Zorbalar ve yalanlar…

Zorbalar, zorbalıklarını asla gizlemezler. Tam tersine abartırlar. Zira onların en büyük sermayeleri ne kadar güçlü, ne kadar zalim olduklarını anlatarak karşısındakileri sindirmeleri olmuştur.
Zorbaların zorbalıklarını gizleyenler onların işbirlikçileri, yardakçılarıdır. Zorbaların ne kadar iyi ve yardımsever oldukları, karıncayı bile incitmekten çekindikleri yalanını yayarlar. Sonuçta ortaya çıkan bir zorbalığın üstünü örtmek, yalancı tanıklık yapmak, ortalığı temizlemek de işbirlikçilere düşer.
Uluslararası siyasette de bu böyledir. Emperyalist zorbalar güç kullanarak güçsüz ulusları sindirirler. Bunun bir adı da “gambot politikasıdır”. Uçak gemileri, destroyerler, üsler, füzeler, casus uçakları, radara yakalanmayan jetleri, nükleer denizaltıları sokak kabadayılarının bellerindeki silah gibidir. Ancak beldeki silahtan çok daha fazla bir şeydir.
Yapacaklarını gizlemezler. Açıkça tehdit ederler. Bölünmüş ülke haritalarını resmen önünüze koyarlar. Casuslarını, silahlı çetelerini inkar etmezler. Ülkelerin yöneticilerini dinledikleri ortaya çıkınca utanmak yerine övünürler. Bunlar kravatlı haydutlardır. Mekanları karanlık köşe başları değil, salonlardır.
Onların zorbalıklarını gizleyenler de yerli işbirlikçileridir. Yerli işbirlikçiler emperyalistlerin zorbalıklarını gizleseler de bir süre sonra gerçek yine ortaya çıkar. Çünkü zorbalar bir süre sonra ya gizli belgelerini açıklarlar, ya da anılarını yazarlar.
Emperyalistler sadece yenilgilerini gizlerler. Bu nedenle son Irak savaşına götürdükleri iliştirilmiş gazeteciler sadece ABD askerlerinin zorbalıklarını, camilere yaptıkları baskınları fotoğraflamışlardır. Bu gazetecilerin çektiği tek kare ölmüş ABD bir askeri fotoğrafı göremezsiniz.
Bu kez de öyle oldu. ABD’nin eski Savunma Bakanı Robert Gates anılarını yazdı ve daha mürekkebi kurumamış yalanlar ortaya çıktı. Gates’im Duty adını verdiği anı kitabında 6 yıl önce ülkemizde büyük tartışmalara yol açan “Güneş Harekatı” sırasında yapılan tartışmalar, söylenen yalanlar gün yüzüne çıktı.
2007 yılı sonlarında Türk Silahlı Kuvvetleri ile PKK arasında çıkan çatışmalarda çok sayıda TSK mensubu şehit düştü. Bu saldırılardan birisi de 8 Ekim 2007 tarihinde yapıldı ve saldırıda şehit düşen Urfalı Piyade Onbaşı Kasım Aksoy’un cenaze törenindeki acı tablo belleklere kazındı. Urfalı Kasım Aksoy’un kızı Güneş’in çıplak ayakları unutulmadı.
Bu tablo nedeniyle TSK tarafından 21 Şubat 29 Şubat tarihleri arasında Kuzey Irak’a yapılan harekata “Güneş” adı verildi. Harekat çok ağır kış koşulları altında başlatıldı. PKK’ya önemli kayıplar verdirilmesine rağmen TSK’da kayıp verdi. Harekat tam hedefine ulaşamadan sürpriz şekilde sona erdirildi. Bu sona erişi dünyaya ilk duyuran ise zamanın Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari oldu.
Bu geri çekilişi özellikle o zaman CHP Genel Başkanı olan Deniz Baykal sert şekilde eleştirdi. Zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Baykal’a yanıtı daha sert oldu. Büyükanıt, geri çekilişin ABD baskısı ile olduğu iddialarını reddederken “üniformamı çıkarırım” iddialarında bulundu.
Bu olaydan hemen sonra da TSK’ya yönelik “Ergenekon” operasyonu hız kazandı.
Şimdi Büyükanıt zaten üniformasını çıkarmış durumda. Ancak Robert Gates yazdığı anılarında Büyükanıt’ı yalanlarken Deniz Baykal’ı da haklı çıkarıyor.
Harekatın bitiminden birkaç gün sonra Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt yaptığı basın toplantısında gazetecilere şunları söylüyordu: “Harekâtın hedefine, zamanlamasına askeri gerekçelerle karar verilmiş. ‘ABD gir dedi girildi, çık dedi çıkıldı. Girişi-çıkışı ve süreyi ABD empoze etti’ tarzındaki yorumlar seviyesiz bir saldırıdır. Bu yorumlar hem Türkiye Cumhuriyeti devletine hem bu millete hem TSK’ya hem de şehitlerimize saygısızlıktır. Biz kabile devleti miyiz? Böyle bir şey olabilir mi? Ne içerden ne dışardan hiç kimse, hiçbir devlet bize bu konu ile ilgili hiçbir şey empoze etmemiştir. Aksini ispat etsinler Genelkurmay başkanı olarak hemen üniformamı çıkarmaya hazırım”
Bakın o zaman Deniz Baykal ne diyordu: “Kara harekatının aniden durdurulmuş olması kaçınılmaz olarak dünyada ve Türkiye’de soru işaretleri doğurdu. Sekizinci gününde bu harekata son verme kararı alındı. Bu soru ortadadır. Bu soru kafalardadır. Milletini seven, askerini seven, silahlı kuvvetlerini seven, teröre karşı artık yeter diyen vatandaşlar, haklı olarak ‘ya ne oldu birden bire durduk’ diye sormaktalar”
Harekatın ve bu tartışmaların üzerinden yaklaşık 6 yıl geçti. Zamanın ABD Savunma Bakanı Robert Gates bakın Duty adını verdiği anılarında aynı tartışmaya ilişkin neler yazıyor:
“Ankara’ya gittim. Mesajım ‘Operasyonu hemen durdurun, askerlerinizi çekin’ şeklindeydi. 4 kez tekrarladım. Mesajı aldılar… 2008 yılında Kürt teröristlerin sınırı geçerek Türk yetkilileri, askerleri ve polisleri öldürmesi büyük problem yaratıyordu. Buna çözüm bulmalıydık. Türkler Irak’ın bu sızmaları engellemesini istedi ama Bağdat, Irak Kürdistan yönetiminin aktif desteği olmadan bu konuda çaresizdi. Türkler, sınır bölgesine birçok kara ve hava saldırısı düzenlediler ve durum giderek kontrolden çıkıyordu. Petraeus (ABD’nin çuvalcı generali) Türkler’in bu tür saldırıları yapmadan önce bize haber vermesi konusunda ikna için çok uğraş verdi Ama Türkler’in uyarıları gelişigüzel ve genelde saldırılardan sonra oldu.”
Demek ki neymiş? Gates Ankara’ya gelmiş. “Operasyonu hemen durdurun, askerlerinizi çekim” demiş. Bunu 4 kez tekrarlamış. Bunları yalanlayan Büyükanıt’ın gücü ancak Deniz Baykal’a yetmiş.
Büyükanıt’ın ünlü 27 Nisan 2007 muhtırasından sonra yapılan Dolmabahçe toplantısında RTE ile ne konuştuğunu bilemiyoruz. Konuşulanların mezara gideceğini söylüyorlar. Ancak Dolmabahçe toplantısından 10,5 ay sonra Yaşar Büyükanıt “Kabile devleti miyiz?” diye soruyordu. Ama bu basın toplantısından sadece 18 gün sonra başlayan büyük “tutuklama dalgasında” Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu gibi aydınlarımızın tutuklanmasına sessiz kalmasını anlayabiliyoruz. Ancak aynı basın toplantısından sadece 4 ay sonra TSK garnizon-larından emekli kuvvet komutan-larının, ordu komutanlarının alınıp götürülüşüne sesiz kalmasının kabile devleti ile ilişkisi olup olmadığını da sorguluyoruz.
Bu ülkede TSKnın kozmik odalarına girilebilirken, silah yüklü kamyonlar aranamadı. Başbakan çocukları ifade vermeye bile götürülemezken Genelkurmay Başkanları “silahlı terör örgütü” yöneticiliğinden birkaç kez müebbet hapse mahkum oldu.
Bütün bu olanlar zorbaların zorbalıklarını gizlemeye çalışanların açtığı yoldan ilerlenerek gerçekleşti.
ABD zorbasının kafanıza taktığı çuval da, gözümüzü bağladığı bant da duruyor. Ama onların çıkartılmasını engelleyenler zorbaların zorbalığını gizleyenler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.