Yemin…

Yılmaz Özdil’i tanırmısınız diye sorsam inanıyorum ki hepiniz “en az senin tanıdığın kadar” diye cevap vereceksiniz. Çünkü, Meltem okuduğunuza göre sizlerde de Yılmaz Özdil tiryakiliği vardır, ben de olduğu gibi.
Türkiye’nin sabah kahvesi, zeka küpündeki rengarenk akide şekeri, yazılarıyla bilgiyi oradan oraya taşıyan, korkusuz, müdanasız, mizahın neredeyse her rengini şekilden şekile sokarak kullanan bir şövalyedir o.
Bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan okuduğum kitaplarının ve günlük yazılarının bana çok şeyler kattığına inanıyorum.
Basından izlemişsinizdir, 939 gündür tutuklu bulunan 5 BDP’li milletvekili Anayasa Mahkemesinin kararından sonra Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye edildiler. 7 Ocak günü de TBMM Genel Kurulunda yemin ettiler. 17 Aralık “Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu” ile bu vekillerin yemin konusu gündeme gelince Sayın Özdil’in 28 Haziran 2011 tarihli Hürriyet gazetesindeki yazısını anımsadım. İnanıyorum ki sizler de okumuşsunuzdur, ancak hatırlatmakta fayda vardır düşüncesiyle noktasına virgülüne dokunmadan aşağıda aynen paylaşıyorum:
“Osmanlı döneminde Meclis-i Mebusan üyeleri “zat-ı hazret-i padişaha ve vatana sadakat” üzerine yemin ediyordu.
*
Hem vatanı sattılar.
Hem zat-ı hazret-i.
*
Mustafa Kemal bu tür müsamerelerle ilgilenmedi, 23 Nisan 1920’de yemin edilmedi… 1921’de çıkarılan ve ilk anayasamız kabul edilen Teşkilatı Esasiye’de de yemin filan yoktu.
*
1924’te Bilecik mebusu Fikret Bey “illa yemin etmemiz lazım azizim” dedi, öneri sundu, “haklısın muhterem” deyip, alkışladılar. Böylece, 1924 Anayasası’na yemin monte edildi: “Vatan ve milletin saadet ve selametine ve milletin bila kaydüşart hâkimiyetine mugayir gaye takip etmeyeceğime ve Cumhuriyet esaslarına sadakattan ayrılmayacağıma vallahi.”
*
1928’de “vallahi” çıkarıldı.
“Namusum üzerine söz veririm”e dönüştürüldü…
1961 Anayasası’nda yemin uzadı, “bağımsızlık, bütünlük, laiklik” üzerine namus sözü verildi.
*
1982 Anayasası’nda yemin biraz daha uzadı, “hukuk, Atatürk devrimleri, Anayasa’ya sadakat” üzerine, namus sözü yetmedi, “namus ve şeref” üzerine “ant” içildi… Üstelik, daha önce sanki Japon milletine yemin ediliyormuş gibi, “Türk milleti önünde” kelimeleri ilave edildi.
*
Görüldüğü gibi, her şey, Bilecik mebusu Fikret Bey’in başının altından çıktı…
*
Peki, kimdir Fikret Bey?
*
Memleketin üç tarafı denizlerle çevrili olduğu için, 1924’te Denizcilik Bakanlığı kuruldu. Başbakan Fethi Bey, Osmaniye mebusu İhsan Bey’i Denizcilik Bakanı yaptı. İhsan Bey, ilk icraat olarak, Yavuz zırhlısının onarım ihalesini Fransız şirketine verdi. Bilahare… Denizcilik Bakanı İhsan Bey’le “vallahi diye yemin etmemiz lazım” diyen Bilecik mebusu Fikret Bey’in çaktırmadan ortak şirket kurup, ihaleyi verdikleri Fransız şirketinden “avanta” aldıkları ortaya çıktı!
*
Meclis soruşturması açıldı, Fikret Bey indiragandi’yi itiraf etti. Yüce Divan’da yargılandılar. Dokunulmazlıkları kaldırıldı. İhsan Bey’e 2 sene, Fikret Bey’e 4 ay hapis cezası verildi.
*
Yani?
“Vallahi diye yemin etmemiz lazım” diyerek, bu yemin işini memleketin başına saran Fikret Bey… Cumhuriyet tarihimizde “yeminini çiğnediği için” Yüce Divan’da mahkûm olan ilk mebustur azizim!
*
Dolayısıyla, cümleten hayırlı yeminler diliyorum… Ve, ilk Anayasa değişikliğinde bi daha değiştirilip, “yemin etsem başım ağrımaz” haline getirilmesini öneriyorum.”
Ustanın kalemine, yüreğine sağlık…
Ha, bu arada şu binlerce şehit katili PKK elebaşısı Abdullah Öcalan ve 2. adamı katil Şemdin Sakık’ın (Ergenokon davasının “deniz” kod adlı gizli tanığı) uluslar arası bir operasyon ile yakalanmasının Türk Özel Kuvvetler ayağının komutanı, yurtsever General(E) Engin Alan ise Sincan cezaevinde tutsak ve o da bir yemin etmiş;
“Konu vatansa benim için ölümden öte köy yoktur.”
Fazla söze gerek var mı?
Sağlıcakla kalın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.