“Adil” Yarış…

Türkiye, 16 Nisan Pazar günü bir kez daha sandık başına gidiyor. Ulus egemenliğinin simgesi meclis, ya da tek adam yönetimi arasında bir tercih yapılacak. Seçmen kitlesinin bu tercihi yapabilmek için kendisine sorulacak soru hakkında net bir bilgiye sahip olması gerekiyor.
Siyasal partilerden, sendikalara, derneklerden meslek kuruluşlarına kadar değişik örgütler de oy kullanacak yurttaşları bilgilendirecek. Elbette bilgilendirecek organlar arasında başta TV kuruluşları olmak üzere yayın organları var.
Bütün demokratik ülkelerde olması gerektiği gibi, özgür ve adil bir yarış olması gerekiyor. Seçim yasaları, seçimi yapacak kuruluşların ve en önemlisi kamu görevlilerinin tarafsız olması gerekiyor. Ancak ülkemizde işlerin öyle olmadığı artık yaygın bir kanı olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmüş durumda.
Bazı illerde seçimi yürütmekle görevli seçim kurulları başkanları “evet” için çalışacaklarını şimdiden açıkladı. Milli Eğitim Müdürlerini okul müdürleri izledi. Cami imamları açıklamayı ilk yapanlar arasında olduğu için bazı mahallelerde “evetçi”, “hayırcı” cemaatler camilerini ayırdı. Gazete yazarları ve TV programcıları arasında “hayır” diyeceğini açıklayanlar aynı anda işlerini kaybedip kapı önüne konulurken, “evet” diyenler terfi ediyor. Bunların özel TV olduğunu ve ticari kaygılar taşıdıklarını söyleyebilirsiniz. Ancak devlet kuruluşu olan TRT ve Anadolu ajansı 14 yıllık AKP iktidarında olduğundan farksız.
TV yayınlarını uydu aracılığı ile alan yurttaşlar için ise farklı bir ses duymak da mucize gibi bir şey. Artık sayıları beş yüzle ifade edilen kanal sayısı içinde farklı ses bulmak samanlıkta iğne aramakla eşdeğer. Büyük şehirlerde TV yayınlarını Kablo TV ile izleyenler ise “evet” dışında bir açıklama duyamıyorlar. Ek ücret ödeyip farklı paket alanlar da ancak belgesel kanallar izleyebiliyor. Meraklılar için bol bol “penguen” dizileri var. Kablo TV kuruluşunun geçtiğimiz günlerde Varlık Fonu adlı dipsiz kuyuya devredilmesi de ayrı bir konu.
Adına “sosyal medya” denilen internet gibi iletişim araçlarını kullananlar ise hızlı erişim yerine sansürlenmiş, yavaşlatılmış haberleşmeye mahkum ediliyor.
Eski zamanlarda seçimlerin tarafsız olması için İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları oy verme gününden belli bir süre önce istifa edip yerine bağımsız ve tarafsız olduğu varsayılan kişiler getirilirdi. İçişleri Bakanı seçim güvenliği, Adalet Bakanı, seçimin adil ve tarafsız yapılması, Ulaştırma Bakanı ise propagandanın eşit koşullarda yapılması için bağımsız kişilerden seçilirdi.
“Çağ atlayan” ülkemizde tarafsızlık yemini etmiş devletin tepesindeki kişi, her türlü devlet olanağı ile doğrudan doğruya halk oylamasına müdahil olurken, bazı AKP yöneticileri de sandıktan “hayır” çıkması halinde iç savaşa hazır olunması çağrısı yapıyor.
OHAL yönetimi altında doğrusu çoook, çok “adil” bir yarış olacak. Bu koşullar altında sandıktan “hayır” çıkarmak ise daha büyük bir başarı olacak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.