Yeter ki içimiz ferah olsun…

Sıcaklardan bunaldıkça “Zihni Sinir Proceler” geçiyor aklımdan bir bir…
Ne klima, ne de pervane  derman olmuyor derdime.
Görünmez bir kapsül içinde yaşasam keşke diyorum. O kapsülün ısısını da kendime göre ayarlasam. Ne terlesem, ne üşüsem. Yanmak isteyince yansam, donmak isteyince donsam.
Herkesin kendine özel böyle bir kapsülü icat edilse çağın icadı olurdu eminim.
Düşünün bir, böyle bir icat gerçekleşse neler olacak neler….
Mesela, sıcak havanın beyinleri sulandırması ve dolayısıyla da beyin sulanmasından mütevelli oluşan saçmalama hadiseleri ortadan kalkacak.
“Klimanın derecesini düşür, yok efendim bana dokunuyor dereceyi yükselt, şu pervaneyi üzerime üfletme, camı açma, kapıyı kapat, yel girdi, sırtım tutuldu, havasızlıktan boğuldum, imdat ölüyorum” sahyalarıyla boğuşmayacağız.
Bronzlaşmak için şezlongunda döne döne yatan birisi ile, aynı güneşin altında midyeydi, simitti, mısırdı satmaya çalışan birisi aynı sıcaklığı hissetmeyecek.
Tarlalarda sıcaktan kavrulmamak için gözlerine kadar sarınarak çalışan kadınlar, sırtlarında yükleri, ayaklarında postalları, üzerlerinde asker kıyafetleriyle talim yapan ya da savaşan askerler sıcaktan eriyip tükenmeyecek..
En önemlisi de yaşadığımız mekanları ısıtmak ya da soğutmak için enerji harcamak zorunda kalmayacağız.
Ki mekanları  serinleten klimaların motorları dünyanın ısısına ısı katıyorlar.
Herkes kendi arzusuna göre kendi sıcaklığını kendisi ayarlayacak.
Bitkilere de lâzım aslında böyle bir kapsül.
Bazı sebzelerin olgunlaşması için kızgın güneş, bazılarının soğuktan donmaması için ılıman bir hava gerekiyor.  Her sebzeye henüz daha ekim aşamasında uygun sıcaklık kodlaması yapılsın mesela.
Hayvanları da unutmayalım. Onları da koruma altına alalım.
Kış uykusu vakti gelenler için de bir şeyler düşünmeli.
Ve tabii göç edenler için de…
En iyisi bütün doğa ayrı ayrı kendi kapsülünde yaşasın…
Anlaşılan o ki, bu proje için oldukça kapsamlı bir yazılıma ihtiyaç var…
****
Yazdıklarımı okudum da, sıcaklardan dolayı ben de mi saçmalamaya başladım acaba dedim.
Olmaz değil mi?
Bu proje kulağa hoş gelse de tutmaz değil mi?
Yine de, isteyenin bir yüzü.
N’apalım…..
****
Biliyoruz ki aslında  dünyayı çevreleyen böyle bir koruma fanusu var.
Yaratan kainatı yaratırken dünyayı güneşin zararlarından korumak için onu atmosferle koruma altına almış. Dünyamızı sanki kat kat pamuklara sarmış…
Lâkin insanoğlu teknoloji marifetiyle bu koruma kalkanını zayıflata zayıflata iklimlerin de ayarını kaçırmış.
Sanayi devriminin oluşmasıyla tütmeye başlayan fabrika bacaları bir yanda, tekerleğin icadından bugüne hızla gelişen arabalarımızın zehir saçan egsozları bir yanda.
Gün geçtikçe  daha da teknolojikleşen her aletin üretim safhasında harcadığı enerji bir yanda, kullanım esnasında yaydığı ısı bir yanda.
Üstelik üretilen bütün her şey hep biz insanlar için…
Bu nasıl bir zıtlıktır ki yaparken bozmak.
Doldururken boşaltmak.
Üretirken tüketmek…
****
Soğuk günlerin en kıymete değer ikramı sıcak ve kuru, sıcak günlerin ise serin ve nemsiz bir ortam olsa da, bu ortamları sağlamak için yapılan yapay ısıtma ve yapay soğutma çabaları doğal olanların yerini tutamıyor.
Kaloriferli evlerin rahatlığı tartışılmasa da sobanın sıcaklığını yaşatmıyor.
Klimaların verdiği serinlik tatlı tatlı esen bir rüzgârın yerini tutmazken, yanında da bol bol hastalık getiriyor.
Büyük şehirlerin bitişik nizam ve betonarme yapılaşması hem binaların sıcağı soğurmasına ve hem de rüzgârları kesmesine neden oluyor. Bu kızışma sonucunda şehir, havadan daha sıcak hale geliyor.
Akşam serinliğinin çökmesi bina içlerinde yaşayanlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Bilakis, gün boyu sıcağı emen beton, emdiği bütün sıcaklığı gece boyunca içeriye aktarıyor.
****
Ya işte,
Kiremitle örtülü çatılarını bir şapka gibi gibi koruduğu evleri ara ki bulasın.
O evlerdeki “taşlık” serinliğini ara ki bulasın.
Evin önündeki ağacın rüzgârla salınıp açık pencerelerden odalara taşıdığı serinliği ara ki bulasın.
Meyve ağaçlarıyla dolu bahçeye kurulan sekide kestirilen öğlen uykularını ara ki bulasın.
****
Mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları çok şükür ki uzun sürmüyor. Hava durumu sitelerinin serinleten haberleriyle sıcaktan bunalmış gönüllere su serpiliyor.
Meteorolojinin demesine göre haftasonu biraz serinleyecekmişiz.
Bu demektir ki şemsiyelerinizi çantanıza atmadan evden çıkmayınız.
Ve sağanak yağışlara parmakarası terliklerinizle yakalanmayınız… 🙂
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.