Başkanlık yarışında uzlaşma üzerine

AYDIN ÖMEROĞLU KÖŞE YAZISI

Başkanlık yarışında uzlaşma meselesinin tartışmasına geçmeden önce, Türkiye’de başkanlık arayışının nedenine değinmek, kimlerin ne için uzlaşması gerektiğini anlamak bakımından önemli.
Başkanlık arayışına neden ihtiyaç duyuluyor?
Günümüzdeki Türkiye ekonomisi İzmir İktisat Kongresi’nin yapıldığı tarihteki durumu ile kıyaslandığında, deyim yerindeyse, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın “milli görüş” gömleğini değiştirmiş, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın “liberal ekonomi” gömleğini giymiş olması gibi, ekonomide temelli bir dönüşümün meydana geldiği görülür.
Bu dönüşüm sürecinde Türkiye toplumunda süregelen uzlaşmazlığı, “milli görüşün” sadık neferi Sayın Karamollaoğlu şu veciz söylemiyle tanımlıyor:
“Bu ülkedeki mesele; sağcı/solcu meselesi değildir. Muhafazakâr ya da liberal meselesi değildir. Bu ülkedeki mücadele; Hak yiyenlerle, hakkı yenenler arasındadır.”
Hak yiyenler ve hakkı yenenler kimlerdir?
Hak yiyenler; devletçi karma-ekonominin emperyalizmin kıskacında kapitalist ekonomiye dönüşme sürecinde yer alanlar ve bu yapının devamında çıkarı olanlardır. Başkanlık arayışı nüfusun bu kesiminin hesabıdır.
Hakkı yenenler ise, emekçi halktır.
“Cumhur ittfakının” başkan adayı Sayın Erdoğan şöyle diyor: “Bilginin üretiminde katma değer oluşturacak şekilde kullanımında özel sektörün rolünü yükselteceğiz. Oluşturacağımız özgün projelerle küresel ölçekte tanınan çok sayıda girişimcisi ve markası olan bir ülke haline dönüşeceğiz.”
Lafta kulağa hoş geliyor. Her Türk yurttaşının paylaşacağı bir ifade. Ne yazık ki, mevcut Türk ekonomisinin yapısı bu hedefe ulaşmayı pek mümkün kılmıyor. Örneğin, Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 1923-1933 onuncu yıl marşı gibi, 2002-2012 yılları arası ikinci bir onuncu yıl marşı yazamadı. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Bu noktada Sayın Erdoğan’a ve Partisi’ne haksızlık yapmayalım. Çünkü ondan öncekilerin de hiç biri bir ikinci onuncu yıl marşı yazamadı.
Sayın Erdoğan Rabia simgesi ile Halifelik özlemlerini heyacnlandırabilir. Fakat, emperyalizmin kıskacındaki hukuku içselleştiremeyen kapitalist ekonomi ile Halifelik konusundaki tarihî yanılgı asla düzeltilemez. Olsa olsa başkanlık yarışını kazanmak için oy devşirilir. Millet anlamsız bir ayrışmanın girdabına sürüklenir.
Türk milleti, ayrışmak değil, uzlaşmak istiyor. Çünkü onuncu yıl marşlarını ayrışan değil uzlaşan Türk milleti yazar.
Kimler ne için uzlaşmalı?
Rabia simgeli “Cumhur ittifakı”, emperyalizmin kıskacında kapitalit ekonomiyi ve kapitalist yoldan büyümeyi savunuyor. Onaltı yıl boyunca yerli ve milli kaynaklar seferber edilseydi, emperyalizmin kıskacından çıkılır, yerli ve milli kapitalizmin küresel rekabetteki onurlu yeriyle gurur duyulurdu. Onaltı yıllık zaman diliminde bunu başaramayanların “muasır medeniyetin üzerine çıkma” iddiası inandırıcı olmaktan uzak.
“Millet ittifakına” gelince. Mevcut oluşumu ile emekçi halktan yana, hakkı yenenlerden yana açık seçik tavır almada zaaf içinde. “Cumhur ittifakının” liberal ekonomi politikasına karşı halkçı ekonomi politikası diye bir davası olduğu ayan beyan görülmüyor. Mevcut oluşumun dışındaki yurtsever partileri kucaklayamıyor.
Aklın yolu birdir.
Atatürk’ün ölümünden sonraki uygulamayla içine yuvarlanılmış olan kıskaçtan ancak ve ancak iki Mustafa’nın aydınlık yolunda uzlaşılarak çıkılır. 24 Haziran seçimleri necip Türk milletine ve başkan adaylarına bu fırsatı sunuyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.