Biz Türk’üz Suriyeli değil!

Suriyelilere verilmek istenen vatandaşlık hakkı konusunda açıklamalarda bulunan Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği Karacabey Şubesi Başkanı Musa Öztürk, Balkan göçmenlerinin Suriyelilerle kıyaslanmasına tepki gösterdi. Öztürk, “Bizler Balkan Göçmenleri olarak vatanını, milletini, bayrağını seven, bu değerlere ömür boyu sahip çıkan ve Türk vatanı için canını vermekten çekinmeyen, damarlarındaki asil kanı her zaman koruyan Türkleriz. Lütfen bizleri başkalarıyla karıştırmayın” dedi.
Öztürk, konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi;
“Balkan göçmenleri kimlerdir?
“1453′te İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesiyle Osmanlı Balkanlar’da güçlenmeye başlamıştır. 1466 yılında Karamanoğulları’nın da Osmanlı topraklarına katılmasıyla 1486 yılına kadar buradaki Akıncı Türk aileler, (1395′ten başlayarak, bu tarihe kadar) Balkanlarda fethedilen toprakları Türkleştirmek için en son olarak da bizzat Fatih Sultan Mehmet’in emriyle oralara yerleştirilmişlerdir.
1800′lü yıllardan itibaren başlayan ve Balkan Harbi ile tekrar anavatanları Anadolu’ya göç eden Türkler açısından Türklük ve anavatan sevdası sözlerle anlatılamaz. Bunların yanında halk arasında ‘mübadele’ adı verilen ve Cumhuriyet döneminin en önemli, en yoğun göç hareketi de 1922 yılında imzalanan Lozan Anlaşması hükümleri uyarınca gerçekleştirilen Türk-Yunan halkları değişimidir. Bu değişim sonucu 100 bin Türkiyeli Rum Yunanistan’a gitmiş, yaklaşık 100 bin aileye mensup 400 bin Türk de yeniden anavatan aşkıyla memleketleri Anadolu’ya göç etmiştir (Oğuz Arı s.4). Yunanistan ve Balkanlar’dan gelen göçmenlerin malları ve iskânına ilişkin olarak çıkartılmış olan kanunlar doğrultusunda, “Mübadil” olarak tanımlanan bu göçmenler, Anadolu’dan Yunanistan’a gönderilen Rumların bıraktıkları evlere, ticarethanelere ve topraklara mesleklerine göre yerleştirilmişlerdir. Bu göç hareketi 1949 yılına kadar devam etmiştir (Oğuz Arı s.4). Gerek 1820′lerden itibaren ve gerekse 1949 yılına kadar süren anavatana dönüş sürecinin vatansever Türklerinin izlerini güzel ilçemiz Karacabey’in her köşesinde bulabilirsiniz.
1952 – 1969 yılları arasında da Yunanistan’dan serbest göçmen olarak 7 bin 600 aileye mensup 24 bin 25 kişinin geldiği bilinmektedir. Bu yıllardan sonra Yunanistan’dan aralıklarla 4 aile daha Türkiye’ye göç etmiştir (Köy Hizm. Env.s.139).
1923 – 1995 yılları arasında Türkiye’ye göç eden nüfusun % 25′i olan, 424 bin 645 kişiyi Anadolu Selçukluları’nın devamı niteliğindeki Türkler “Yunanistan göçmenleri” adı altında oluşturmakta olup, bunların büyük çoğunluğu (%95) ise, mübadil olarak gelen göçmenlerdir (Köy Hizm. Env.s.139).
Bulgaristan’dan dönüş
Cumhuriyet’in kurulmasını izleyen yıllarda Anadolu’ya ikinci büyük göç dalgası Bulgaristan’dan gelmiştir. Bulgaristan’dan göçler aralıklar halinde 1989 yılına kadar sürmüştür. Cumhuriyet döneminde ülkeye gelen toplam göçmenlerin % 48′ini oluşturan 790 bin 717 Bulgaristan göçmeninin, göç hareketi de dört aşamada gerçekleşmiştir (Köy Hizm. Env.s.138).
* 1925 yılındaki Türk – Bulgar ikamet sözleşmesi ile 1949 yılına kadar 19 bin 833 ailede 75 bin 877 kişi iskânlı ve 37 bin 73 ailede 143 bin 121 kişi serbest göçmen olmak üzere, toplam 56 bin 906 ailede 218bin 998 kişi Türkiye’ye geri dönmüştür (DPT, s.6).
* 1950 – 1952 yılları arasında Bulgaristan’ın tehcir ve göçe zorlaması sonucunda ise, 37 bin 851 aileye mensup olmak üzere 154 bin 393 kişi iskânlı göçmen olarak Türkiye’ye gelip, yerleşmişlerdir (DPT, s.6).
* 1968-1979 yılları arasında da Türkiye-Bulgaristan ‘Yakın Akraba Göçü Anlaşması’ çerçevesinde 32 bin 356 aileye mensup 116 bin 521 kişi Türkiye’ye göç etmiş ve bu göç ile 1950-1952 yılları arasında gelen göçmen ailelerinden büyük bölümünün Bulgaristan’da kalan yakınlarının Türkiye’ye serbest göçmen olarak gelmeleri sağlanmış ve böylece ‘parçalanmış ailelerin birleşmesi’ gerçekleştirilmiştir (DPT, s.10).
* Bulgaristan’dan son göç hareketi 1989 yılında Türk kökenli Müslüman Bulgar vatandaşlarının, Bulgar hükümeti tarafından Türkiye’ye göçe zorlanmaları ile başlatılmıştır. Göçmenler kitleler halinde trenlerle Türk sınırına bırakılmışlardır. Böylece Türkiye, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da görülen en yoğun ve zorunlu göç akımını yaklaşık üç aylık bir süre içinde kabul etmek durumunda kalmıştır. Bu dönemde 64 bin 295 aileye mensup 226 bin 863 kişi serbest göçmen olarak Türkiye’ye gelmiştir. Bu tarihten itibaren 1995 yılına kadar da aralıklı olarak gelen serbest göçmenlerin sayısı 27 bin 224 ailede 73 bin 957 kişiye ulaşmıştır (Köy Hizm.Env.s.138).
Yukarıdaki bilgilerin tamamı devlet arşivlerinden ve tarih kaynaklarından elde edilmiştir. Sonuç olarak, Balkan göçmenleri atalarımızın her biri Türkoğlu Türk’tür. Osmanlı’nın Balkanlar’a ve Avrupa’ya açılışından itibaren, Fatih Sultan Mehmet dönemi dahil, o yıllara kadar Balkanlar’a yerleştirildikleri için o Türk boyları gönderildikleri yabancı ülkelerde Osmanlı ve Müslüman Türkler adına kanlarını, canlarını vererek, her biri Evlad-ı Fatihan olarak anılma onuruna erişmişlerdir.
Anavatana dönüşlerine gelince, buna ilişkin olarak şu gerçekler hiç unutulmamalıdır: Bazı dönemlerde iki devlet arasındaki anlaşmalar ile değiş tokuş yaşandığı gibi, Balkanlar’dan anavatana zorla göç ettirilmeleri de sağlanmıştır. Zorla göçlerin temel sebebine Bulgaristan’dan örnek verecek olursak, buradaki tabloda şunlar yaşanmıştır:
1951 yılından başlayıp, 1989 yılına kadar olan sürede Bulgar rejimini savunan Bulgar yöneticiler, Türklere zorla İslâm dinini yaşamayı yasaklamışlar; isimlerini de silah zoruyla değiştirerek, Türkleri asimile etmeye çalışmışlardır. Bizler, orada bu anlatılması güç kanlı ve baskıcı süreci yaşayan Türkler olarak, birçok şehitler vermemize rağmen, ağır baskılara karşı sürekli direndik. Türkleri asimile edemeyeceğini anlayan Bulgar hükümeti de sonunda bizleri elimize üç beş bavul tutturup, Türkiye’ye doğru sınır dışı etti.
Anavatana dönen bizler gerek tarlalarda, gerekse inşaatlarda ve fabrikalarda bulduğumuz her işte çok çalışarak, hayatın zorluklarına karşı yılmadan direndik. Çocuklarımızı vatana millete hayırlı olsunlar diye okutup; doktor, mühendis, polis, öğretmen, asker ve en önemlisi de ‘vatanını, milletini seven, bayrağa, ezana saygılı birer Türk vatandaşı’ olmaları için olağanüstü çaba sarf ettik. Bugün Karacabey ve Türkiye geneline baktığımızda vatanına, bayrağına ihanet eden, devlete karşı gelen hiçbir Balkan Türk’ü göremezsiniz.
Bu yüzden tüm kamuoyundan rica ediyoruz: Lütfen bizleri başkalarıyla kıyaslamayın.
Çünkü bizler Balkan Göçmenleri olarak vatanını, milletini, bayrağını seven, bu değerlere ömür boyu sahip çıkan ve Türk vatanı için canını vermekten çekinmeyen, damarlarındaki asil kanı her zaman koruyan TÜRKLERİZ.
Son sözümüzü de Türkiye Cumhuriyeti devlerinin kurucusu ve bir Balkan Türk’ü olan Büyük Önder Atatürk’ümüzün bir sözü ile bitirelim: “Muhacirler, kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarıdır.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.