Ucu az açılmış çözümler

12 Ocak 2012 Seyyar köfteci ve siviltoplumdaşları, ayrı bir dünya olan siyasi toplumun, büyük önemler atfederek söyledikleri ve yaptıklarından çok, bu söylenen ve yapılanların, kendi günlük kaygılarının giderilmesine ne gibi olumlu ya da olumsuz etkileri olabileceği ile ilgileniyor.
Çocukluğum, İstanbul, Beşiktaş'ta geçti. Okulum, Akaretler yokuşundaki Turgut Reis İlkokulu idi.
Okul binamız, Avrupa'ya fetih amacı dışında, -tabiri caiz ise- gezmeye giden ilk padişah sıfatını taşıyan Sultan Abdülaziz'in oralarda görüp, yaptırdığı söylenen binalardan birindeydi.
Şimdilerde o binalar, 'rezidans' oldu.
24 Ocak 1980 kararları ile başlayıp, bugün AKP'nin büyük coşku ve özgüvenle devam ettirdiği kent mekanlarının kamusal 'kullanım' alanları olmaktan çıkıp, bol kârlı 'değişim' alanları haline dönüşmesi sürecinin güzel bir örneği, okulum.
Neyse muradım; okulum ve kaybolan zavallı geçmişim, hafızam değil, bugün.
Turgut Reis, orta halli ve yoksul ailelerin çocuklarının gittiği bir okuldu. 1970'li yılların ilk yarısıydı.
Çoğunlukla harçlığımız olmazdı. Okul ve mahalleden arkadaşlarımla, Nişantaşı'nın zengin aile çocuklarının devam ettiği Maçka İlkokulu'nun arkasındaki şimdilerde Abdi İpekçi Öğrenci Yurtlarının olduğu vadi yamacına giderdik.
O yamaçta, okulun çöplüğü vardı. Çöplükte eşinerek, halen kullanılabilir durumda, az açılmış kurşun kalem, silgi vb. toplardık.
O dönemde, 'Maçka İlkokulu'nda okuyanlar ile aramızdaki sınıfsal farklılıklar' gibi ağır konular ilgi alanımızda değildi. Biz çöpte bulduğumuz 'ganimetlerin', sevincini yaşardık.
Yamaçtan yukarıya doğru baktığımızda, çöplüğün üstünde tepedeki binalar, bize çok uzak, hatta başka bir dünyadan görüntüler gibi gelirdi. Oralarda birilerinin yaşadığını bilirdik ama, bu sanki “orada da birileri yaşıyor olsa gerek” anlamında tahmine dayalı bir bilgi gibiydi.
'Yaşıyor ya da yaşamıyor', bizim temel kaygımız tepeden aşağıya yamaca dökülen kalemler, boyalar, silgilerin devamının gelmesiydi.
Amacım, Maçka ve artık olmayan Turgut Reis İlkokulları arasında bir sınıf mücadelesi başlatmak değil ama, buradan bir sivil x siyasi toplum tespitinde bulunmak istiyorum.
Günümüzde siyasi alanın içerisinde konumlanan ve kendilerini siyasi toplumun bir parçası olarak algılayan her siyasi görüşten kişiler çoğunlukla; 'sıradan' insanları, başka bir deyişle sivil alanda konumlanan ve kendilerini siyasi toplumun bir parçası olarak algılamayan kişileri, en hafifinden 'siyasi bilinç yoksunu, kendi çıkarlarının farkında olmayan' olarak tanımlama eğilimindeler.
Çünkü, 'sıradan' insanlar, siyasal toplum insanlarının önem verdiği konulara önem vermiyorlar. Çünkü, 'sıradan' insanlar, bir çuval kömür, iki torba makarna, gecekondusunun tapusunu alabilmek gibi 'ucuz hesapların' peşinden gidiyorlar.
Hal böyleyken, bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım. Orada ne var?
    Akıl hastanesinin bahçesinde dolaşan hastalardan birine sormuş, dışardan geçen bir vatandaş.
“Siz içerde kaç kişisiniz?”
Hasta, soruyla cevap vermiş, bu soruya : “Siz dışarda kaç kişisiniz?”
?!…
Bu sabah, hava çok soğuktu. Büronun karşısındaki Kürt seyyar köfteci ile karşılaştık. “Üç kat pijama giydim altıma” diyordu.
Bugün onun temel 'siyasi' kaygısı, mevcut çalışma koşullarını daha insanca bir hale getirebilmekti.
    Ve tabi her gün, 'kayıtsız ekonominin uçak gemisi, seyyar köfte arabasının' zabıtalar tarafından toparlanıp, götürülmesi endişesi ile yüreği kıpır kıpır. 
Bunun dışındaki bir 'önem', başka dünyalara ilişkin bir 'önem', köfteci için.
Sıradan insanın kaygıları, bugüne ilişkin kaygılar olmak zorunda.
Akşam yemeğine yetecek gıda ürününü temin edebilmek, iş bulabilmek, sağlığa ayırabileceği parası olmadığından hastalanmamayı becermek, evi ısıtacak yakıtı bulmak, başını sokacak bir dam altı bulmak gibi.
Seyyar köfteci ve siviltoplumdaşları, ayrı bir dünya olan siyasi toplumun, büyük önemler atfederek söyledikleri ve yaptıklarından çok, bu söylenen ve yapılanların, kendi günlük kaygılarının giderilmesine ne gibi olumlu ya da olumsuz etkileri olabileceği ile ilgileniyor.
Seyyar köfteci ve siviltoplumdaşları için, siyasal toplum üyelerinin özelliği sağcı, solcu, muhafazakar, liberal vb. olmaları değil.  Siyasal toplum üyelerinin özelliği, siyasal toplum üyesi olmaları…
'Sıradan' insan, siyasi topluma, bizim az açılmış kalem topladığımız yamaçtan Maçka İlkokulu'na baktığımız gibi bakıyor, sanıyorum.
'Günlük kaygıların ucu az açılmış çözümleri', yamaçtan aşağıya çöp olarak dökülecek mi, dökülmeyecek mi?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.