Eğitim şart…

Eğitim şart denilince aklımıza hemen sıra sıra dizilmiş diplomalar gelir nedense.
Eğitim olgusunu diplomayla bu kadar özdeşleştirince bol diplomalı ama eğitimsiz bir toplum olduk sanki biraz.
Eğitim ve öğretim yılının pek çok tartışmalarla başladığı şu sıralarda okula başlayan çocukların öğretim kadar eğitim de almaları gerekliliğini gözardı edip, çocukları sadece sınav sistemine hazırlarsak olacağı budur.
Oysa bir çocuğun okuma-yazma öğrenmek kadar doğru davranışlar öğrenmeye de ihtiyacı vardır. Ki bunlar genellikle çevrelerindeki kişilerin davranışlarıyla doğru orantılıdır.
En iyi nasihat iyi örnek olmaktır demezler mi…
Duvarlara asılan diplomalar doğru davranışlarla perçinlenemedikten sonra iş-meslek-para üçlüsünden öte gidemiyor ne yazık ki.
Ha, bu cümlelere bakarak diploma gereksizdir ya da önemsizdir dediğim anlaşılmasın sakın. Haşa..!
Bir konuda uzmanlaşmış ve yetkinleşmiş olmanın belgesidir diploma. Toplumun da uzman ve yetkin kişilere ziyadesiyle ihtiyacı vardır.
Doktoru, mühendisi, mimarı, dişçisi, avukatı ve sayamayacağım kadar çok meslek sahibi insanı olmadan bir ülkenin ayakta kalması düşünülemez.
Üstelik o diplomaların o duvarlara kolay asılmadığını da biliyoruz.
Benim dediğim başka bir şey.
Benim dediğim nefis terbiyesi, empati, merhamet, vicdan, sevgi ve saygı. Bunlar da doğumla birlikte ilk olarak ailede öğrenilmeye başlayan, sonra da toplum içinde devam eden uzun bir öğrenme sürecinin olmazsa olmazları.
Hatırlayın bir; hani çocukken bizi bakkala yollarlardı da dönerken paranın artanını eve eksiksiz getirir, evdekilerin izni olmadan canımızın çektiği bir şeyi almazdık.
Hani yolda gördüğümüz parayı alıp cebimize atmaz, bunu yaparsak bulduğumuzdan fazlasını kaybedeceğimize inanırdık.
Hani yere düşen ekmek parçasını yerden alıp üç kez öpüp-üç kez başımıza koyar, üzerine basıp geçmezdik. Nimet derdik.
Öğretmenlerimiz bir yandan, ailemiz bir yandan toplum içinde nasıl davranmamız gerektiğini kâh örnek olarak, kâh örnek vererek bizlere anlatır, bizleri nakış gibi işlerlerdi.
Çevremizdeki insanların minik minik dokunuşlarıyla şekillenen karakterimiz, bu sayede önemsediğimiz değerlerin ilk sırasına insan olabilmeyi yerleştirmiştir.
Önce kendisi eğitilmemiş bir aile çocuklarına ilk örneği teşkil eder ve onların olumsuz davranışlarının kaynağı olur. Çünkü çocuk gördüğünü yapar, doğru mu yanlış mı ayırt edemez.
Önce kendisi eğitilmemiş ve öğrencileriyle iletişim kuramayan bir öğretmen -bilgisi ne kadar fazla olursa olsun- bildiklerini öğrencilerine aktaramadığından dolayı kimselere fayda etmez. Hâttâ bu iletişimsizlik sayesinde çocuk o dersten ürker ve soğur. Hâttâ belki bu ürkeklik ve soğukluk çocuğun geleceğine ket vurur.
Öğrencilerini evlatları gibi gören öğretmenlerin öğrencileriyle kurdukları bağ ise üzerinden yıllar geçse dahi hiç unutulmaz, hep aynı tazelikte kalır.
Ben’ce çocuklar önce evde, sonra da okulda tutarlı ve sevgi dolu davranışlarla sarıp sarmalanıyorlarsa, işte gerçek eğitim budur.
Ve şart olan da bu eğitimdir..
Bu sağlam temelin üzerine konulacak her bilgi taşı ile de toplum gittikçe yukarılara taşınacaktır.
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.