Üstü şişhane, altı keşhane

Karacabey Atatürkçü Düşünce Derneği’nin işgal altında
olduğunu daha önce bu köşede defalarca gündeme getirdim…

            Yönetimlerde,
Atatürkçü Düşünceyi rakı masalarında meze yaparak sosyalistlik taslayanların sakıncalı
uygulamalarına değindim…

            Yeni bir
sayfa açılması gerektiğinin önemini anlatmaya çalıştım…

            Fazla
umursanmadı. Bir gelişme görülmedi.

            Doğrusunu
söylemek gerekirse ADD’yi işgal edenlerde özeleştiri yapılacağı ve temiz bir
süreç başlatılacağı konusunda umutlu değildim. Düşündüğüm gibi çıktı.

            Uğur
Mumcu’yu anma etkinliğine katılmayıp, dernekte kestane patlatmayı
yeğleyenlerden Atatürkçülük adına duyarlılık beklenebilir mi?

            Derneğe
üyeliği gerçekleşmeyenlere oy kullandırılarak düzenbazlığa besmele çeken
yöneticilerden ne beklenebilir ki?

            Onlarca
Atatürkçüyü üyelikten çıkaranlar, Atatürkçü olabilir mi?

            “Zaman
aşımına uğradı” diye geçiştirilen kırk binin hesabı verilmeden Atatürkçü
Düşünce Derneği’nde yöneticilik yapılabilir mi?

            “ADD
Lokaline bizi eleştiren gazeteler giremez. Onun yerine Zaman Gazetesi alalım”
düşüncesi taşıyan yöneticilerin karakter yapıları belli olmuyor mu?

            Ne
yapacakları ve ne yapmayacakları görülmüyor mu?

            Erol
Cingil ile Recep Acar’dan başka Atatürkçü yönetici göremeyecek miyiz bu
dernekte?

            Atatürkçü
Düşünceye ancak bu kadar ihanet edilebilir.

            Bu kin, bu
nefret, bu aymazlık nedendir biliyor musunuz?

            Bildiğimiz
kadarıyla anlatalım: Atatürkçü Düşüncenin üzerinde alem yapmayı marifet sayan
sözde sosyalistler, kırk binin hesabını veremeyince ne yapabilir?

            Öncelikle
bu hesabı kimler sorabilir? Bu isimler saptanır. “Bunlar dernekten
uzaklaştırılmadıkça rahat edemeyiz” denilir.

            Sözde
sosyalistler,  H.T. ve Y.K. büyük bir
özveriyle çalışarak(!) onlarca Atatürkçünün üyeliklerini silme işlemini yasal
olmasa da gerçekleştiriverir.

            Bir de
bunlar Atatürkçülük adına yapılır.

            Sonra ne
olur? Yolsuzluk, usulsüzlük hortlar. Huzursuzluk boy gösterir.

            2004
yılından önceki başarılı çalışmalarıyla Türkiye’ye örnek gösterilen ADD bir yıl
içinde Karacabey’de saygınlığını yitirir. Barış ortamı, kavga yerine döner.

            ADD’nin
üzerine çöreklenerek tatmin olanlar da yöneticilik yaptığını zanneder.

            Örnek
vermek gerekirse, istifa etmek zorunda kalan eski başkan efendiden başlayalım
bakalım 2006 yılında H.T. ne diyor?

            “Bursalı,
sensiz olmuyor. Biz çok yanlış yapmışız. Bunlar derneğin dört bin lirasını
ödemiyor. İstifa edeceğim.”

            Sanki
kendisini sütten çıkma ak kaşıkmış gibi göstererek, dernekte yeniden birlikte
olabiliriz mesajları veriyor.

            Yangını
başlattıktan sonra itfaiyeciliğe soyunan H.T. ADD’yi dinamitleyip kayıplara
karışıyor.

            Başka bir
anlatımla istifa ettirilip uzaklaştırılıyor.

            Peki,
H.T.’den başkanlığı devralan Y.K. ne yapıyor?

            Üstünü
şişhane, altını keşhane yaptığı Derneği meyhane gibi kullanıyor.

            Meyhane
görevi dışında, doğru dürüst hizmet üretmeyen bir konuma düşürülen ADD’den
herkes kaçıyor.

            Neden
acaba?

            Yazımın
başında söylediğim gibi ADD işgal altındadır.

            Kırk binin
hesabını vermek yerine, “Zaman aşımına uğradı” mantığı ile adamlaşan Y.K.’nın
işgaliye ödemeden sürdürdüğü saltanat Atatürkçülükle bağdaşmadığı için derneğe
kimse uğramıyor. Sayıları bir elin beş parmağını geçmeyen yozlaşmaya çanak
tutanları saymıyorum.

            Bunları
görmezden gelen Y.K. utanmadan, ahlaktan, doğruluktan, dürüstlükten, mertlikten
ve erdemli insan olmaktan söz ediyor. Ağzına hiç yakışmayan sözcüklerin
değerini düşürüyor. Mesnetsiz saldırılarından dolayı Meltem’i mahkemeye
vereceğinden dem vuruyor. Oysa Meltem’in bir tek satırına yanıt veremiyor. Bir
tek satırını çürütemiyor. Çürütemez de.

            Tabi ki,
yargıya da gidemiyor. Gidemez de.

            Bakmayın
atarken mangalda kül bırakmadığına. Biliyor ki, kırk bin ortaya çıkacak.
Biliyor ki, şaibeli kongrede üye olmayanların oy kullandığı anlaşılacak…
Fatura olması gereken yerde, gider pusulası düzenlendiği belli olacak. Kayıt,
kuyutlardaki usulsüzlükler konuşulacak.         ADD’yi
meyhane olarak kullandığı deşifre edilecek. Kısacası, keyfi uygulamalarıyla
ADD’yi nasıl bir konuma düşürdüğü gözler önüne serilecek.

            Sabahaddin
Soner, Derneğin amacı dışında kullanıldığını ve suç işlendiğini açıkça yazdı.

            Soner’in
yazısında çok da güzel anlattığı gerçeklerin bir tekine yanıt verildi mi? Y.K.,
kem-küm yapmaktan, yalan yazmaktan, biraz da kıvırıp göz dağı vermekten başka
inandırıcı bir şey söyleyebildi mi?

            Ne gezer.

            2004
yılında kasasında 40 bin lirası olan ADD, alemcilerin eline geçtikten sonra
gırtlağa kadar borç batağına sürüklendi.

            Bu mudur
yöneticilik?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.