Açlık

            İnsan yaşamında hava, su, gıda sıralaması önemli ve öncelikli yer tutar. Bu üç kelime yaşamımızda birbiriyle iç içedir, ayrılmazlar.
            Bugün dünyamızda 850 milyon insan açlık çekiyor. Açlığın nedenleri olarak; küresel ısınma, hızlı nüfus artışı, iklim değişikliği, toprakların hatalı kullanılmasının önce çıkması doğrudur. Ancak açlığın asıl tetikleyicisinin adaletsiz paylaşım olduğunu unutmamak gerekir.
            Günümüzde bir Amerikalı, 32 Kenyalı insanımız kadar tüketiyor. Böyle bir dünyada siyasal ve sosyal düzenden bahsetmemiz zor gözüküyor. Bu gidişle herhalde Asya’da ve Afrika kıtasında daha uzun yıllar huzursuz, kavga içinde yaşayan insanlar göreceğiz.
            Beslenmede önemli yeri olan gıdaların bulunması kadar, bunların ne ölçüde güvenli ve sağlıklı olduğu da önemlidir. Gıdaların güvenliği konusunda belli kriterler belirlense de bunların uygulanabilirliği söylenemez. Özellikle dünya üzerindeki büyük şirketler daha fazla kar amacıyla hormonlarla yetiştirilmiş büyükbaş hayvan etlerini, genetiği değiştirilmiş (GDO) bitkilerden elde edilen gıdaları piyasaya sunuyorlar.
            Bu durum sadece insan yaşamını değil, bitki ve hayvanların gen kaynaklarını da tehdit ediyor. Bu nedenle ülkeler (GDO)’lu ürünlerin üretimini ve pazarlamasını yasaklamalıdır. Üreticilerimize organik tarım teknikleri öğretilmeli ve desteklenmelidir.
            Kırk yıl önce okullarımızdaki ders kitaplarında ve halkın dilinde övündüğümüz bir cümle vardı. “Dünyada kendi  yiyeceğini üreten 7 ülkeden biriyiz.” Bu cümleyi bugün söyleyemiyoruz. Çünkü bizde gıdalarımızın çoğunu dış ülkelerden almaya başladık. Ülkemizi bu duruma sürükleyen sebepler dünya devletlerinden farklı değil. Ülkemizdeki toprak erozyonları tahıl ekim alanlarını verimsizleştirdi. Ayrıca yanlış toprak kullanımı. Konya Ovası Türkiye’nin tahıl ambarı iken oradaki çiftçiler mısır, pancar, yonca üretimine yönlendirildi. (Sulu tarım.) Bölgede 150m-250m derinlikte binlerce derin kuyu açıldı. Çevredeki göller kurumaya başladı. Derken 35-40 metre çapında, 70-80 metre derinlikte çökmeler (obruklar) oluştu. Buradaki aşırı sulu tarım nedeniyle görülen tuzlanma toprağı verimsizleştirdi. Konya Ovası artık tahıl ambarı değil.
            Aynı sıkıntı Urfa (Harran Ovası) içinde geçerlidir. İleri ki yıllarda yurdumuzun o bölgesi de çoraklaşacaktır.
            Sanayi yatırımlarının tarım arazilerine yönlendirilmesi Adana’yı (Çukur Ova’yı), Bursa Ovası’nı, Adapazarı Ovası’nı, İzmit Ova’larını fabrika tarlaları haline getirmiştir. Fabrika tarlaları örneklerini çoğaltabiliriz. Ve böylece bizde dışarıdan gıda almadan yaşayamayan ülkeler arasına girdik.
            Gönül istemez ama önümüzdeki yıllarda, aşırı sulama hitrit tohum kullanımına, derin kuyuların çoğalması, dışarıdan gelen çimento fabrikası, kireç fabrikası, atık ayrışım fabrikası v.b. tarımla ilgili olmayan fabrikaların kurulması güzelim Karacabey Ovamızı bitirecektir. Şimdi mısırı Şili’den, buğdayı Arjantin’den, pirinci Tayland’dan alıyoruz. Yirmi yıl sonra salçayı Fransa’dan, sütü-peyniri Hollanda’dan alacağımızı görür gibiyim.
            “16 Ekim Dünya Gıda Günü” bugün Karacabey TEMA örgütü olarak su kullanımı ve ekmek israfı ile ilgili broşür dağıtacağız. İlçemize, ülkemize bir nebze olsun yararlı olabilirsek kendimizi mutlu sayacağız.
            Milyonlarca ton gıda çöpe giderken, şişmanlık (obezite) patlaması yaşayan emperyalist ülkeler karşısında, gıdaya ulaşamadığı için bir günde 18 bin çocuğun öldüğünü hiç unutmayalım.
            “İnsanlık toprakla daha çok buluşmalı”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.