Büyüyünce ne olacaksın çocuk?

Aylan büyüseydi terörist mi olacaktı?
Ya da tacizci, hırsız, ayyaş, kumarbaz…
Charlie Hebdo dergisi bu minvalde bir karikatürle çıkmış piyasaya.
Belki de iş adamı, mühendis, avukat, sanatçı, doktor olurdu vurgusuyla yine karikatürlü bir cevap gelmiş Ürdün Kraliçesi Rania el Abdullah’dan…

İkisi de ne kadar mümkün değil mi?

Ya Berin büyüseydi..?

İstisnalar kaideyi bozsa da bazen, bir çocuğun ne olacağı nerede ve nasıl büyüdüğüyle alakalıdır genelde.
Babası öğretim üyesi, annesi de doktor olan bir çocuktan kayda değer bir şeyler olması beklenir mesela.
Anne babasına yakışır, kendisine yapılan yatırımları boşa çıkartmayan, hatta belki ortalamaların üzerinde bir başarı.

Belki çocuk akademik başarıya uygun değildir ya da çocuk ebeveynlerinin kariyerleri altında ezilmektedir ve bu durum çocuğu için için eritmektedir. Bilinmez, görülmez, duyulmaz, fark edilmez…

İddialara göre; TEOG’da gelen düşük puanına üzülüp intihar eden Berrin Yılmazlar, hepimize sistemi sorgulattı bir kez daha.
El kadar bir çocuğun hayattan vazgeçişi yüreklerimizi dağladı.

Düşük gelen bir puana üzülüp bunalıma girmek ve intihar etmek şu yaşlarımızda bize ne kadar lüzumsuz, ne kadar saçma geliyorsa da, o yaşlarda hayatın sonu olabiliyor işte…
Eğitimli bir anne baba, ortalamanın üzerinde koşullar ve inci tanesi bir evlat…
Görünen tarafta bir sıkıntı yok.
Ya görünmeyen taraf?
****
Bu kadar yüzeysel verilere dayalı olmamalı bir insanın geleceği değil mi?
Birbirinden yüksek notları sıralamak olmamalı başarı dediğin. Hayatının gidişatına karar vermek için çok daha detaylı çalışmalardan ve çok daha ince yollardan geçmeli bir çocuk.
Not dediğin nedir ki, kopyayla da alınır, ezberle de…
Mesele sindirilmiş bilgilerle donatmakta çocukları.
Mesele; dönem boyu yapılan sınavlarda kimin neyi ne kadar öğrendiğini ve nelerin eksik kaldığını görerek eksikleri telafi etmekte.
Mesele; çocukları ansiklopediye çevirmekten ziyade, öğrendiklerini nasıl kullanacaklarını öğretip onları hayata hazırlamakta.
Tabii ki esas hedef robot üretimi değilse…
Bunu beceremedik ve yarışma programlarına katılacak düzeyde bilgiyle donanmış ama hayatın içinden çıkan en ufak bir detay soruda çuvallayan bir nesil yarattık el birliğiyle.
“Aman yeter ki sen sınavlarda derece yap, yeter ki bir yere kapağı at” diye diye taşıdık onları el üzerlerinde.
Çocuğu aldığı her puanla, kapağı attığı her okul ile alkışladık. Diplomalar, sertifikalar, madalyalar….
Bu arada entellektüel boyuta ulaşması için gereken her şeyi ıskaladık.
Sokak bilmeyen çocuklarımız oldu en basitinden. Çünkü artık çocuğu dışarıya bırakacak sokak kalmamıştı…
Ya kendisinden beklenilen başarıyı(!) gösteremeyenler..?
Başarılar Bizim, ya Başarısızlıklar? diye sormuşum bir yazımda;
Başarısız olarak nitelendirilen çocuklar ya kendi yollarında ısrar ederek kendi başarılarını yakaladı ya da bu hain sistemin çarklarına kapılarak maalesef ki sıradanlaştı…
****
Artık değişmesi gereken bir sistem bu sistem.
Çocuklar ailelerinde sürdükleri sultanlıkla sistemdeki kölelik arasına sıkışmış durumda.
Ebeveynler de örnek aile olmak ile çocuklarına kölelik arasına sıkışmış durumda.
Şımarıkça davranarak kendilerine sunulan imkânların farkında olmayan çocuklar ile ayağında ayakkabı, çantasında defter, okulunda öğretmen bulamayan nesiller yetişiyor memlekete.
Aradaki uçurum gittikçe açılıyor.
Çocuklarımız keskinleşen bu uçurumlardan aşağıya birer birer yuvarlanıyor.

Sisteme baş kaldırıp tutamıyoruz onları ve biz de onlarla birlikte eriyip yok oluyoruz.

Eğitim Şart, tamam..!

Lakin büyümeye giden yolda bu kadar zor olmamalıydı şartlar. Bu kadar keskin olmamalıydı o virajlar.
Çocuk fark edilmeliydi ve içindeki ruha göre şekillendirilmeliydi geleceği.
O yüzden de aile bir yandan, okul bir yandan çocuğun ruhuna inmeliydi…
Bize indiler mi dersiniz, inemediler…
Ya biz indik mi dersiniz, inemedik…
Biz de bizden öncekilerden ne gördüysek onu doğru belledik…
Hâttâ gün geldi, kendi zamanlarımızın yoksunluk kokan şartlarını burnumuzun direği sızlayarak özledik.
Zamanlar değişti, her şey medeniyete ilerleyeceğine, yobazlığa geriledi…
****
Evvel ezel “Büyüyünce ne olacaksın?” diye sorulur hep çocuklara,
Galiba artık cevaplar “Büyüyebilirsem…” de kilitlendi…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.