ATATÜRKÇÜLÜK DERS KİRABINDA HURAFE VE ÇARPITMALAR

MUSTAFA SOLAK KÖŞE YAZISI

2019-2020 Eğitim-Öğretim yılında okutulan ve Mevsim Yayıncılık’tan çıkan 12. sınıf “TC İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabında Atatürk’e, Türk Devrimi’nin hangi aşamalardan geçerek geldiğine, Atatürk ilkelerinin önemine 2017’de değiştirilen müfredattan önceki ders kitaplarından daha az yer verilmiştir. Dahası padişahın, Şeyh Sait halifelik yanlısı kişi ve kesimlerin teslimiyetçi, emperyalizm işbirlikçisi rolleri gizlenmiştir. Bu yönüyle Atatürk’ün önemi azaltılmıştır.
Atatürk’ün 2. Abdülhamit’e karşı mücadelesi çıkarıldı
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919’a kadarki askerlik hayatı kısaltılarak hangi fikir akımlarından etkilendiği, neler yaptığı gözden kaçırılmıştır. Harp Akademisinde arkadaşlarını vatanın kurtarılması hususunda örgütleme faaliyeti ve başına gelenler, yine akademiyi bitirdikten sonra hürriyetçi ve meşrutiyetçi fikirlerinden dolayı 2. Abdülhamit’in hafiyelerince tutuklanarak haftalarca hapishanede kalması ve Şam’a sürgün olarak gönderilmesi yok. Oysaki önceki ders kitaplarında vardı. Örneğin 2016 basımlı bir kitapta şunlar yazılıydı:
“İstanbul’da kiraladıkları bir dairede arkadaşları ile toplanıp memleket meselelerini görüşüyor, onlarla fikir alış verişinde bulunuyordu. Yaptıkları görüşmelerde Mustafa Kemal meşruti idarenin tekrar kurulmasını, genç subayların bu amacı gerçekleştirmek için atandıkları yerlerde gizli teşkilatlar kurmaları gerektiğini söylüyordu. Hedeflerini gerçekleştirmek için en uygun yerin Abdülhamid yönetimine karşı muhalefetin merkezi olan Makedonya olduğunu düşünüyordu. Makedonya’da Osmanlı Devleti’nin otoritesinin güçlü olmaması onlara rahat hareket edebilecek bir ortam sağlayacaktı. Ancak isteği gerçekleşmedi. Arkadaşlarından birinin yapılan toplantıları ihbar etmesi üzerine Mustafa Kemal Makedonya’ya değil, ceza olarak Şam’daki 5. Ordu’ya tayin edildi.”[1]
Anlaşılıyor ki 2. Abdülhamit’in vatan ve hürriyet konusundaki baskıcı tutumu gözlerden kaçırılmak isteniyor. Atatürk’te milli devlet kurma fikrinin, 2. Abdülhamit’in sürgüne yollandığı Şam’da ortaya çıktığına dair ifade de kaldırıldı.

  1. Meşrutiyet’in ilanını 2. Abdülhamid istemiş!
  2. Meşrutiyet’in ilanında 2. Abdülhamid’in rol oynadığı paragrafla gösterilmeye çalışılmıştır:
    “1. Meşrutiyet’i kendisinin ilan ettiğini fakat o zaman anayasanın uygulanmasından meydana gelen zorluk nedeniyle meclisi geçici olarak tatil ettiğini belirtmiştir. Şimdi ise eğitim yoluyla halkın genel yetenek düzeyinin yükselmesi nedeniyle anayasanın yeniden yürürlüğe konulduğuna karar verdiğini belirten padişah, bu fikrine itiraz edenler olmasına rağmen fikrinden vazgeçmediğini ifade etmiştir.”[2]
    Oysa 2. Meşrutiyet 2. Abdülhamid isteğiyle değil, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin halkın desteğini alarak, süngü zoruyla ilan ettirilmiştir.
    “Vahdettin’in Atatürk’ü Samsun’a vatanı kurtarması için mi yolladı” algısı yaratıldı
    Yeni kitapta “İstanbul’daki İngiliz temsilciliği tarafından 21 Nisan 1919’da Türk hükümetine bir nota verilerek Karadeniz’deki karışıklığın giderilememesi durumunda Mondros’un 7. maddesi gereğince buraların işgal edilebileceği bildirilmişti. Bunun üzerine söz konusu bölgeye geniş yetkileri olan bir kumandan gönderilmesine karar verildi. Sonuçta Sultan Vahdettin ile görüşen Mustafa Kemal Paşa’ya 9.0rdu Müfettişliği görevi verildi”[3] ifadesiyle müfredattan önceki ders kitaplarında geçen, Atatürk’ün bölgedeki silahlı Türk direnişçilerine engel olunması için yollandığına dair ifade kaldırıldı. Böylece padişahın, Atatürk’ü milli mücadeleyi başlatması, vatanı kurtarması için yolladığı algısı yaratıldı. Oysaki Atatürk’ün vatanın kurtarılması için padişah ve hükümetten fayda olmadığından dolayı Şişli’deki evinde, ülkemizin kurtuluşu ile ilgili olarak güvendiği arkadaşlarıyla toplantılar düzenlediğine, İstanbul emperyalist işgal altında olduğundan buradan bir an önce ayrılması gerektiğine dair cümleler kaldırıldı.
    Önceki ders kitabında Atatürk’ün Samsun’a çıkış gerekçeleri şöyle verilmişti:
    “Mustafa Kemal Paşa, Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından sonra Osmanlı Hükûmetinin çağrısı üzerine İstanbul’a geldi (13 Kasım 1918). Burada bir süre kendisine resmî görev verilmedi. Mustafa Kemal Paşa, bu süre içinde ülkeyi ve devleti kurtarma yollarını araştırdı. Bir dizi görüşmede bulundu.
    İstanbul’da kaldığı zaman diliminde Şişli’deki evinde, ülkemizin kurtuluşu ile ilgili olarak güvendiği arkadaşlarıyla toplantılar düzenledi. Bu toplantılarda vatanı işgalden kurtarmak için kendi fikirlerini anlattı. Ancak İstanbul işgalci devletlerin sıkı denetimi altında bulunduğundan, burada bir şey yapmak mümkün değildi. Sonunda etkin bir savaşın Anadolu’da yapılabileceğini anlayarak Anadolu’ya geçiş yollarını aramaya başladı. Bu dönemde Yunanlıların kışkırtmasıyla özellikle Trabzon ve Samsun’da bir Rum Pontus Devleti kurulması çalışmaları yapılıyordu.
    Ancak Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’un Birinci Dünya Savaşı’na girerken ortaya koyduğu bazı ilkeler vardı. Buna göre, burada bir devlet kurulması için en az beş yıl geçmesi ve bu beş yılın sonunda yapılacak halk oylamasında Rumların çoğunlukta olması gerekmekteydi. Fakat bu bölgede Türkler çoğunluktaydı ve beş yıl içinde de Rumların Türklerden fazla olmasına olanak yoktu. Bu yüzden Rumlar silahlı çeteler kurarak Türklere karşı büyük saldırılar düzenlediler.
    Bu saldırılarla Türkleri bölgeden göçe zorlayarak çoğunluğa ulaşmayı amaçlamaktaydılar. Bu duruma karşılık bölgede yaşayan Türkler, silahlanarak kendilerini savunmaya başladılar. Silahlı direnişin, kendi planlarını altüst ettiğini gören Yunanistan, Rumların isteği üzerine İngiltere’ye başvurdu. Samsun ve Trabzon bölgesindeki Rumların, Türkler tarafından saldırıya uğradığını ileri sürdü ve saldırıların durdurulmasını istedi. İngiltere, durumu araştırmadan Osmanlı Hükûmeti’ne bir nota vererek bu bölgedeki silahlı Türk direnişçilerine engel olunmasını istedi. Aksi hâlde Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 7. maddesi uyarınca bölgeyi işgal edeceğini bildirdi. Osmanlı Hükûmeti, Samsun ve çevresindeki karışıklığı önlemek için bu görevi Mustafa Kemal Paşa’ya önerdi. Böylelikle Mustafa Kemal Paşa’yı İstanbul’dan uzaklaştırarak onun gizli çalışmalarını da önleyebilecekti.”[4]
    Yeni ders kitabında ise bu ifadeler kaldırıldı.

Vahdettin Sevr’i onaylamamış!

Vahdettin’in Sevr Antlaşması’ndaki teslimiyetçi rolünü gizlediler. Hatta Vahdettin’in Sevr’i onaylamadığına yönelik şu ifadeyi eklediler:

“Vahdettin, bütün baskılara rağmen Meşrutiyet Anayasası’na göre, Mebuslar Meclisi’nden geçmediği için tasdik etmediği gibi İngiliz, Fransız ve İtalyan Parlamentoları da tasdik etmemiştir. Bu sebeple hukuken geçersizdir.”[5]

Vahdettin, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı 10 Ağustos 1920 tarihine kadar işgallere sessiz kaldıktan, mücadele eden Atatürk gibi paşalara idam fetvası çıkarttıktan, emperyalistlerle işbirliği yaptıktan sonra onaylasa ne olur onaylamasa ne olur! Onaylamış da işgalcilere karşı mücadele mi etmiş!

Kaldı ki Saltanat Şurası’nda ayağa kalkmak suretiyle üyeleri antlaşmanın kabulü yönünde yönlendirmesi, onayladığı anlamına gelir. Meclisin kapanmasına rıza gösteren Vahdettin’in kendisidir. Dahası Sevr Antlaşması’nın onaylanmasına gerek yoktu. Çünkü Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla İtilaf devletleri 7. maddeye dayanarak güvenliklerine aykırı durum gördükleri takdirde ülkenin hepsini işgal edebilecekti, ediyorlardı da. Ortada Anadolu’nun fiilen işgali varken “hukuken geçersiz” demek aklımızla alay etmek değil midir?

Padişahın teslimiyetçi tutumu gizlendi

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın uygulanışı karşısında Osmanlı Devleti’nin tutumu ele alınırken padişahın işgalci devletlere, özellikle İngiltere’ye boyun eğen işbirlikçi tavrı gizlenerek, işgallerden Osmanlı Hükümeti sorumlu tutulmuştur.  Müfredat değiştirilmeden önceki ders kitaplarında padişah Vahdettin’in teslimiyetçi tavrı, İngilizlerin baskısıyla Meclisi kapatması, İtilaf Devletlerinin isteklerini kayıtsız kabulü, İngilizlerin isteğiyle Tevfik Paşa Hükûmeti’ni görevden alması, Atatürk’ün Vahdettin’in şahsını ve tahtını korumaya çalıştığını söylediği ifadeler kitapta şu şekilde yansıtılmıştı:

“Padişah, İngilizlerin baskısı ile Osmanlı Anayasası’nın kendisine verdiği yetkiyi kullanarak hükûmetin çalışmalarını denetleyen Osmanlı Mebusan Meclisini kapattı. Bundan sonra İtilaf Devletleri, bir dizi kararı Osmanlı Hükûmetine zorla kabul ettirip uygulattılar. Padişah ve çevresindekiler, İtilaf Devletlerinin isteklerinin kayıtsız kabulünü ve böylece işgalin büyük zarara ve kayıplara neden olmadan atlatılmasını istiyorlardı. İşgallerin geçici olmadığını ve Osmanlı Devleti’nin parçalanmasının amaçlandığını anlayan Tevfik Paşa Hükûmeti, İngilizlerin isteklerini kabul etmedi. Bunun üzerine padişaha baskı yapan İtilaf Devletleri, Tevfik Paşa Hükûmetini görevden aldırdı. Tevfik Paşa’nın yerine, İngiltere’nin önerisi ile İngiliz hayranı ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti yöneticilerinden olan Damat Ferit Paşa, yeni bir hükûmet kurdu. Damat Ferit Paşa, İngiltere’nin istekleri doğrultusunda bir politika izledi. Sonunda Osmanlı Hükûmeti, İtilaf Devletlerinin emirlerini uygulayan, millî çıkarları gözetmeyen bir hükûmet hâline geldi. Damat Ferit Paşa, başta İzmir’in işgali olmak üzere birçok konuda ulusal çıkarlara ters düşen politikalar uyguladı. Mustafa Kemal, Mondros Ateşkes Anlaşması’na karşı Osmanlı Devleti’nin tutumu ile ilgili şunları söylemiştir:

…Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin…Şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet aciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı…’”[6]

Yeni ders kitabında bu ifadeler kaldırılmıştır. Oysa önceki ders kitabında padişah ve hükümetin teslimiyetçi tavrı şu şekilde verilmişti:

“İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgali ile Osmanlı Devleti’nin varlığı fiilen sona ermiş oldu. Padişah ve hükûmet güçsüz, yetkisiz ve tutsaktı. Kendilerine İtilaf Devletleri tarafından verilen emirleri yerine getirmekten başka çareleri yoktu.”[7]

Dahası 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı hususunda “İtilaf Devletlerinin padişaha Mebusan Meclisini kapattırmaları üzerine Mustafa Kemal, Ankara’da bir Millî Meclis toplanması konusunda çalışmalara başladı”[8] cümlesi kaldırıldı.  Müfredat değişikliğinden önceki ders kitabında öğrencilere aşağıdaki ödevi vererek padişahın işgallere boyun eğmişliği açıkça yazılmıştı:

“Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan noktalı yerlere yukarıda verilen uygun kelimeleri yazınız.

Padişahın işgaller karşısında sessiz kalması, millî bilinci uyandırmış ve ………………………………. hareketinin başlamasına neden olmuştur.”[9]

Dahası Osmanlı Hükûmeti ve padişahın emperyalistlere teslimiyeti, bu teslimiyet karşısında karşın Atatürk’ün milli mücadeleyi başlatma ve millet egemenliğine dayalı yeni bir devletin kurma amacı da şu cümlelerle açıklanıyordu:

“Galip devletler ülkemizin önemli bir bölümünü işgal etmeye başladılar. Osmanlı Hükûmeti ve padişah, Türk milletinin özgürlüğünün elinden alınmasına tepki göstermedi. Toplumun büyük bir bölümünün umutsuzluğa düştüğü bir dönemde Mustafa Kemal, bir lider olarak harekete geçti. Artık Türk milletinin bağımsız ve özgür yaşaması için millet egemenliğine dayalı yeni bir devletin kurulması gerekiyordu.”[10]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.