Bence…

Öylesine yazılan yazılar, öylesine yaşanan hayatlar, öylesine okunan kitaplar, öylesine izlenen diziler, öylesine gidilen okullar…
Çok kullanıldıkça anlamını yitiren bir kelime bu‘öylesine’.
Yaşarken belki de çoğumuzun yaşama tarzı.. ‘Geldik-gidiyoruz’ kıvamında bir tevekkül. ‘Kaderimdir’ kıvamında bir kabulleniş.
‘Hallederiz’ kıvamında bir ahestelik..
Sonuç?
‘Öylesine..’
Ben de bugünlerde bir şeyler söylemek istedim ‘öylesine’.
Öylesine de; benim sözlerim aslında içimden geldiğince. Kendimce. Kanımca, kararımca. Gördüğümce, duyduğumca, anladığımca.
Başka bir pencereden bakan başka bir göz gibi. Bazen bulutlara yükselerek, bazen derinlere inerek. Bazen tahammül sınırlarını zorlayarak, bazen boş vermiş bir aldırmazlıkla görmezden gelerek. Herkes gibi yani.
Güzel bir sonbahar yaşamaktayız. Tatlı bir güz havası, hafif serince, sakin bir esinti. Henüz dökülmeseler de artık dökülmeye hazırlanan yapraklar. Gökyüzünde, bize yağmur yağacakmış endişesi taşıtan koyuca renkli bulutlar. Bir kez daha sonbaharı yaşıyor olmanın keyfi bu.
Annemin, babamın yerine de bu zamanları seviyorum.
Gözlerim onlar için de bakıyor. Kendileri artık yok diye düşünsek de hücreleri bende yasamakta. Benim bedenimden parçaların çocuklarımda da yaşayacağı gibi. İşte hayatın devamı bu.
Ölümsüzlük bu.
Zaman geçiyorsa da, insanın içindeki o zamanlar sanki bir yerlerde takılıp kalıyor. Hayatının en güzel geçmiş zamanlarında belki.
Belki mutlu bir çocukluk, neşeli bir gençlikte
Ki; devamında, bunun verdiği sağlamlıkla kolay yaşanan bir ömür. Ya da acılarla dolu bir zamanda belki. Sonrasındaysa bunun yarattığı yıkımı asamamışlığın verdiği güçsüzlükle bitirilmeye çalışılan bir ömür.
Günlerin bazen zor geçebileceğini kabul ettiğimizde zamana karşı bir adım öndeyiz sanki. Yaşanan zorlukları atlattıkça daha da güçlenmek, güçlendikçe de dışarıdan bakınca dayanılmaz gelen her şeyi hiç zorlanmadan asmak.
Bir çeşit ‘Engelli Koşu’ gibi.
‘Geçer geçer’ derdi anneannem, canımın sıkıldığı, geçmez sandığım günler için.
Düşüp de bir tarafımı yaraladıkça annem derdi “Geçer geçer” diye.
Beni önemsemediklerini düşünürdüm. O yaraların berelerin hiç geçmeyeceğini zannederdim.
Yaşadıkça gördüm ki; hakikaten de geçiyormuş. (İzleri hâlâ dursa dahi…)
Geriye dönüp baktığımda gördüklerim, benim izlerim.
Ve ben o izleri çok seviyorum…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.