Büyük yalan…

Yıllarca halkı kandırdılar. Hepsi kandırdı. 12 Eylül sonrası şöyle ya da böyle iktidar olan tüm partiler. Özelleştirme yasaları TBMM’den geçerken el kaldıranların hepsi kandırdı.
Yalan söylediler. İftira attılar…
“Devlet don diker mi?”, “devlet pijama diker mi?” deyip kamunun elinde ne varsa hepsini elden çıkardılar. Ne madenler kaldı, ne petrokimya tesisleri. Ne limanlar kaldı, ne gemilerimiz. Ne haberleşme sistemimiz kaldı, ne şeker fabrikalarımız. Ne santraller kaldı ne elektrik dağıtım şirketlerimiz. Kalanları da bu günlerde yutmak istiyorlar. Ne kağıt fabrikalarımız ne de tekstil fabrikalarımız.
“Sümerbank’ı tarihten kazıdık” derken Cumhuriyeti kazıdıklarını anlatıyorlardı.
Üretmeyen, her türlü temel malı ithal eden ülke olduk. Ampul partisi zamanında ampul fabrikalarımız da kapandı. Dışarıdan incik boncuk almak için yetişmiş insan gücümüzü verdik. Dışarı gidemeyen yetişmiş insan gücümüzü de heder ettik.
Mühendisler, doktorlar, öğretmenler geçinebilmek için garsonluğa başladı.
“Hayaldi gerçek oldu”. AKP’lilerin “hocası” Necmettin Erbakan’ın her fırsatta dile getirdiği “Garson devlet” sonunda yetişmiş kalifiye elemanların garson olarak çalışmasıyla gerçekleşti.
Madenlerine, haberleşmesine, limanlarına, santrallerine, enerji sistemine, kağıt, şeker, tekstil fabrikalarına sahip çıkamayan devlet sonuç olarak çaycı, köfteci, tostçu, dönerci oldu.
Şimdilik belediyeler aracılığı ile de olsa, gerçek bu. Yakında belediyelerde kalmayıp diğer devlet kurumları da köftecilik çaycılık yapmaya başlarsa şaşırmayın.
AKP’nin denetimindeki belediyelerde önceleri tarihi mekanların onarım ve restorasyonu adı altında başlatılan “iyi niyetli” çalışmalar onarılan tesislerin işletmesinin de belediyeler eliyle yapılması sonucunu verdi.
Tarihi mekanlarda alkol satışını engellemek adına başlatılan bu girişim sonucu, yıllarca iş bulamayan yetişmiş gençlerimiz buralarda garson olarak çalışıyor. 16-17 yıl eğitim gören gençlerimiz masalara çay servisi yapıyor. Masanıza getirilen döner kebabınızın üzerine mis kokulu tereyağı döküyor. Ya da kasada sandviç parası tahsil ediyor.
“Don diker mi?”, “Pijama diker mi?” diye yargıladığımız devlet, küçültülüp, küçük, ama en küçük esnaf ile çay fiyatı konusunda, ya da tabaktaki köfte sayısı ile rekabet ediyor.
Sermaye birikimine sahip olmayan halkımızın, kolay kolay fabrika, petrokimya tesisi, liman işletmeciliği, santral, haberleşme tesisi kurma şansı yok. Ama pek alâ köftecilik, dönercilik, çaycılık yapabilir. Devlet ise büyük sermaye gerektiren stratejik tesisler kurarak hem dışa bağımlılığa son verir, hem istihdam sağlar, hem de yerli teknolojilerin gelişimine ön ayak olur. Bu sayede hem paramız, hem işgücümüz, hem de kaynaklarımız ucuza gitmez.
Devlet öncülük rolünü terk edince kendisine köftecilik yapmaktan başka alan kalmaz. Sonuçta da yabancı sanayi ürünleri ortalığı kaplar ve yerli sanayi çöker. Yetişmiş genç işgücü de mesleği ne olursa olsun garsonluk dışında iş bulamaz.
AKP devrinde öncelikle bir konfeksiyon atölyesi kurulması gerekiyor. Bu atölyede dikilecek garson önlükleri, işsiz mühendislerin, doktorların, öğretmenlerin iş kıyafetlerindeki açığı kapatabilmek için tam kapasite ile çalışırsa bir miktar tekstil mühendisimize de iş sahası açılacaktır.
Sıra devletin açacağı berber dükkanlarına gelmiştir. Devlet berberleri açıldığında halkımız berber işleten devlet yöneticilerine son sözünü söyleyecektir.
“Kes tıraşı”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.