Anlarsın ki…

İnsan ne zaman düşünür annesinin-babasının artık en doğruyu bilmediğini?
Ne zaman sorgulamaya başlar? Ne zaman onlara güvenmemeye-inanmamaya başlar?
Ne büyük bir hayal kırıklığıdır o her iki taraf için de. Yıllardır her dediğini doğru kabul ettiklerinin “kendince” yanlışlarını gördükçe başlarsın sorgulamaya.
Çocukluktan gençliğe geçiyorsundur, henüz yeterince olgun değilsindir ve onların da hataları olabileceğini kabul edemezsin.
Düşünürsün ki;
Aslında sen de artık yeterince büyümüşsündür  ve artık sen de pek çok şey biliyorsundur. Onlar geride kalmışlardır. Ne seni, ne de çağını hiç anlamıyorlardır. Yenilikleri bilmiyorlardır. Sana verdikleri akıllar hep eskilerden kalmadır. Onlar hep böyle büyük ve yaşlıdırlar. Hiç genç olmamışlardır ki.
Bir dönem böyle her şeyin en doğrusunu kendinin bildiğine inanarak geçer. Zaman geçip de daha fazla büyümeye başlayınca, arkadan gelen yeni nesiller de seni umursamamaya başlayınca ufak ufak anlamaya başlarsın her şeyi.
Zaman içinde yaşadıklarının, tecrübelerinin, her şeyinin bir çırpıda yok sayılabildiğini görürsün. Anlatmaya çalışırsın, aklına kendi gençliğin gelir. Anlattıklarının yerine ulaşmayacağını bildiğinden yutkunur ve susarsın. Beklersin.
Annenin-babanın suskunlukları ve seni idare edişleri düşer aklına. Nasıl başardılar dersin.
Hani onlar hiç bir şey bilmezlerdi!!
Anlarsın ki aslında onların her şeyi bilmeleri zaten mümkün değilmiş. Onlar da ilk kez anne-baba olmayı öğreniyorlarmış. Onlar da kendilerinden önceki nesillerden gördükleriyle, kendi doğru bildikleriyle seni yetiştirmeye gayret ediyorlarmış.
O anda onlara doğru gelenler maalesef ki zaman içinde doğru olmayabiliyormuş.
Haksızlık ettiğin her şey için pişmanlık duymaya başlarsın. Eğer o zamanlarda annen-baban hala yanındaysa onları daha sık aramaya, daha sık ziyaret etmeye gayret edersin.
Zamanın daralmakta olduğu gün gibi açıktır. Hayatın sana yüklediği sıfatlar sana ağır geldikçe baba ocağındaki o rahat günleri daha çok özlersin. Oraya kaçtıkça bir huzur bulma, bir şımarma ve geri dönüşler yaşarsın.
Çocukluğunun bütün anıları onlardadır. Senin bilmediğin zamanları onlar anlatır sana. İlk kelimelerini onlar bilir. Yaptığın yaramazlıklar aile içinde sevgiyle anılır.
Kırdığın vazo, yaktığın halı, düştüğün merdivenler… Hepsini onlar bilir.
Onlar gidince senin çocukluğun da onlarla birlikte gider. O günleri anlatacak o kadar az kişi kalmıştır ki. Ağabeylerinin, ablalarının, kardeşlerinin hatırladıklarıyla idare edersin artık. Hep birlikte oturup eski zamanları konuşarak kısa da olsa o günlere dönüverirsin. Bir çocukluk sevinci doldurur içini.
Çevrendekiler sana “amca” der, “teyze, hala, dayı, anne, baba” der. Ne kadar da çok sıfatın vardır. 13 yaşındakiler için epey büyük, 70 yaşındakiler için henüz gençsindir.. Senin de senden büyükler için düşünmediğin gibi, senden küçükler de senin bir zamanlar çocuk olduğunu, genç olduğunu düşünmezler.
Aslında;
“Sen hiç büyümemişsindir ki..”
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.