Atatürk’ü hak ediyor muyuz?

Atatürk’ü kaybedişimizin üzerinden tam 76 yıl geçti. Böyle bir günde bazıları Atatürk’ün muhasebesini yapmaya kalkışıyor.
Oysa Atatürk’ün muhasebesi değil kendi muhasebemizi yapmamız gerekiyor.
Atatürk’ü hak ettik mi? Hâlâ hak ediyor muyuz?
Türkiye geçen yüz yılın başında dünyada hiçbir ülkenin yakalayamadığı bir şansı yakalayarak Mustafa Kemal Atatürk gibi olağanüstü bir öndere sahip oldu. Pek çok ülkenin gıpta ile baktığı lider ne yazık ki kurtuluştan sonra ancak 15 yıl ülkesine yön verebildi. Bu 15 yıl süresince o yıllarda Türk halkının bırakın talep etmeyi aklından bile geçirmediği devrimleri gerçekleştirdi.
Bu devrimlerin önemli bir kısmı bugün adına “gelişmiş batılı ülkeler” dediğimiz pek çok ülkede bile gerçekleşmemişti. Örneğin kadınların seçme ve seçilme hakları gibi, gelişmiş laiklik anlayışı gibi.
Üstelik on yıllar süren ağır savaşlar, savaşın getirdiği yıkım, yüz yıllar süren kapitülasyon baskısı ve Osmanlıdan kalan borçlara rağmen…
İnsan gücünün tükendiği, eğitim düzeyinin neredeyse sıfır olduğu, sanayiin kurulmadığı, ulaşımın, haberleşmenin, yok denecek kadar az olduğu, enerji üretiminin bilinmediği, halkın büyük çoğunluğunun köylerde yaşayıp ilkel yöntemlerle üretim yaptığı, ürettiğini pazara getiremediği bir ülkede mucize yaratma görevini bu büyük komutan üstlendi.
Aldığı risk çok büyüktü. Ulusal Bağımsızlık Savaşı ile elde ettiği büyük itibar bir anda ters yüz olabilirdi. Bu nedenle uzun sürede yerleşebilecek devrimlere kalkışmak dünyanın en riskli işlerinden biri idi.
Kimse O’ndan cumhuriyet rejimini getirmesini istemediği gibi, en yakın silah arkadaşları bile karşı çıkmıştı. İsteseydi yeni Sultan olarak ülkesini yönetmeye devam eder, arkadaşlarını da kırmazdı. En büyük devrimi olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Eğitim Birliği Yasası) çıkmaz tıpkı bugün olduğu gibi tarikatlarla ve yabancı kökenli okullarla iyi geçinirdi.
Medeni kanun ile kadın hakları başta olmak üzere miras hukukunu da dinsel çerçeveden çıkardı. Laiklik ilkesi anayasaya girmemişken medeni kanun laik temelleri üzerine yükseldi. Medeni Kanun aynı zamanda azınlıklar sorununu da çözdü.
Kılık Kıyafet ve Şapka Devrimini bugün bile “tutucu” olarak adlandırılan Kastamonu’da değil Ankara’da yapar risk almazdı. Atatürk’ün bütün devrimleri saldırı altında. Ama Kastamonu’da insanlar şapka ile ya da fes giymeden dolaşmaya bugün de devam ediyor.
Harf devrimi gibi bugün dünyada hiçbir ülkenin cesaret edemeyeceği köklü bir atılımı yaparken en yakınındakiler bile bu büyük devrimin başarılamayacağına inanırken O “ya 6 ayda yaparız, Ya da hiç Yapamayız” diyordu. Dediği gibi oldu.
Her türlü feodal kalıntıya karşı büyük bir savaş başlattı. Sağlığında toprak devrimi için adımlar attı. Ne yazık ki sonra gelenler bu atılımları sürdüremedi ya da tersine çevirdi.
Dünya yeni ve büyük bir savaşa sürüklenirken ortaya çıkan tarihin en büyük ekonomik krizine rağmen sanayi alanında dev adımlar atıldı. Teknik personel yokluğuna rağmen halkın temel gereksinimlerini karşılayacak adımlar atıldı. Bir yandan Osmanlı borçları ödenirken yabancıların elindeki tesisler bedeli karşılığı millileştirildi.
Atatürk her fırsatta tam bağımsızlık ilkesinin önemine değindi. Dünya bir savaşa sürüklenirken O etrafındaki komşularıyla bir barış çemberi oluşturdu.
Atatürk’ün 15 yıl gibi kısa süreli dönemine sığdırdığı atılımlar batılı ülkelerde ard arda gelen 5-6 liderin yaptıklarının toplamından da fazla. O yıllarda Türkiye’nin kalkınma hızına, bütçe dengelerine, paranın satın alma gücüne baktığınızda bunları görebilirsiniz.
O günün Türk halkı bunların hiç birini talep etmemişti. Ama Atatürk bütün yoksulluğuna rağmen ülkesinin kurtuluşu için canını dişine takan Türk halkının bunları, hatta daha fazlasını hak ettiğini düşündü.
Bugün Atatürk cumhuriyeti ve devrimleri ağır saldırı altında. Cumhuriyetin kaleleri hızla çökerken, devrimler ayaklar altına alınırken kayda değer bir tepki gösterdiğimiz söylenemez. Bu tepkisizliğimiz ile Atatürk’ün bizim için yaptıklarını hak ediyor muyuz? Sorusuna ne yazık ki olumlu yanıt veremiyoruz.
Atatürk’ü ve devrimlerini hak etmek için harekete geçmekte geç kalmadık mı?
Büyük önderin anısı önünde bir kez daha saygı ile eğiliyoruz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.