Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana…

– Osmanlı tebaası mısın?
– Evet.
– Neresinden?
– Urumeli’nden. Biraz da Kafkas ellerinden. Sayılır mı?
– Elbette sayılır.
– Ama Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı bitti gitti, sen hâlâ Osmanlı tebaası mısın?
– Geçmişim henüz iki kuşak ardımda iken Osmanlı tebaalığım su götürmez.

Lakin parçalanmış bir imparatorluktan bir Türk devleti “yaratan” (burasını bir kez daha okuyun isterim, parçalayan değil, yaratan) Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığımı da sorgulamıyorum. Burada doğdum, burada büyüdüm, burada yaşadım, burada yaşlanıyorum ve burada ölmek istiyorum.
Eskiye bir özlemim yok. 600 yıl boyunca yaşanmış ve bitmiş bir destanı diriltmek için emek harcamaktansa yeni bir destan yazmayı daha akıllıca bulurum.
Eskiden yeni olmaz malum.
Etrafta onca diri varken ölüyü diriltmek için mezar kazmaya gerek yok.
Geriye değil ileriye bakmayı yeğlerim…
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, böyle de kalacağım…
****
Nerden çıktı şimdi bu Osmanlı muhabbeti diyeceksiniz.
Ben de bu Osmanlı Ocakları muhabbeti nereden çıktı anlamadım da;
Şöyle bir kendimle konuşayım dedim o yüzden.
Fikrim nedir, gelmişim, geçmişim ve dahi geleceğim nedir, yeniden eskiye dönmek ister miyim, yeniden Osmanlı döneminde yaşamak ister miyim deyip sorguladım kendimi.
Osmanlı yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri birileri tarafından Osmanlı’yı yeniden diriltme ve bazı menfaatler karşılığı başına kumanda edilebilir birilerini geçirme isteği hep var malum.
Sürgüne gönderilen sultanlara bu yüzden pek çok vaat ile pek çok teklif götürüldüğü bilinir.
Onlar bu tekliflere sıcak bakmaz iken bizim yeni yetmeler neyin hevesine kapıldılar ve böyle bir ocağa balıklama daldılar anlamadım.
Bizans Ocakları’na mı özendiler yoksa? Yoksa Roma Ocakları’na mı? Belki de Moğol Ocakları’na…
Latife ettim. Elbette biliyorum ki yok böyle ocaklar.
Herkes geçmişine vakıf, lakin kimse geçmişini siyasi anlamda bugüne taşımıyor, işine bakıyor.
“Baba malı tez tükenir, evlat gerek kazana…” der bir atasözü.
Durup oturup ataları ile övünenlere sormak gerek;
“Peki ya sen ne yaptın? Sen ardında ne bıraktın?”
“Senin torunların seni nasıl anlatacak?”
“Benim atalarım atalarına öykünmekten başka bir icraatta bulunmamışlar ve öykünmekten çalışmaya zaman bulamadıklarından da yerlerinde saymışlar” diyecekler belki de.
Bunların yaşanacağını gören Atatürk:
“Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti bizler kurduk, yaşatacak olan sizlersiniz” demiş.
“Ey Türk gençliği, birinci vazifen, Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir” demiş.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demiş.
Böyle ileri bir anlayışa sahip insanların yarattığı genç bir ülke nasıl oldu da gerinin de gerisine gitmeye meyletti bunu iyi bir sorgulamak lazım.
Ne olduğunu anlamadığımız oluşumlara kapağı atanların aslında bir kimlik arayışına mı düştüklerini irdelemek lazım.
Amaçları nedir, meseleleri nedir, adlarını aldıkları Osmanlı hakkındaki bilgileri nedir öğrenmek lazım.
Osmanlılığın hakkaniyetini içlerine sindirmiş kişiler zaten herhangi bir isme hacet duymadan bu zeminin üzerine inşa etmişlerdir yeni kimliklerini.
Osmanlılıktan anladıkları sadece “Saray” ve “Saray hayatı” olup Osmanlılığı bilmeyenler ise paye peşindeler sönmüş ocaklarda…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.