraf olmasın, çocuk arada kalmasın.
Bırakın çocuk çocukluğunu yaşasın…

Bu olayda olduğu gibi, çocuklar “iyi” deyip, olay basitleştirilerek üzeri kapatılmasın!

Ve son söz:
Taciz, tecavüz ve işkence gibi taammüden işlenen suçlarda “iyi hal” göz önüne alınıp cezada indirim uygulanmasın…

Çocukları işkence gören babanın avukatının açıklamasını dinlemek için tıklayınız:

 

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.