Yatağan ve Milas Karanlıkta Kalır mı?

Bugün şeytanın avukatlığını yapıp şu kritik soruyu soralım. Yatağan ve Milas karanlıkta kalır mı?

Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri işçileri ile bunları besleyen kömür havzalarının işçilerinin özelleştirmeye karşı yürüttükler direniş nedeniyle bu soruyu sormuyoruz.

Türkiye'nin dışa bağımlı enerji politikaları ile “sıfır sorun” adı verilen dış politikası arasındaki derin çelişkinin getireceği olası bir kriz anından söz ediyoruz.

Türkiye son yıllarda izlediği dışa bağımlı enerji politikaları nedeniyle elektrik üretiminin yarıya yakınını (Yüzde 43,6) doğal gazla sağladığı gibi sanayi üretiminde de ağırlıklı olarak doğal gaz kullanıyor. Buna ek olarak büyük kentlerin tamamı yanında artık pek çok kentimizi de doğal gaz  ısıtıyor.

Bunun dışında ulaşımda, sanayide, ve diğer alanlarda kullandığı petrol ve yan ürünlerinde de büyük ölçekte dışa bağımlı. İthal kömürle çalışan termik santraller de cabası.

Enerji üretimi, sanayi, ısıtma ve ulaşımda bu kadar dışa bağımlı bir ülkenin enerji sağlayan doğalgaz ve petrolü satın aldığı ülkelerin nerede ise tamamı ile arasının bu kadar bozuk olduğu başka bir dönem yaşanmadı.

AKP iktidarının “komşularla sıfır sorun” adını verdiği ve sorunlu olmadığımız komşumuzun kalmadığı bu dönemde Türkiye enerji güvenliği açısından ip üzerinde oynuyor.   

Türkiye'nin  Suriye krizinde yaptığı savaş kışkırtıcılığı komşularıyla yaşadığı krize ek olarak Suriye'ye destek veren ülkelerin de bize karşı sabrını taşırmak üzere.

Sadece Rusya üzerinden gelen doğal gazın vanasının kapanması durumunda bile ne tür bir enerji krizi yaşayacağımızı düşünmek bile istemeyiz. Böyle bir krizin kış aylarında yaşanması durumunda İran üzerinden gelecek doğal gaz ile santrallerimizi mi çalıştıracağız? Sanayimizi mi ayakta tutacağız? Yoksa kentlerimizi ve insanlarımızı mı ısıtacağız?

Bir de İran ile benzer krizin yaşanması hali ülkeyi tam bir kaosa sürükleyecektir.

İşte böyle bir kriz anında ülkemizin elektrik enerjisi gereksinimi için bütün yük kömür santralleri ile hidroelektrik santrallerimize binecek. Kış aylarında barajlar henüz dolmamış olacağından ülkenin elektrik gereksiniminin tek kaynağı kömür santrallerimiz olacaktır.

Ağustos ayı sonu itibarı ile ülkemiz elektrik üretim tesislerinde kurulu güçte kömür santrallerinin oranı sadece yüzde 20,3 iken üretilen enerjinin yüzde 28'i kömür santrallerinden sağlanmaktadır.

Yukarıda belirttiğimiz kötü senaryo durumunda hidrolik tesislerin yüzde 34,5 oranındaki kurulu gücünden elde edilecek yüzde 24,1 oranındaki enerji ile kömür santrallerinden elde edilecek enerji desteklenecektir. Bunun üzerine sembolik miktardaki rüzgar ve jeotermal santrallerin üretimi eklenebilecektir.

Böyle bir kriz anında Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine yine büyük bir iş düşecek ve tam kapasite ile 24 saat çalışmak zorunda kalacaktır. Buna rağmen ülke karanlıkta ve enerjisiz kalacaktır.

Sizin anlayacağınız ülkenin elektrik enerjisi yükünün çok önemli bir kısmı 1 Temmuz 2006 krizinde olduğu gibi bu 3 santrale binecektir.

Şimdi tekrar şeytanın avukatlığına soyunalım. Böyle bir kriz anında bu santrallerin bütün külfetini çeken Yatağan ve Milas elektrik enerjisi alabilecek midir?

Daha net bir ifade ile ülkeyi aydınlatmada önemli katkısı olan bu 3 santral dibine ışık verecek midir? Yatağan Termik Santralinin kapısına direniş çadırı kuran işçilere bir ampul bile verilmedi. İşçiler de zaten ampulü istemiyor.

Hele bir de özelleştirme gerçekleşirse bu tesisleri satın alanlar elektrik enerjisini karaborsa piyasada kaça satacaklardır?

Dış politikada ülkeyi maceradan maceraya sürükleyen AKP iktidarı yürüttüğü özelleştirme politikaları ile yok etmeye çalıştığı bu değerlere muhtaç olduğunda ne yapacaktır?

Bu sorunun yanıtını bulmadan Muğla'da direnen enerji işçilerinin amacı anlaşılamaz.

AKP iktidarının bunu anlamaya niyeti de yoktur. Kapasitesi de uygun değildir.

Yatağan'ın, Yeniköy'ün ve Kemerköy'ün yiğit enerji işçileri…

Ülkenin karanlıkta kalmaması için direnin… 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.