Bir korona hastası kaç ölümü önler!

Bu salgında süreci yöneten Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın iyi niyetli olduğunu, sorunu çözmek için çırpındığını düşünüyorum.

Belki de, Bilim Kurulu ile Sağlık Bakanı bu dönemin tek yetkilisi olsaydı, daha az vakayla karşılaşır, daha az ölümle yüz yüze gelirdik.

Salgının başlangıcında yapılan açıklamaları anımsarsak, uçak yolculuklarında KDV oranının yüzde 1’e çekilmesi, konut kredilerinde yapılan düzenleme gibi atraksiyonlar, olayın vahametinin farkında olunmadığının göstergesiydi.

***

Sonraki süreçte başta CHP Bursa Milletvekili, deneyimli hekim ve sağlık yöneticisi Prof. Dr. Yüksel Özkan’ın bu sütunlarda pek çok kez ”test, daha çok test” söylemini dile getirmiştim.

Günlük test sayısı artık istenilen düzeyde ama kimlere test yapıldığı, tekrarlarının olup olmadığı bilinmiyor.

***

Şu bir gerçek, Türkiye maske konusu hariç bu savaşta başarı düzeyi yüksek ülkelerdendir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki sağlık politikalarının kamu anlayışıyla düzenlenmesi, hastalıklara karşı amansız bir savaşın başlatılması, son yıllarda özelllikle AK Parti döneminde yapılan sağlık yatırımları ve en son olarak da Şehir Hastaneleri’nin açılması vahim duruma düşmemizi önledi (Şehir Hastanelerinin yapımına değil, yapım şekline karşı çıkmıştık. Kamu olanaklarıyla yapılmalıydı. Ayrıca şehir içindeki hastanelerin kapatılmasının yanlışlığını dile getirmiştik. Haklı çıktık).

Hekimlerimizin özverili çalışmaları, Bilim Kurulu’nun doğru adımları, özellikle 65 yaş üstü ile 20 yaş altının sokağa çıkmasının önlenmesi, ölüm oranlarını oldukça düşürdü.

***

Şimdi artık yeni bir döneme geçmiş bulunuyoruz. Dünya tedavi, ilaç, aşı gündemiyle meşgul…

Yine sözü Prof. Dr. Yüksel Özkan’a bırakacağım.

Uzun bir açıklama yaptı Yüksel Hoca ve çok önemli şeyler söyledi. Konuların doğru anlaşılması için sabırla okumanızı diliyorum:

Hastalığı yendiniz, artık siz de birçok kişiyi kurtarabilirsiniz!

“Covid-19 ve İmmun Plazma Tedavisi, hastalığı geçirmiş ve tamamen iyileşmiş bir kişinin kanının sıvı kısmının yani plazmasının bu hastalığa yakalanmış birine nakledilmesi işlemdir. Bilinen kan nakline benzer bir işlemdir ve influenza, SARS ve MERS gibi salgınlarda da kullanılmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ocak ayından beri plasma kullanımını tedaviler arasında önermekte, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi de (FDA) bu konuda tavsiyede bulunmaktadır.

Ülkemizde de kullanılan immün plazma tedavisi, gereklilik halinde üç uzmanın, enfeksiyon, göğüs hastalıkları ve yoğun bakım uzmanları onayı ile uygun hastaya uygulanmaktadır.”

***

Sağlık Bakanlığı’nın 17 Nisan’da “İmmün Plazma Tedariki İl Organizasyonu” ile ilgili yazısıyla il sağlık müdürlüklerine bağlı “Bağışçı Çağrı ve Koordinasyon Merkezi” kurulması çalışmasını başlattığını ifade eden Prof. Dr. Yüksel Özkan, gelişmeleri şöyle özetledi:

“Bilindiği üzere muhtemel donörler konusunda tüm bilgiler Sağlık Bakanlığı’ndan İl Sağlık Müdürlükleri’ne ve oradan da Kızılay’a iletilmektedir. Ancak verilerin toplanmasında ve paylaşımında, ilgili kurumlar arası koordinasyonda eksiklik olduğu ortadadır.

Tabii ki burada önemli olan gönüllük esasına dayanan donör dediğimiz kan bağışçısıdır. Donörün değişik nedenlerle isteksiz olması (korkudan bir daha hastaneye gitmek istememesi, belki ailemden birine gerekebilir düşüncesi, bilinçsizlik vs…), ilgili kurumların bu konuda yetersiz ve koordinasyonsuz çalışmalarından dolayı maalesef yeterli sayıda plazma elde edilemiyor.

Kızılay ülke çapındaki donör sayısını 281 olarak açıkladı. Bu sayının çok düşük olmasından dolayı her gün sosyal medya üzerinden birçok kişinin yakınları, tanıdıkları için bu hastalığı geçirmiş ve iyileşmiş kişilere kan bağışı konusunda ulaşmak için yardım istemektedir.

‘Uygun donör kişi haftada bir, ayda en fazla üç kez plazma için kan bağışında bulunabilir.’

Peki kimler immün plazma vericisi olabilir? Bilim Kurulu birçok şart belirtmiştir.

Kısaca bunları özetlemek gerekirse:

1. Enfeksiyona yakalanmış, testleri (+) iken iyileşmiş, en son testi (-) çıkmış, taburcu tarihinden sonra en az 14 gün geçmiş olanlar.

2. Hastalığı evde geçirmiş, hastaneye hiç yatmamış ve iyileşmiş, hastalığının üzerinden 28 gün geçmiş ve testleri negatif çıkmış kişiler.

3. Genel kan bağışı yapacak kişi kriterlerine sahip olanlar (bulaşıcı başka hastalık geçirmemiş, kronik hastalığı olmayan, bu konuda gerekli kan testleri normal olanlar vs.).

4. 18-60 yaş arası, tercihen erkek veya doğum yapmamış kadın.

5. Daha önce kan nakli yapılmamış kişiler.

Donör sayısını artırmak için ne yapılabilir?

İyileşmiş hastaları plazma bağışı konusunda bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Taburcu olan hastaların yine bulaşır korkusu ile bir daha hastaneye test için gitmek istememesinin önüne geçmek için sahada filyasyon çalışması yapan Sağlık Bakanlığı ekiplerinin sayısı artırılarak, PCR testi için numuneyi hastanın evinde almak bir çözüm olabilir. Kan vermek için aynı endişelerden kan merkezine gitmek istemeyenler için sağlık müdürlükleri, Kızılay ve belediyelerin evde hasta bakım birimleri ile birlikte daha çok donör adaylarına ulaşılmalıdır. Sağlık Bakanlığı bir eylem planı oluşturmalıdır.

Daha önce de soru önergemde belirtiğim ve sizlerin de köşenize taşıdığınız seroepidemiyoljik çalışmalar yapılsaydı, bugün plazma tedavisi için donöre ulaşmak çok daha kolay olacaktı.

Salgının başından beri saklanırcasına ortadan kaybolan Kızılay Başkanı, 2 gün önce ortaya çıkıp bir açıklama yaptı ve bağışçı sayısının 400’ü aştığını övünürcesine açıkladı. Bağışçı sayısı bile salgın yönetiminde epidemiyoloji biliminin tam olarak dikkate alınmadığının bir göstergesidir.”

***

CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Özkan, ülkemizde hasta sayısının düşüşe geçtiği ifadelerine katılmadığını, 10 Nisan’daki kaos ortamından sonra gerçek rakamların açıklanması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

“Eğer bir ‘siyasi kurtarma operasyonu’ yürütülmeden gerçek rakamlar açıklanırsa, asıl bu hafta sonundan sonra görüleceğine inanıyorum. Bursa’da iki merkezde PCR testleri yapılıyor ve sonuçlar 2-3 günde çıkıyor. Uludağ Üniversitesi ise bu merkezlere hala dahil edilmedi.

Başından beri sürecin şeffaf yürütülmediğini görüyoruz. Bir hekim olarak sorduk ve yine soruyoruz. Sayın Bakan, yüzde 40 hastada PCR testlerinin negatif olduğu bilinmesine rağmen neden sadece PCR pozitif Covid-19 hastaları bildiriyorsunuz? Neden yaygın bir şekilde daha güvenilir olan serolojik, yani antikor testlerini yapmıyorsunuz (İgM ve İgG)? Siz de bir klinisyensiniz, hem de bir çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı. Şikayetleri, klinik bulguları, laboratuvar ve radyolojik bulguları ile kişi kesin olarak Covid-19 tanısı almışken neden bu hastaları ve ölenleri yok sayıyorsunuz? Hayatını kaybedenlerin sayısı sanki otomatiğe bağlandı, hep yüzde 2.3. Bütün süreç gerçek veriler paylaşılmadan yürütülürken, artık düşüşe geçtik demek sadece bir siyasi algı değil de nedir? Sayın Bakan, siyaset ile hekimliğiniz arasında sıkışıp tıbbi etik değerlerinizi kurban etmeyin. İki gün önce Almanya Şansölyesi Merkel, ‘Daha salgının başındayız, kırılgan buzun üzerinde yürüyoruz’ değerlendirmesi yaparken, başta Alman bilim insanları ve ABD’de (CDC; Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) sonbaharda çifte salgın uyarısında bulundular. Ülkemizde de bilim insanları Corona virüsün en az bir yıl daha gündemimizde olacağı uyarısında bulunuyorlar.”

***

Bence, daha önce söylediklerinde haklı çıkan Yüksel Hoca’nın uyarılarını dikkate almak lazım.

Her şey güzel olacak demek için erken!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.