Ah şu İcatçı Kadınlar…

Dünya Ekonomik Forumu 2010 verilerine göre ekonomik büyüklüğüyle dünyada 16. sırada olan Türkiye, kadınların ekonomiye katılımında 134 ülke arasında sondan dördüncü imiş.
Tüh, birinciliği kaçırmışız.
Sondan yani…
“Kadın evinde otursun, çocuğunu büyütsün” diyen, kadını ve çocuğu en kıymetli dört ülkeden biri de biziz demek.
****
TOBB Bursa Kadın Girişimciler Kurulu’nu, başkanları Emine Örnek ve çalışma arkadaşları Dilek Şeker, Ulviye Yahya ve Burçak Yalçınbayır ile birlikte idik Pazartesi günü.
Evde oturan kadını ekonomiye dahil etmek için yaptıkları çalışmaları anlattılar bir bir.
İnternette dolduracakları formlar ile kendilerine başvuran kadınların projelerini ince eleyip sık dokuduktan sonra, eğer proje onaya değer ise projenin hayata geçebilmesi için kadınlara 30 bin TL hibe ediyorlarmış.
Projenin devamlılığında kredi de sağlanıyormuş.
Başımıza İcat Çıkartmışlar işte…
****
Kadının çalışması yeni bir şey değil aslında.
Köylük yerlerde eskiden beri erkeğiyle omuz omuza çalışır kadın.
Emeğinin karşılığını da alır kocasıyla birlikte.
Ya birkaç altın bilezik.
Ya da birkaç dönüm tarla…
Evinden dışarıya çıkmayan kadın ise kendisini evine ve çocuklarına adayınca pırıl pırıl bir evi ve kendisini her işe koşan ev halkı ile mutlu mesut(!) yaşar.
Ev işlerini yapması yeterince önemsenmeyip bütün gün evde yan gelip yatıyorsun diye aşağılanınca, üstelik eline para da geçmeyince kimlik ve saygınlık arayışına girer.
Hem onaylanmak, hem de harçlık çıkartabilmek için çalışmak ister.
Kâh temizliğe gider, kâh ütüye, kâh evinde mantı açar, kâh börek döşer, kâh çocuk bakar, kâh yaşlı.
Dantel örer, dikiş diker, nakış işler.
Yufka açar, yumurta satar.
At Şu Adımı dersiniz, o size koşar…
****
Hem kadın çalışmayıp evinde oturunca çocuk çok mu mükemmel yetişiyor dersiniz?
Zannediyor musunuz ki evde kalan her anne günün her anını çocuğu ile geçiriyor?
Anne ev işlerine dalıyor, çocuk da televizyon kanallarına…
Temiz çamaşır, sıcak yemek, düzenli ev daha çok kocaların talebi.
Ki hayat şartlarından dolayı bunlar bile artık eskisi kadar önemli değil.
Herkesin kendisini kotarabildiği bir hayat öncelikli olan.
Gerisi sevgi ve saygı…
****
Bence biz, sıralamada bizden önce gelen 130 ülkenin çocuklarını nasıl büyüttüklerine ve ev işlerini nasıl çözümlediklerine bir bakalım.
Geleceğini teslim edeceği nesilleri devlet nasıl sahipleniyor, onu anlayalım.
Kadın erkek ayırmaksızın herkesi ekonomiye dahil edip, rol model olarak da çocuklara kendi ailelerini gösteren sistemin şifrelerini doğru okuyalım.
****
Çocuğu olan kadın ücretli izin kullanabilsin mesela.
Çocuk doğurursa işini kaybedeceği korkusuna kapılmasın.
İşine döndükten sonra çocuğunu emzirmeye devam edebilmesi için, çocuğunu emanet edebileceği iş yerinin olmazsa olmazı bir birim  olsun.
Çocuklar, sağlıklı ve bilinçli eğitim veren kreşlerde sosyalleşmeyi ve paylaşmayı öğrensinler.
Evlerde tek başına büyürken ebeveynlerini kendilerine köle ilan eden çocukların ne kadar bencil ve ne kadar geçimsiz oldukları ortada.
Ya bir de beş çocuk olsa?
Hayat pahalı, gelir az ve doyurulacak beş boğaz…
Sonuç;
Ayak da mutsuz, yorgan da.
****
Yeni gündemimiz  daha çok üremek üzerine ama sosyal şartların iyileştirilmesinden bahseden yok.
3-5 çocuk yapın, her birini de bir buçuk sene emzirin deniliyor.
Neredeyse insanları çiftliklere kapatacaklar.
Sonra da memelere birer pompa…
İnsan olarak tavşanlardan ve ineklerden BİRAZ farklı olmamız gerekmez miydi?
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.