Büyük Fransız devrimi

Büyük Fransız Devriminin başlangıcı 14 Temmuz 1789 günü ünlü Bastil hapishanesinin ele geçirildiği gün olarak kabul edilir. Bazı kaynaklar Fransız Devrimini en büyük alt üst oluşların gerçekleştiği 10 yıl olarak kabul etse de gerçekte 170 yıl sürmüş bir büyük eylemdir. Halen de etkileri sürmektedir.
Ne yazık ki Türk gençlerine okullarda ne doğru dürüst Avrupa tarihi ne de Fransız ihtilali anlatılmaktadır. Türkiye’yi yönetenler “ihtilal”, “devrim” gibi sözcüklerden hoşlanmamak bir yana ödleri patlamaktadır. Zorunlu hallerde bu sözcükler yerine “İnkılâp” sözcüğünü koymakta, onu da söylemeyi becerememektedirler.
Ülkemizdeki egemenleri bu derece korkutan nedir? Neden İngiliz tarihi ve Cromwell , Fransız Devrimi ve Robespierre, Babaef anlatılmaz gençlerimize? Sovyet devrimi, Çin devrimi, Küba, Vietnam, ya aşağılamak için ya da coğrafyada yer adı olarak anlatılır.
Oysa Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk Fransız Devrimini çok iyi özümsemiş ve dersler çıkararak Türk Devrimini yaratmıştır.
Her şeyden önce Büyük Fransız Devrimi, Ortaçağ karanlığı ile, Feodalizm ile, Kilise ve ruhban sınıfı ile, soylularla büyük bir hesaplaşmanın kanlı tarihidir. Burjuva devriminin ilk ve en büyük örneği olduğu için el yordamı ile yönünü bulmuş, karşılıklı hesaplaşmalar ve gel gitlerle ilerlemiştir. Fransız Devriminin içinde sosyalistler ve ilk komünistler de yer almıştır. Ancak Fransız Devrimi bazılarının zannettiği gibi kanlı bir “komünist ihtilali” değildir. Zaman içinde en acımasız şekilde emekçileri de ezmiştir. Oysa, Fransız Devriminin en yaman savaşçıları “San Külotlar” olarak bilinen donsuzlardır. Yani yoksullar.
Fransız ihtilali Burjuva sınıfı önderliğinde ezilen halk yığınlarının devrimi olmakla birlikte, ülkemizde bu devrime en çok karşı olanlar , kendi çıkarlarının bilincinde olmayan “burjuvalarımız” olmuştur. “Burjuvalarımız” bu karşı çıkışı yaparken en çok karşılarında olmaları gereken emperyalizm ve ortaçağ karanlığı ile el ele vererek bütün ezilen sınıflar üzerinde baskı kurmuşlardır.
Bu tersine gidişe “dur” diyerek bir aydınlanma savaşına giren en büyük Türk Devrimcisi ise Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Ortaçağ kalıntıları ve emperyalizm ile kaderlerini birleştiren bir takım “burjuvalarımız” Atatürk’ü bu nedenle sevmezler. Fransız Devrimini bilmemekle beraber her fırsatta “Jakoben”, “Jakobenizm”, “Sekülerizm” nutukları atarlar. Oysa Fransız devrim tarihini dikkatle inceleseler tarihin tekerleğinin ne yönde döndüğünü görürler. Bu büyük alt üst oluş sırasında çok kan dökülmüş, devrimin evlatları da dahil yüz binlerce kişi can vermiştir. Fransız Devrimi ölümleri “kolaylaştırmak” için giyotini icat etmiştir. Ve elbette devrim böyle bir şeydir.
Bin yıllık karanlığa, 600 yıllık bir imparatorluğa son veren Mustafa Kemal önderliğindeki Türk Devrimi sırasında asker kaçakları, katiller ve işbirlikçi isyancılar dışında kimsenin canına kıyılmamıştır. Ancak gericiler hep Fransız Devrimi korkusunu yaşamışlardır. (Bu korkaklar ellerine fırsat geçtiğinde Şeyh Sait, Menemen, Dersim, Maraş, Sivas katliamlarını da yapmışlardır.) Bütün abartmalara rağmen İstiklâl mahkemelerinde idam edilenlerin sayısı 1054 olarak bilinirken Fransız Devriminde, sadece, 1793 yılında 17 bin kişi giyotine gönderilmiş, devrim sırasında çatışmalarla birlikte 400 bin kişinin öldüğü söylenmektedir. Mustafa Kemal Atatürk kendi boynuna idam fermanı asan Osmanlı hanedanlığına son verirken, yurt dışına çıkarmakla yetinmiş, hiçbir saraylının burnu kanamamıştır.
Fransız Devrimi 14 Temmuz günü ne başlamış, ne de bitmiştir. Bu gericilikle yüz yıllardır süren bir hesaplaşmadır. Türkiye’de de öyle olacaktır. Bin yılların karanlığı ve alışkanlıklarını yok etmek ne yazık ki Atatürk’ün 15 yıllık Cumhurbaşkanlığına sığabilecek basit bir olay değildir. Elbet geri dönüşler de yaşanacaktır. Hiçbir karanlık sonsuza değin sürmez.
Umutsuzluğa yer yok. Bu karanlık gece sona erecek ve aydınlık, karanlığa galebe çalacaktır. Karanlığın şafağında güneş, Nazım Hikmet’in dediği gibi “güneş gibi doğacaktır”.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.