ÇINARLARIMIZ

AHMET AYGÜN ATA KÖŞE YAZISI

BİR YAŞLI ÖLDÜĞÜNDE BİR KÜTÜPHANE YANMIŞTIR.

Afrika Atasözü

Koronavirüs sonrası kimi insan müsveddelerince yaşlılarımız hedefe oturtuldu. Ülkemize kattıkları değerler hiç görülmeksizin bu hunharca hedef insanlık dışıdır. Hiç yalnız kaldınız mı? Birilerine muhtaç olmanın iç dünyamızda yarattığı yaraların farkında mısınız? Yaşlılarımızı atıl bir eşya gibi gören anlayış bir Batı kültürü yozluğudur. Aynı biçimde yaşlı anne ya da babasına bakıyor diye aylık vermekte bir yozluktur. Kamucu-Halkçı-Milliyetçi bir anlayışı olmayan sistemin çarpıklıkları bu konuda gözler önüne seriliverdi. Günümüz bilişim çağı etiketi yese de bu bilişimden yararlanmak ya da yarartılmak bir toplumsal görevdir. Birçok işlemin bir TIK ile çözümlenebildiği günümüzde “Dışarı çıkmayın” diye uyardığımız Çınarlarımıza gerçekten çözüm sunabildik mi? Sağlık Başkanlığı ne denli başarılı işler yapsa da hükümet gerçek Kamucu-Halkçı çözümlerde sınıfta kaldı. İşçi ve esnafın düştüğü ya da düşeceği sıkıntılara tek bir çözüm sunamadı. Testi kırıldıktan sonra bulunacak çözüm yitirilen maddi ve manevi değerleri yerine getiremez. Oysa ki onların Türkiye Cumhuriyetinin geleceğine daha çok katkıları olacaktı. “Kısmet böyleymiş” demek sorumluluktan kaçmaktır. Verilen görevin yapılamadığının yıldızlı bahanesidir.

İzninizle iki yaşanmışlık paylaşacağım.

9 yıl süre ile gezgin pazarcılık yaptım. Karakoca köyümüzde pazarımızı kurduğumuzda bir yaşlı anne geldi. Gereksinimlerini gidermeye. Orta yaşlı ve genç hanımlar ona takıldı.

– Hacı Anne ne çok uğraşırsın dünya işleriyle. Sabah erken kalkıp bahçeni, evin önünü süpürürsün, pazara çıkarsın. Bir ayağın zaten çukurda, bırak kızın ile gelinlerin yapsın.

ÇINARIMIZIN yanıtı olağanüstüydü.

– Soluk alıp verebildiğim sürece dünyada yapacak işlerim var.

İlçemize bağlı Çeşnigir Köyü’ne de giderdim. Allah rahmetini bol eylesin, bir ÇINARIMIZ vardı. 80 küsur yaşındaydı. Eşini yitirmiş, tek başına yaşıyordu. İki çocuğu da okumuş, Ankara’da yaşamlarını sürdürüyorlardı. Kendi gereksinimlerini giderebilecek esenlikteydi. Uzun uzun söyleşirdik. Ondan çok şey öğrendim. Örneğin; hiç üşenmez, dağa doğru çıkar. Küçük bir tür incir toplardı, çocuklarım ve benim için. Kilolarca incirin, özelliği kendi kendine kuruyabilmesiydi. Üzerinde dolaşan küçük sinekler onun besinidir derdi. Bir hafta o incirleri yerdik. Öyle bir incir hiç yemedim. Yunanistan’dan nasıl Türkiye ‘ye geldiklerini anlattı. Şaşkınlıkla dinledim. 1925 yılında bu disiplin olağanüstüydü.

– Oğul Atatürk demiş ki, mübadele edeceğiz. Rumlar Yunanistan ‘a, Türkler vatanına gelecek. Bizi limandan gemiye bindirdiler. Küçüğüz, bize oyun gibi geliyor ama büyüklerimiz kaygı içinde. Bir bilinmezlik korkusu var, içlerinde. Vardık, Bandırma’ya. Limanın önünde toplandık. Birileri geldi. Ellerinde bir sürü kağıt. İsimler okunmaya başladı.

– Falanca köyden Yusuf oğlu İsmail ve ailesi İnegöl, filanca köyden Ali oğlu Veli Eskişehir, falanca nahiyeden Ekrem oğlu Ebazer Bursa….

Bizim adımız okununca Karacabey dendi. Kağnılara bindirildik. Bindik geldik,K aracabey’e. Şimdiki heykelde indik. Yine birileri elinde kağıtlarla geldi. İsimleri okumaya başladı.

– Mehmet oğlu İhsan ve ailesi Abdullahpaşa Mahallesi, Hüseyin oğlu Abdullah Çamlıca….

Bizim adımız okunduğunda Çeşnigir dendi. Bir iki talikaya bindirildik. Hava kararırken vardık. Aha şu meydanda kazanlar kaynıyor. Aş etmişler, bizlere. Hepimiz sırayla alıp yedik. Sonra Rumlardan boşalan evler ailelerin büyüklüğüne, küçüklüğüne göre bizlere verildi. Anne ve babamıza kara buğday unu, erzak verildi. Bunlarla bir hafta idare edeceksiniz. Tarlalarınızı da yarın pay edeceğiz. Evlerimize girdik. Getirebildiğimiz sıcak döşeklerimizde yattık. Büyüklerimizin içindeki bilinmezlik kaygısı yok olmuştu.

. . . . . . . . . . . . . . . .

Yıl 1925…Atatürk ‘ün Kamucu-Halkçı -Milliyetçi ilkeleri bu kadar disipline olmuş. Günümüzde bir TIK ile verilere bir iki dakika içinde ulaşılırken yaşlılarımızı ATIL durumda görmek nasıl bir anlayış? Niye günlerce salt “evde kalın” demek ile yetinildi de. Aylıkları ve gereksinimleri düşünülmedi? Bu arada hakaret edilen, teslim oldu denilen Türk Silahlı Kuvvetleri yine Yurttaşın ilk çaresi oldu. Mehmetçik sistemin kölesi siyasilerin eksiklerini ve kin dolu eleştirilerini ortadan kaldırmak için koşturuyor. Helal olsun, MEHMETÇİĞİME….

1930’lara hakaret yağdıranlar, 1930’ları reddedenler….

Sizin; KAMUCU-HALKÇI-MİLLİYETÇİ-DEVLETÇİ-CUMHURİYETÇİ-DEVRİMCİ-LAİK anlayışı reddetmeniz Türkiye Cumhuriyeti’nin çözümü varken çözümsüz bırakmanıza neden oldu, oluyor. Vebaliniz çok ağır!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.