BÖL-PARÇALA-YÖNETÇİLER

AHMET AYGÜN ATA KÖŞE YAZISI

“TÜRKLER; İNSANLIĞIN İNSAN OLMAYAN NUMUNELERİDİR. UYGARLIĞIMIZIN BEKASI İÇİN ONLARI ASYA BOZKIRLARINA GERİ SÜRMELİ YA DA ANADOLU’DA YOK ETMELİYİZ “.
Bu sözler 1880-1885 yılları arasında İngiltere ‘de Başbakanlık yapan William Gladstone’a ait. İngilizlerin sömürgeci planını uygulamasının yollarının en başında Osmanlı saltanatının yakınına kendi politikalarını benimseyenleri yerleştirmek ve tarikat-cemaat gibi İslam’da yeri olmayan oluşumlara çok iyi yetiştirdikleri ajanları sokmaktır. Bunların en ünlüsü çoğunuzun bildiği Lawrence’dir. Vahhabilik adlı sapkın mezhebin oluşumunu sağlamıştır. Aynısını Anadolu ‘da bulunan tarikat-cemaat oluşumlarının mekanlarindada uygulamışlardır. Öyle ki, Arapça ‘yı tarikat şeyhinden daha iyi bilen, Kur’an-ı Kerimi ezberlemiş donanımlı ajanlar yetleştirmişlerdir. Günümüzde bu şeyhlerin emperyalist ülkelerde ağırlanması ( Şeyh Kıbrısi Londra’da, Nakşi şeyhi Mahmud Esad Coşan Avustralya ‘daydı, öldü) ve şeyhlere verdikleri maddi destek (Şeyh Sait ) ile ayaklandırılmaları tarihimizin ibret dolu acılarıdır. Osmanlı sultanlarından Abdülaziz’e bir kilisede rahip tarafından madalya takılması ayrı bir belgedir. Vahdettin ‘in “İslamın kurtuluşunun yegane yolu İngiliz Krallığıdır” diyerek biat ve teşekkür mektubu da buna örnektir. Abdullah Gül, Ekmelettin İhsanoğlu, Mehmet Şimşek’in “İngiliz Kraliyet ailesine bağlılık yemini edilmeden ” mezun olunmayan Exetel üniversitesinde “seçilmiş ” olarak eğitim aldığı bilinmektedir.
Almanlarda 1. Dünya Savaşına hazırlanırken bu yolu izlemişlerdir. Trakya’da bulunan tarikat dergahlarına yerleştirilen donanımlı ajanlar, özellikle saray içinde etkili olan Nakşibendi tarikatını hedef almış. Bu etkileşim ile Almanlarla ittifak yapılmıştır. 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusuna Alman komutanlar komuta etmiştir.
Amerika başka bir yol izlemiştir. Misyonerlik ve ajanlık faaliyetlerini eğitim ve sağlık alanında yürütmüş. Osmanlı saltanatının viraneye çevirdiği Anadolu’ya hastane ve kolej açmıştır. Bağımsızlık Savaşımız sonrasında çoğu Atatürk tarafından kapattırılmış. Bu misyoner ve ajanlık yuvalarında çıkan belgeler böl-parçala-yönet adlı sömürgeci politikanın vahşi yüzünü ortaya koymuştur. Hastanelerde tedavisi yapılanların secereleri çıkarılıp arşivlenmiş. Nereden geldiği, tabi olduğu tarikat, ait olduğu mezhep, mal varlıkları, çocuk sayısı ve sahip oldukları taşınmazların ada-pafta-parsel numaraları bile kayıt altına aldıkları görülmüştür. ODTÜ Öğretim Görevlisi Sayın Yıldırım Koç, eğitim çalışmalarımızın birinde şu anıyı paylaşmıştı. Sayın Koç; mezuniyet tezi için tapu-kadastro konusu verildiğinde çeşitli arşivlerden yararlanmaya çalışmış. Ancak Devlet arşivlerinde bile yeterli belge bulamayınca çaresizlik içinde kalmış. Bir yetkili “istediğin eksik bilgileri Amerikan elçiliğinden bulabilirsiniz ” dediğinde önce şaşkınlık geçirmiş. Ardından sömürgeciliğe lanet okumuştur. Yıl 1967’dir.
Cumhuriyet… Emperyalizmin bu sistemine direnebilmek için fabrikalar, işletmeler birer üretim yeri olmakla birlikte “Uluslaşmanın” öncelikli olduğu kültürel, toplumsal bütünleşme yeri biçiminde oluşturulmuş. Askerlik aynı karavana – aynı kaşık- aynı ekmek temel düşüncesinde düzenlenmiştir. Köy Enstitülerinin geride bıraktırılmış Anadolu insanını aydınlatmadaki rolü ve düzenlenmesi dünyaya örnek olmuş. Bizde “komünizm korkusu ” adlı oyuna kurban edilerek kapatılmış. Bu projeyi uygulayan İsrail bugün tarım ürünü satar duruma gelmiştir. Emperyalizm kullandığı iktidarlar aracılığıyla toplumsal aydınlanmayı sağlayan her projeyi “komünizm ” adlı saldığı korkuyla ortadan kaldırtmıştır. Van’lı aşiret reisi Kinyas Kartal’ın milletvekili olması için öneri yapan Demokrat Partiye verdiği şu yanıt ne büyük ihanettir. “Aday olurum ama Köy Enstitülerini kapatacaksınız” !
DP’nin bu Amerikancı uygulamaların ana merkezi olmasının ardından kapatılması ile doğan AP ve 80 ‘lerde Anap ile 2000′ lerde Akp açıkça DP’ nin devamı olduklarını söylemişlerdir. Köy Enstitülerinin kapatılması gibi bir sürü anti-demokratik eylem sonrası toplumsal gerginlik 1960’da devrime dönüşmüş. Ama 1963’de ülkemize gelen “Barış elçileri” adlı sözde dost emperyalist grup bu kez Milliyetçi-Devrimci ayrımcılığını körüklemiş. Türkeş’in tosuncukları ile başlayan kanlı terör eylemleri bölünmeye tabi tutulan iki kesimden binlerce canımızı yitirmemize neden olmuştur. Milliyetçi kadroların bu yolla devlet kadrolarına sızmaları sağlanmış. Atatürkçü, Devrimci, Halkçı insanlarımız işkenceye, sürgüne uğramıştır. Devrimci kesim revizyonist Sovyet komünizmin alet olup ” Tam Bağımsız Türkiye ” gerçeğinden uzaklaşıncada yobazlık, gericilik, kafatasçı milliyetçilik Cumhuriyetimizi kuşatmaya başlamıştır.
70’lerde Alevi-Sünni ayrımcılığı ile Yavuz Sultan Selim’e taş çıkartırcasına Alevi Türklere , Alevi Türkmenlere katliamlar yapılmıştır. Ne yazık ki kafatasçı Milliyetçilik ve siyasal İslam adlı Amerikan tarzı oluşum “Türk ve Türklüğe” vahşet derecesinde düşmandır. Bu hala süre gelmektedir. Anap zamanında bu ayrım devlet içinde ayyuka çıkmış. Sapkın, vatan haini tarikat ve cemaatler devlet kadrolarına yerleştirilmeye başlamış. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş amacına dinamit konmuştur.
Mezhep temelli bölücülük 90′ larda din temeline dönüşmüş. Cumhuriyetçi ve laik olanlara “dinsiz ” damgası vurulmuş. Evleri işaretlenmiştir. Garip tarafı şudur. Camilerde çoğunluğu “dinsiz” ilan edilen bu kesim oluşturuyor. Zekat, fitre gibi kurumların yaşamasını sağlıyor. “İslam Ahlakı” sözünü diline pelesenk edenlerin yerine damgalanan bu kesim yaşıyor. Cumhuriyetin verdiği toplumsal bilinç ve Yurttaşlık bağlılığıyla yaşatıyordu. Ancak “rant” adlı emperyalist planın savunucuları iktidara geliyordu. Son 30 yılda halka ait, halkın kazanımına ait ne varsa satılıp savruluyordu. Ve buna da “küreselleşme” , “çağ atlama” , “büyüyen Türkiye ” adlı cicili bicili adlar veriliyordu. Sonunda Osmanlı saltanatı gibi ülkemizi 600 milyar dolar borçla ipotekliyorlardı.
Türkiye; 24 Haziranda keskin ve acımasız bir viraja girecektir. Ya bu sistemin temsilcileriyle “ipoteği kabul edecek” (ki böl-parçala -yönet sisteminin savunucuları şu an Meclistedir ) ; ya da Üretim Ekonomisini – Laik ve Aydınlık geleceği – Vatan Bütünlüğünü- Komşularla dostluk ve işbirliğini seçecektir.
Seçim sizin…
Vereceğiniz oy Türkiyemizin gelecekteki Aydınlığı olsun…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.