Bakkalım AŞ

Geçtiğimiz genel seçimlerde, bağımsız adayı tanıtmak için broşür dağıttık.
Broşürleri, cadde cadde, sokak sokak dolaşarak dağıtıyorduk. Bursa’da o kadar çok cadde ve o kadar çok sokak var ki, ancak bir gönüllü ordusu ya da ücretli dağıtanlar ordusu 2,5 milyon nüfusa ulaşabilir.
Bizim dağıttığımız, sonuçta 4-5 bin tanesi bir sırt çantasına konup, yürüyerek taşınabilecek kağıtlardı.
Tabiî ki kısıtlı süre içinde, dolaşabildiğimiz cadde ve sokak sayısı iki elin parmaklarını geçemedi.
Ya bir de çamaşır deterjanı olsaydı ya da ne bileyim tetrapak kutulara konulmuş süt.
O zaman bir sırt çantasına sadece dört bilemedin beş tane koyabilirdik.
Sermaye için, temel sorun üretim olmaktan çıktı.
Köylü nüfusu, gün geçtikçe azalıyor. Kentlerde, büyük bir işsiz kitleleri oluştu. Dolayısıyla emek piyasasından yana bir kaygısı yok.
Zaten teknoloji öyle seviyelere geldi ki; bilgi sistem destekli makineler ve robotlar, işçi ihtiyacını gün geçtikçe azaltıyorlar.
Sermayenin temel sorunu, dağıtım, yani ‘ürettiği malların daha hızlı dolaşımının sağlanması’ sorunu haline geldi.
Bu sorunun çözümünde, sermayenin ürettiği çözüm, “belirli yerlerde toplanmış büyük alışveriş merkezleri ve otomobil sahibi aileler”
Bursa Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Arif Tak, 2010 yılında 22.000 bakkal dükkanı açıldığını (ve 8.000 ‘inin de kapandığını) söylüyor, bir konuşmasında.
22.000 bakkala ürkerek bakan büyük sermaye, yüzlerce kamyonet ordusu ile sokak aralarında dolaşarak dağıttığı onbinlerce tetrapak kutu kadar kutuyu, alışveriş merkezlerinin, hipermarketlerin depolarına TIR ile bir seferde yığıveriyor.
Sonra alışveriş merkezlerini; sinemaları, buz paten pistleri, kafeler vb. ile eğlenceli bir cazibe mekanı haline getiriyor.
Gördünüz mü, son 20-30 yılda AVM’ler ve otomobil, çağımızın yaşam tarzı haline geliverdi.
Böylece, dağıtımın finansal yükü, otomobil sahiplerine yıkıldı.
Bol ‘prestijli’, takım elbiseli, yakışıklı erkeklerin kullandıkları, muhteşem dizaynı, kliması, bluetoothlu direksiyonu, yanında bir erotizm ilahesi görünüşlü karısı ve arkada esprili şirin çocuklarının oluşturdukları bir bütün resim olarak otomobil ve onun üreticisi otomotiv sanayi, kapitalizmin motoru.
Ama, bu konu bu yazının sınırlarını aşacak bir konu. Şimdilik bir kenarda dursun. Biz, otomobil sahibi olamayanlara dönelim.
Otomobil sahibi olamayanların gidebilecekleri yerlerden biri, bakkallar.
Onlarsa, büyük alışveriş merkezleri ve süpermarketlerin rekabeti karşısında ayakta kalabilmek için yüksek fiyatla çalışmak zorundalar.
Yüksek fiyat, yoksulları süpermarketlere ve toplu ulaşım araçlarını kullanarak AVM'lere yöneltiyor.
Bakkallar, yüksek fiyatın getirdiği süpermarkete / AVM'ye gitme eğilimini önlemek için kooperatifleşmeye başladı.
Bursa’da Bakkalım A.Ş., İnegöl’de BAKKOOP, İstanbul Ümraniye’de Oylum Marketler Birliği gibi oluşumlar, bu çabanın öncülerinden.

Aslında, bu gelişme büyük sermayenin dağıtım yükünü, AVM’ler ile otomobil sahiplerine yüklemesine benzer şekilde, kooperatifler yoluyla küçük esnafa yükleme yönünde büyük sermaye lehine bir değişimin habercisi.
Öte yandan, kentin yoksul kesimlerinin günlük ihtiyaçlarının karşılanmasında, bir ya da iki kişinin, sabahın çok erken saatlerinden, gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam ettiği amansız ve sıkıcı bir çalışma ortamı olan bakkallık, şarkütericilik, manavlık, kasaplık, tekel gazete bayiliği vb. ötesinde herkes için insanca bir çözümün de geliştirilmesine ihtiyaç var.
Bunun için mahalleler bazında kurulacak ve evlere dağıtımda internet teknolojilerinin kullanıldığı tüketim kooperatifleri gibi çözümler üzerinde düşünmek gerekli sanıyorum.
Mahalle tüketim kooperatifleri de, ben de yine, doğrudan demokrasi çağrışımları yaratıyor.
Bireyin, kendi yaşamına değen, gerçek bir siyasette yer almasını sağlayabilecek bir zemin olarak doğrudan demokrasi çağrışımları…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.