“Ben Devletim..! Soyarım” (1)

Devlet kavramının ortaya çıkışı ile özel mülkiyetin ortaya çıkışı eş zamanlıdır. İlk özel mülke sahip olan insanlar, mülk sahibi olmanın verdiği ayrıcalıklarla mülkünü korumak için zorbalar, zaptiyeler, paralı askerler edinmişlerdir. Bu şekilde daha fazla mülk, daha fazla özel zaptiye bir kısır döngü olarak gelişmiştir.
İnsanın insan olma tarihi de zorbalığa karşı mücadele ve zorbalığın sınırlarını daraltma tarihidir. Bu aynı zamanda özgürlüğün ve örgütlü olmanın da tarihidir. Bin yıllarca süren kavgalar sonucu devlete egemen olanlar ile insanlık geçici ya da kalıcı anlaşmalar yaparak birbirlerinin sınırlarını belirlemişlerdir. Tarihin her döneminde belirsiz alanlar oluşmuş ve bu belirsizlik gücü elinde tutanların yararına kullanılmıştır.
Belirsiz alanların çokluğu ya da azlığı o ülkedeki demokrasinin de gelişmişliğinin göstergesidir. Özetle bu bir sınır savaşıdır.
Bekir Coşkun “Dövlet” adlı mizahi eserinde bu sınır kavgasını anlatır. “dövlet” devlete dönüştükçe insan da insanlaşır. Örgütsüz toplumlarda devlet her an rayından çıkarak “dövlet” haline dönüşebilir. İşte o zaman canı istediğinde işkence yapar, İnsanları hapse doldurur. İdam eder. Eziyet eder. Dilediği gibi vergi alır. Dilediğini zengin ederken dilediğini yoksullaştırır.
Kimin dilediği sorusunun yanıtı ise özel mülkiyete kimin sahip olduğu ile ilgilidir.
Bu topraklarda çoğunlukla insanlar bu belirsiz alanların varlığını bile sorgulamazlar. Her zaman “boyunları kıldan ince olmuştur” Zaman zaman bunu sorgulayan ozanlar, dervişler, şairler, yazarlar, aydınlar çıktığında ilk tepkiyi sorgulamayanlar gösterir. Eğer sorgulamayanlar gerekli yanıtı vermekte gecikirse işte o zaman derhal devlet gücü devreye girer.
Büyük halk ozanı, bilge Yunus Emre’nin 2 dizesinden yola çıkan Ozan Ataol Behramoğlu “Yunus Gibi” adlı şiirinde günümüze yüz yıllar öncesinden, yüz yıllar öncesine de günümüz penceresinden bakmayı başarmıştır.
Kıran vurdu memleketi, Zalimler hakan olmuştur, Yedikleri yoksul eti, İçtikleri kan olmuştur, Kula kulluk etmeyenin, Vicdanını satmayanın, Haram lokma yutmayanın, Mekânı zindan olmuştur, Yalan dolan yazıp çizen, Kudretliye övgü düzen, Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur, Emeksiz zengin olanın, Kitapsız bilgin olanın, Sermayesi din olanın, Rehberi şeytan olmuştur, Haramisi, soyguncusu, Uğursuzu, vurguncusu, Cellat ruhlusu, soysuzu, Bakan, sadrazam olmuştur, Korkan varsa konuşmaya, Anlam yükleyip susmaya, Gerek kalmadı korkmaya, Çünkü korkulan olmuştur, Sesime kulak ver gülüm, Tutsaklığa yeğdir ölüm, Nerde varsa böyle zulüm, Çaresi isyan olmuştur.
Ataol Behramoğlu’nun dizelerine bakarsak zaman donmuş, Yunus Emre’nin gününden bu yana değişen bir şey olmamıştır.
Elbette değişmeyen bir şey daha var. Bu topraklar Yunus Emreleri, Ataol Behramoğlu’nu yetiştirdiği gibi, Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu, Şeyh Bedreddin’i, Pir Sultan’ı, Resneli Niyazi’yi Mustafa Kemal’i de yetiştirmiş, zulmün çaresinin isyan olduğunu göstermiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.