Belediyeler şeffaf olmak zorundadır!

Belediyeler şeffaf olmak zorundadır!
Belediyeler kamu adına hizmet veren kurumlardır. Görevlerinden biri de piyasa dengelerini kontrol ederek bulunduğu yöresine ekonomik ve sosyal rahatlık sağlamaktır.
Bu kurumlarda seçimle işbaşına gelen başkanlar öncelikle şeffaf olmak zorundadır. Çünkü demokratik rejimlerdeki sistem bunu gerektiriyor.
Başkan adaylarının meydanlarda dillerinden düşürmediği “Seçilirsem şeffaf bir belediye olacak” söylemlerine öncelik vermeleri de bunu göstermiyor mu?
Parisli Başkan da şeffaflık sözleri vererek işbaşına geldi.
Seçimlerde halk, DYP’nin adayı Ergün Koç’u Belediye Başkanı yaparken, muhalefet görevini de AK Partili meclis üyelerine yükledi.
15 üyeli mecliste; 8 AKP’li, 6 DYP’li 1 de ANAP’lı kardeşimiz yer aldı.
Belediyenin bir yıl süren deneyim kazanma çalışmaları, çoğunluğu elinde bulunduran AK Partili meclis üyelerinin denetleme görevini sürdürebilmeleri nedeniyle şeffaflık biraz olsun öne çıktı.
Bu durum, ticaretle siyaseti birlikte götürmeye çalışan meclis üyesi sözde gazeteci(!) Şaban Önen’in AK Parti’den istifa ederek Ergün Koç’a destek vermeye başlamasına kadar sürdü.
Başkan’ın “Cicim ayları” Mustafakemalpaşa yolu üzerinde, Subaşı Plaza’nın karşısında, üç ayda kondurulu verilen çiftliğinde özel konuklarını ağırlamakla geçti.
Başkan, bir yandan çevresini genişletmeyi, diğer taraftan da yoğun çalışma dönemine hazırlanırken(!) moral depolamayı ihmal etmedi.
Sayılı günler hızla geride kalırken, ayakları bir türlü yere basmayan “İzin sever başkan” önce kendi Partisine sırt çevirdi. “DYP beni değil, ben DYP’yi seçtirdim” yanlışına tutsaklığı nedeniyle partisinin yöneticileriyle köprüleri attı. Meltem’e olduğu gibi DYP yöneticilerine de Belediye’yi yasakladı.
Haftalar ayları kovaladı. Çatrak’ta bekleyen yatırımcılar(!) bir türlü görünmeyince, iş-aş sözleri yerine getirilemedi. Başkan bunları önemsemiyormuş gibi görünse de eleştiriler yoğunlaştıkça, uygulamaları bir hayli değişti. Bu arada ipin ucu da kaçmaya başladı tabi ki.
Her fırsatta devletin malını gözü gibi koruduğunu ve kör kuruşun hesabını yaptığını söyleyen Başkan “İthal Hesap İşleri Müdürü” getirip 4 ayda emekliye ayırırken, bir anda belediyeyi 40 milyar zarara uğratmasıyla dikkatleri çekti.
Sahi Hesap İşleri Müdürü neden ayrıldı? Rant kavgasından mı? Yoksa 20 milyarı geçmediği söylenen ancak, 85 milyar 748 milyon “Haşaratla mücadele” için yapılan ödemeye karşı çıktığı için mi?
Başta encümen üyesi Sedat Karakaşlar olmak üzere yakın dostlarının tüm uyarılarını görmezden gelen Başkan, her nedense hayali kadrolarla “Basın Danışmanı” oluşturdu ve yavaş yavaş şeffaflığa sırtını döndü.
Yalanların örtbas edilmesini ve çarkın kusursuz işlemesini sağlayacak kadrolar tamamlanırken, her istenilene imza atmayanlar ise birer birer yerlerinden oldular.
Kadrosu olmayan Belediyelerde “Basın Danışmanı” olur mu diye düşünmeyin, çünkü olmaz.
Görülüyor ki şeffaflıktan söz edebilmek için öncelikle Belediye’deki “Basın Danışmanı”nın örtülü ödeneğinin nereden karşılandığının açıklanması gerekiyor. Açıklanır mı acaba?
Hiçbir zaman açıklanamaz. Çünkü meclis üyeleri de uyuyor. Böylece meclis üyeleri de usulsüzlüklere ortak oluyor. Neden acaba?
“Hurda Satışında Belediye’nin Zararı Yok” diye özel haber yapanların zaman yitirilmeden “Basın Danışmanlığı”na transfer edilmesi nasıl bir anlayış sergilendiğini ortaya koyuyor. Bunlar düşündürücüdür, ancak rastlantı değildir. Olmayan kadrolarda “Basın Danışmanı” kullanılması ne kadar doğruysa, “Belediyede şeffaflık var” denmesi de o kadar doğrudur.
Hayali “Basın Danışmanı” kadrosuyla sözde kalan şeffaflık; “Suya zam” kararlarını hararetli savunmalarıyla Başkanı bile geride bırakan “Parmakçı” bir meclis üyesinin “Bulgaristan Gezisi”nden sonra iyice rafa kalktı.
Belediye, “Parmakçılar ve hayali basın danışmanları”yla oluşturulan “Kutsal ittifak”tan sonra “Akıl tutulması” yaşayan bir kaptanın rotasında hızla fırtınalı denizlere yelken açtı.
Belediyedeki iktidar tam anlamıyla ele geçirildi ya…
Kısa sürede Erol Onur dönemi mumla aranır oldu.
Şeffaflık, meffaflık hak getire…
Başbayi Koç, tali bayi Düzgören…
Oh, ne ala memleket…
Vur patlasın, çal oynasın…
Gerisi yalan…
SÖZDE GAZETECİLER
Değerli okuyucular, gazetecilerin elinde bulundurdukları köşesinde kendisinden söz etmesini itici bulurum.
Ben sözcüğünü kullanmayı sevmem. Zorunlu kaldığım için özür diliyorum. 32 yıldır Belediyenin kiracısıyım. Ticaret ve siyaset işlerini görevimle hiç karıştırmadım. Ailece görüştüğüm ancak görev anlayışım nedeniyle, duygusallığa yer vermeden eleştirdiğim birçok belediye başkanı dostum oldu. Birçoğuyla da mahkemelik olmama karşın uygar ilişkiler sürdü gitti. Birçok gazeteci gibi bana da teklifler yapıldı. Benim için de birçok rakamlar konuşuldu. Bu kalemi hiç satmadım. Ekonomik açıdan elbette kayıplarım oldu. Ancak geri dönüp baktığımda pişman olacağım ya da utanacağım bir tek özel haber ya da “Anlaşma” yapmadım. Bireysel çıkar ilişkilerine girmedim. Ismarlama haberi aklımdan bile geçirmedim. Gazeteciliği siyaset ve ticaret anlayışıyla hiç beslemedim.
Meltem’in arşivleri ortada. Ergün Koç dönemini bırakın, 40 yıllık geçmişimi araştırabilirsiniz. Gazeteciliği kullanarak, çıkar sağladığım ya da çıkara dayalı ısmarlama yaptığım bir tek haber gösterilsin, mesleği bırakırım. Ergün Koç gibi değil, İbrahim Bursalı sözü veriyorum.
Gelelim gazeteciliğimi sorgulamaya kalkışanlara.
Rüzgâr ne taraftan eserse ona göre parti değiştirip siyasetçi ve gazeteci(!)olacaksın, meclis üyeliğine atladıktan sonra da ticarete soyunacaksın.
Ismarlama haber yapıp, “Basın danışmanlığı” kapacaksın, sonra da vatan, millet, Sakarya edebiyatıyla dürüstlükten dem vuracaksın. Hurda demirler ihalesiz satılırken, “Belediye’nin zararı yoktur” diye haber yapmayı gazetecilik sayacaksın, bunların etik olmadığını yazan İbrahim Bursalı’ya çamur atmaya kalkacaksın.
Kırk yıllık kâni, olur mu yani?
İnsan doğuluyor da, ancak insan kalmak zor oluyor değil mi?
S. Eyuboğlu boşuna söylememiş: “Bütün peygamber kitapları yoksullardan yana zenginlere karşı yazılmış, sonra hepsi altın yaldızlara bürünüp zenginlerden yana halka karşı birer silah olarak kullanılmış.”
FIRINDA 198 MİLYAR ZARAR
“Hayali Basın Danışmanları” ve “Parmakçı Meclis Üyeleri” destekli Ergün Koç; satın alamadıklarına, “Gazeteci Müsveddesi” diyor.
Biz ona ağzına yakışanı kullanmasını önerelim ve görevimiz gereği sapır sapır dökülen “Belediyenin hali ne olacak?” diye soralım:
Erol Onur döneminde tıkır tıkır işleyen ve hatırı sayılır durumda gelir de getiren fırın nasıl oluyor da 01.03.2006-20.03.2007 tarihleri arasında 198 milyar 782 milyon zarar ediyor?
30 Mart 2007 tarihli, Belediye Meclis Üyeleri; Sedat Karakaşlar, Şaban Önen, Osman Çatak, Engin Bezek ve Meral Eren imzalı “2006 Çalışma Yılı Denetleme Komisyon Raporu”na göre fırının 198.781.00 YTL. Zarar ettiği görülüyor.
Kör kuruşun hesabını yaptığını ve devletin malına gözü gibi baktığını söyleyen “Paranın Cambazı”na sormazlar mı “Fırın nasıl oluyor da zarar ediyor?”
Kılavuzu doğru olmayan belediyelerin fırını her zaman zarar eder.
Ayrıntıya girmeden bizim fırının nasıl zarar ettiğini somutlaştıran internette yayımladığımız bu sayfanın en altında fotokopisini yayınladığımız belgeye birlikte bakalım:
Fotokopide, belediyenin 5 kişilik “İnceleme Komisyon” üyeleri tarafından saptanan “Zarar Raporu’nun Belgesi” görülüyor.
Fırının nasıl zarar ettiğini, daha doğrusu zarar ettirildiğini ilkokul çocukları bile anlamıştır.
Belediye diyor ki; “Fırın benden, un benden, odun benden, maya, kepek, elektrik, su ve her türlü katkı malzemeleri benden. Gel, sana ayda 17,5 milyar vereyim, bana ekmek pişir. 64.974 adet ekmek de zayi olabilir.”
Ne güzel değil mi? Yeme de yanında yat. Bu anlayışla fırının zarar etmemesi olanaklı mı?
Ayaklar baş, başlar ayak olunca fazla bir şey beklemek doğru olmasa gerek.
BELEDİYENİN AKARYAKIT İSTASYONU NEREDE?
Belediye tarihinin en laçka dönemini yaşıyor. Belediye’ye neresinden bakarsan bak, neresinden tutarsan tut elinde kalıyor.
Düşünebiliyor musunuz? Belediye Akaryakıt İstasyonu yıllık “Çalışma Raporu”nda yer almıyor.
Yanlış okumadınız. Belediyenin Canbalı Mahallesi’nde, Karacabey çıkışındaki “Akaryakıt İstasyonu” var ya, zorunlu olduğu halde “Yıllık Çalışma Raporu”nda yok. Neden?
Böylesi ne duyuldu, ne görüldü.
Gözden mi kaçtı, yoksa kaçırıldı mı?
Akaryakıt İstasyonu kâr mı yaptı, zarar mı etti, kimse bir şey bilmiyor.
Bilinen, Belediye’nin 2006-2007 yılı “Faaliyet Raporu”nda Akaryakıt İstasyonu’ndan tek satır söz edilmemesidir.
Akaryakıt İstasyonu’nun, 5 kişilik “İnceleme Komisyonu Raporu”nda da yer almaması çok ilginç değil mi?
Erol Onur döneminde “Darphane” gibi çalışan “Akaryakıt İstasyonu”na ne oldu?
Uçmadığı görülüyor, ancak Başkanın koruyucu melekleri ne iş yapıyor? Hiç düşündünüz mü?
İLGİNÇ RAKAMLAR
Belediye’nin “İnceleme Komisyonu Raporu”na baktığımızda çok ilginç rakamlarla karşılaşıyoruz:
Raporda, 2006-2007 yılında; “Hizmet Alımı, Temizlik, Fırın ve Kademe” için; 2 trilyon 392 milyar harcama yaptığını görüyoruz.
Bu rakam Erol Onur döneminde 1 trilyonu hiç bulmamış.
Erol Onur döneminde hiç olmayan ancak Ergün Koç döneminde yaratılan “Tanıtma Fuar Organizasyonu” adı altında 17 milyar 176 milyon ödeme yapılmış.
“Temsil Ağırlama Tören Giderleri”ne 46 milyar 481 milyon. Erol Onur dönemi: 12 milyar. “Araçların Bakım-Onarım giderleri:” 460 Milyar 702 milyon. Erol Onur dönemi: 100 milyar. “Araçların Akaryakıt Gideri:” 694 milyar 517 milyon. Erol Onur dönemi: Ortalama 180 milyar.
Yukarıda okuduklarınız “2006 Yılında Gerçekleşen Giderler” başlığı altında tutanaklara geçmiş. Aynı dönemde tutanaklara geçen “Yatırım Giderleri:” diye yapılan ikinci bir harcama daha görüyoruz.
Bir hayli ilginç gelen bu tabloya da bir göz atalım:
“İnşaat Malzemeleri Alımı:” 522 milyar 552 milyon. “Sıhhi Tesisat Alım Giderleri:” 114 milyar 523 milyon. “Hizmet Tesis Giderleri:” 850 milyar 408 milyon. “Sosyal Tesis Giderleri:” 231 milyar 747 milyon. “Yol yapım giderleri:” 1 Trilyon 120 milyar 707 milyon. “İçme Suyu Tesisi:” 652 milyar 400 milyon. “Kanalizasyon Tesisi:” 240 milyar 197 milyon.
Bu rakamlar, Erol Onur dönemiyle kıyaslanmayacak denli yukarılarda.
Ortada karışık bir tablo var. Ya Erol Onur pek çalışmamış, ya da Ergün Koç çok çalışmış.(!)
DUDAK UÇUKLATAN ÇEK
Herkese yardım ederken(!) Bankaların kredi borçlarından kurtulamadığı konuşulan Ergün Koç, Belediye Başkanlığı’nın dışında ne gibi işler yapıyor da 1 trilyonu geçen çeklerle oynayabiliyor?
Yanlış okumadınız! Ergün Koç’a, belediye başkanı seçildiği ilk aylarda Fransa’dan sarı zarf içinde SOCİETE GENERALE Corporate&Investman Banking’e ait hamiline yazılı 1 trilyonu geçen bir çek geldiği söyleniyor.
Söylentilerde bu çekin, Ergün Koç’un Fransa’daki arkadaşının Denizli’de döviz işleri yapan kardeşine gönderildiği ileri sürülüyor.
Çekin, bir çuval Türk parası yaptığı ortada.
Öyleyse öncelikle açıklanması gereken birinci soru: “Bu çek Ergün Koç’a neden geldi?”
İki: “Çek tahsil edildi mi?”
Üç: Ergün Koç’un deyimiyle “Yonga” ne kadardı?
Dört: “Bu çek vergilendirildi mi?”
Şeffaf olduğunu söyleyen Parisli Başkan bu konuda acaba açıklama yapabilir mi?
TELEFON REZALETİ
Devletin malını gözü gibi koruyan, kör kuruşun hesabını yapan(!) Belediye Başkanı Ergün Koç, harcamalar konusunda, Erol Onur’u üçe, beşe, belki de ona katladı.
Belediye Başkanı Ergün Koç’un ilk uygulamalarından biri Erol Onur döneminde uluslararasına kapalı olan telefonların görüşmelere açıldığını biliyor muydunuz?
Böylece telefon giderleri belki de 10’a katlandı ve Ergün Koç, Erol Onur’u bu konuda da çok gerilerde bıraktı.
Başkanın, ödemeleri Belediyeden karşılanan, (Saçı bitmedik yetimlerden iki de bir suya zam yapılarak toplanan vergilerden) cep telefonunun aylık faturaları 300 milyonun altına düşmediği söylenirken, bu rakamın Erol Onur’da ortalama elli milyon olduğu da bilinen bir gerçektir.
“Devlet eliyle cömertlik olmaz” diye göz boyamaya çalışan başkan, telefon harcamaları konusundaki savurganlığını acaba nasıl açıklayacak?
BELEDİYE’NİN İÇİ, FOKUR FOKUR
“Balık baştan kokar.” Ya da “İçi seni, dışı beni yakar” diye konuşulan atasözlerimiz, tam da bizim Belediye için düşünülmüş sanki.
Belediye’nin içi çalışanları yakıyor. Dışı da iş arayanları.
Peki, Belediye Başkanı ne yapıyor? Yangına körükle gidiyor.
Gün geçmesin ki, Belediye’de işini özveriyle, dürüstçe yapmaya çalışanların yerleri değiştiriliyor.
Onur kırıcı uygulamalara geçen hafta yenileri eklendi:
Birsen Üzmez; Emlâk’tan İtfaiye’ye, Rüveyde Aksoy; Hesap İşleri’nden Hal’e, Nevin Dağlıoğlu; Satın Alma’dan Emlâk’a, Burhan Aksoy; Tahsilât’tan Emlâk’a, Melike Karabaş; Yazı İşleri’nden Hesap İşleri’ne gönderildi.
Çalışanların yaşına, başına, deneyimliliğine, verimliliğine bakılmadan yapılan keyfi uygulamalar, Belediye’nin içini fokur fokur kaynatıyor.
Belediye’de çalışma huzuru kaçıyormuş, hak etmediği yerlere gönderilerek cezalandırılan personelin psikolojisi bozuluyormuş, kim düşünüyor?
Belediye’de kimin ne yaptığı belli değil.
En fazla eleştirdiğimiz eski Belediye Başkanı Erol Onur mumla aranıyor!
Yazımızı, Edebiyat Öğretmeni, Köşe Yazarı Komşum, Değerli Şair Kardeşim Hüseyin Taşçatan’ın dizeleriyle noktalayalım:
BİR BÜYÜK SEVDA
Korkmuyorum
üşümekten
işte bilmem kaç rüzgarın buluştuğu yerdeyim
elin silahları varmış
dokunsan ateş kusar
ben şiirleyim




Kaçmıyorum
bakışlarından
buz gibi
beni ısıtmaya yetiyor
yüreğimin ateşi




Bilmiyorum
bildiğim bir şey vardı
yine var
dünya yanar alev alev
ol sevda yaşar


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.