Alternatif Cephe

Bir gazete haberi: “İsimlerini Atatürk’ün ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ cümlesinin ilk harflerinden alan NMTD adlı Türk hacker grubu, 14 Temmuz’da Diyarbakır Silvan’da 13 askerin şehit edilmesi ve 7 askerin yaralanması anısına, PKK terör örgütüne ait ve örgüte yakın oldukları iddia edilen internet sitelerine 13 gün 7 saat süren siber saldırı raporunda 1250 internet sitesinin ele geçirildiği belirtti.
Yaptıkları çalışma sonucunda, 500 PKK yandaşı internet sitesi, 750 PKK’ya silah ve para yardımı yaptığı iddia edilen ülkelerin internet sitesi, 300 Facebook hesabı, 600 e-mail adresinin ele geçirildiğini ve 200 bilgisayarı da takibe aldıklarını duyurdu. NMTD mensubu olan ’Kaos’ takma isimli kişi yaptığı açıklamada, “Yapılan siber saldırı sonucu ele geçirilen internet siteleri, Facebook adresleri, her türlü bilgi ve belge Emniyet Genel Müdürlüğü Bilişim Suçları ve Sistemleri Şube Müdürlüğü ihbar hattına teslim edildi” diye konuştu.”
Bir sosyal paylaşım sitesi duyurusu: “DİKKAT!!  Lütfen dostlarınızı uyarınız…
Saat 17.08.2011, 19.23 itibari ile örgüt sempatizanları Atatürkçü ve Cumhuriyetçi sayfalara saldırı başlatmıştır. Sayfanıza atılan hiçbir linke tıklamayın ve tanımadığınız kişilerden gelen mesajları açmayın. Hesap doğrulama güvenliği adı altında ya da “Sayfa yöneticisi misiniz?” diye mesaj atan kimselerle muhatap olmayın.”
Sosyal paylaşım sitesi gruplaşma davetleri:
“Çukurca’daki 8 Şehidimiz İçin 8 Saatte 1.000.000 Kişi Oluyoruz.”
“Şehitlerimiz için 1.000.000 gönüllü arıyoruz sen de katıl ,listeni davet et.”
Daha bunlar gibi yüzlerce grup, yüzlerce davet ve bir o kadar da saldırı…
Atatürk’ün: “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır.” sözünü hatırlayalım. O satıh artık tüm evren oldu. Bambaşka cepheler açıldı…
Yıllardır bitiremediğimiz savaşın bir yanında silahlı saldırılar, verilen şehitler, azalarını kaybetmiş olarak hayatta kalan gaziler; bir diğer yanında da sanal saldırılar var..
İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan filmlerde düşman telsizindeki konuşmaları dinlemek için frekans ayarlamaya çalışan radyo operatörü askerler görürdük.
Casusluk yapanların bilgi aktarımı yapabilmek için çeşit çeşit yollara başvurduklarını görürdük. Saklanan telsizler, sürekli değiştirilen adresler, sürekli değiştirilen kimlikler ve kılıktan kılığa girmeler…
Şimdiyse yapılan saldırıların ve yaşanan çatışmaların anında cep telefonlarına çekildiği, sıcağı sıcağına da internet sitelerinde yayınlandığı savaşlar izliyoruz. Cepheden gelecek haberleri beklemeye hacet kalmadan yaşanan her ne varsa öğreniyoruz.
Televizyonlara verilen demeçler, çatışma mahallinden yapılan yayınlar basın  aracılığıyla her iki taraftan da izleniyor. Her iki taraf da kendi kanallarından yayın yapmakta ve olanları kendi bakış açılarıyla anlatmakta.
Askeriyenin bünyesinde, tek tip kıyafetlerinin içinde o “asker”ler,  daha doğarken gözlerini bilgisayara açmış çocuklar. Cep telefonu hepsinin bedeninin bir parçası gibi. Onlarsız yaşanmış zamanları hayal bile edemiyorlar.
Savaşın içindeki bu çocuklar ölümün bilgisayar oyunlarındaki gibi birşey olmadığını, oyunun sonunda “Game Over” yazdığında oyunun tekrar başlamayacağını bu çatışmaların, bu pusuların içinde öğreniyorlar.
Toplum içinde de büyük bir çoğunluk günlük hayatını internet ortamında yaşıyor. Duygularını internet ortamında paylaşıyor. En ağır tepkilerini, en mutlu kutlamalarını, en sevinçli nidalarını, öfkesini, hırsını, hıncını hep buralarda dile getiriyor. Bazen yalnızlığını ve mutsuzluğunu anlatıyor. Bazen aşkını, bazen de özlemini.
Eskiden radyolardan duyurulan “kan aranıyor” anonsları hâlâ var mı bilmem ama sosyal paylaşım sitelerini kullananlar bu konularda oldukça hassaslar. Yazılan kısa bir metinle anında yüzlerce hâttâ belki binlerce kişiye ulaşılıveriyor.
Keşke forward ettiğimiz her maille, paylaştığımız her videoyla, katıldığımız her grupla, retweet ettiğimiz her twitle herşeyi hemencecik o anda halledebilsek diyor insan kendi kendine.
Bu paylaşımlar ortak bir kamuoyu oluşturmada, ortak bir sinerji yaratmada oldukça etkili bir yol olduğu inkâr edilemez. Hâttâ bu yol zaman zaman somut bir davranışa dönüşerek etkisini kat be kat da arttırabiliyor. Bazen de insanın kendi vicdanını rahatlatmaktan öteye gidemiyor.
Sanal alemin sanal saldırıları, sanal taziyeleri, sanal kutlamaları devam ederken bir yerlerde de gerçek ölümler yaşanıyor.
İnsan öldürerek hedefe varılamadığının ispatı olan yüzlerce örnekten de ders almıyor insanoğlu.
Ve biz;
Birlikte yaşamayı unuttuğumuzdan beri ayrı ayrı da var olamıyoruz.

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.