Açıldık Elhamdülillah!

Açılım derken, ardına kadar açıldık. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ana unsuru olan Türk benliği, tüm tehlikelere karşı sonuna kadar açıldı. Açanlar ve açılmasını bekleyenlere hayırlı uğurlu olsun. Açılım fiilen Orhan Pamuk’un Türk Milleti aleyhine beyanatı ve Başbakan Erdoğan’ın Türk Milleti yerine “Türkiye Vatandaşı” ifadesini kullanması ile start almıştır.
            Hükümet yetkilileri, üç ayı aşkındır toplumun çeşitli kesimleri ile  kanarya sevenler derneği hariç  görüştüler. Çok konuştular ama incir çekirdeğini dolduracak bir söz dahi söylemediler. Akıllarınca derinden ve gizli  politikalar yürüttüler. Görüştükleri sivil toplum  örgütleri ve meslek kuruluşları yetkilileri ise, bir şey anlamasalar da, nezaket olarak görüşmelerin olumlu geçtiğini ifade etmekle yetindiler. Görüşmede neler konuşulduğunu sorduğunuzda ise kapı duvar.
            Fakat Hükümetin asıl görüşmek istediği ve devreye sokmak istediği ana muhalefet lideri Deniz Baykal’a bir türlü ulaşılamadı. CHP Lideri Deniz Baykal daha önceki deneyimleri dolayısıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ancak kameralar karşısında  görüşebileceğini ifade etti. Ve ekledi. “Dolmabahçe benzeri bir görüşmeye yokum.”
            Başbakan’ın ise stili kameralar karşısında açık görüşmeye uygun görülmemekte .Alışmış olduğu usül, kapalı kapılar ardında kayıt dışı görüşmedir. Biliyorsunuz, zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, Başbakan ile 2009 Yılı ortalarında Dolmabahçe Sarayı’nda bir görüşme yaptı. Ekranlarda zamanlı zamansız boy göstermesiyle ünlü Bay Büyükanıt, mezkür konuşmadan sonra derin bir sessizliğe gömüldü. Basının üstüne yüklenilmesine dayanamayıp, birgün ağzını açacak oldu ki, Başbakan’ın “Bu görüşmeyi mezara götüreceğim ama Büyükanıt Paşa konuşursa, ben de konuşurum” demesinden sonra yeniden sessizliğe büründü.
            Buna benzer bir olay, CHP Lideri Deniz Baykal’ın başından da geçtiği için, bu defa kamerayı şart koşmayı ihmal etmedi ve şartından vazgeçmedi. Görüşme konusunda ısrarcı olan Bay Erdoğan,  sür’atle talebinden vazgeçti. CHP’nin şartının da siyasal ahlaksızlık olduğunu ifade etmeyi ihmal etmedi.
            MHP Lideri Devlet Bahçeli ise “Kürt Açılımı” ile ilgili olarak Başbakan ile görüşmesinin mümkün olamayacağını en başından ifade ederek tavrını belli etmiştir.
            Gelelim Habur’a. Kuzey Irak’taki Mahmur Kamp’ından ve Kandil  Dağı’ndan dördü çocuk, otuzdört kişi  Türkiye’ye davul zurna ile giriş yaptı. Yerel halk tarafından kahramanlar gibi büyük sevgi gösterileriyle karşılandı. Bu sevgi gösterilerine bir çift sözüm var ama şu ortamda söylemeyi uygun bulmuyorum.
            Devletin temsilcisi konumunda olan “Vali Yardımcısı”nın terörist guruba hoşgeldiniz demiş olması ve “Adaleti” temsil eden savcı ve yargıçların, teröristlerin ayağına kadar gitmesi Türk Milletini derinden üzmüştür. İfade ve yargılamanın şekil ve şartları ise ayrı bir üzücü olay.
            Zorlamalar neticesinde serbest bırakılan teröristlerin, Türk Milletini provoke etmesi   de hatırlardan çıkmayacak derinlikte iz bırakmıştır. Barış için gönderildik diyorlar ama, barıştan haberleri yok.
            Şimdi sormak lazım; aşağıda destekçisi olmayan bir terör örgütünün, dağda uzun süre barınması ve eylemlerde bulunması mümkün müdür? Mümkün değildir. Başbakan niçin bu sevinç gösterilerini yadırgıyor? Olacak olanların henüz başındayız. Zaman içerisinde daha neler görülecek.
            Birinci Dünya Şavaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun önüne, galip devletlerce konulan “Sevr Antlaşmasl” metninde; “BÜYÜK ERMENİSTAN” ve “BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN” ibareleri mevcut idi. Osmanlı Sarayı bu utanç belgesini imzalayacaktı ki, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki  “ANADOLU HAREKETİ” bütün planları alt üst etti. ABD’nin hamiliğindeki “BÜYÜK ERMENİSTAN” ve İngilizlerin himayesindeki “BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN”rüyaları gerçekleşemedi. Fakat bir başka bahara ertelendiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.
            Milli Misakı sınırları içerisinde kalan bazı Kürt grupları, İngilizlerin de yönlendirmesi ile Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında isyan girişiminde bulunmuşlardır. Ayağında çarığı dahi delik  Türk Ordusu bu isyanları bastırmıştır.
            Şimdi, 1918 deki projeler tozlu raflardan aynı destekleyiciler tarafından indirilmiş ve
uygulamaya konulmaya çalışılmaktadır. Ki, bugün dünyanın en büyük ikinci ateş gücüne sahip  Türk Ordusuna rağmen.
            Ermeniler ile protokol imzalanıyor ve onay için TBMM’ye getiriliyor. Fakat Ermeniler, soykırım dahil hiçbir iddialarından vazgeçmediklerini alenen ilan ediyorlar.
            Keza, Kürt açılımı deniyor, dağdaki kadronun silah bırakma diye  sorunu yok. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne  otuzdört kişilik elçi heyeti gönderiliyor. Devlet yetkilisi Vali Yardımcısı bu grubu “HOŞ GELDİNİZ” diye karşılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti “YÖNETENLERCE” nerelere sürükleniyor?
            1919’daki mücadeleye baktıkça, başım bulutlara değiyor, 2009’daki beceriksizlikleri gördükçe ise utancımdan yerin dibine giriyorum.            Ancak güvenimi hiç yitirmiyorum.     

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.