Tarihe Şahit Olanşlar: “Çanakkale Şehitleri”

Onlar, bu millet adına 254.000 şehit vererek bedelini Çanakkale’de ödediler. “Tarihe şahit oldular.”
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe desem” sığmazsın…
Mehmet Akif ERSOY
Çanakkale Muharebesi günleriydi. Rumeli Mecidiye Bataryası düşman gemilerinden yapılan bombardımanlarla sukut etmişti. Raporu alan Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevat Paşa, Çimenlik iskelesinden motoru ile bataryaya geçti. Durum vahimdi. Bir top hariç, diğerleri kullanılmaz hale gelmiş, personelin çoğu şehit olmuştu. Bunlardan kimisi canlı, canlı toprak yığınları altında kalmıştı. Yaşayanlar da yaralıydı. Paşa, biraz ileride yere uzanmış, nefes alıp veren bir erin yanına yaklaştı, ve şefkatle :
-“Evladım, yaralı mısın? diye sordu.
O yiğit Mehmetçik vakur bir şekilde: “Hayır kumandanım” dedi.
Cevat Paşa biraz daha dikkatle bakınca, yaralı askerin gözlerinin görmediğini anladı ve:
-“Evladım, gözlerin!…” diye bir şeyler söyleyecek oldu. Fakat o fedakar, mübarek vatan evladı halinden memnun bir şekilde şöyle dedi: “Üzülmeyin kumandanım, gözlerimi göreceklerimi gördükten sonra kaybettim…”
Bu sözlerdeki muazzez ruh ve şuur Paşa’yı ağlattı. O yiğidin göreceklerimi gördüm dediği, İngiliz zırhlısı Queen Elizabeth’e iki isabet kaydedilmesiydi…
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından, Alınır kal’amı göğsündeki kat kat iman?
Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek, İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek!
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar, O rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar…
Mehmet Akif ERSOY
Zira onların gönüllerinden; canlarından daha aziz bildikleri vatan sevgisi fışkırıyordu.
“Vatan sevgisi imandandır.”(Hadis-i Şerif)
18-Mart-1915 Deniz Harekatı’nda üstün başarılar gösteren Hasan-Mevkuf Batarya Kumandanı Yüzbaşı Hasan Bey’in kızı dünyaya gelmişti. İstanbul’dan Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı’na telgraf çekildi. Bu telgrafı alan Cevat Paşa atı ile Batarya’ya geldi ve Yüzbaşı Hasan Bey’e : Evladım Hasan, bir kızın dünyaya geldi. Allah bağışlasın. İzinlisin, dedi. Hasan Bey’in verdiği cevap erinden kumandanına kadar Çanakkale Muharipleri’nin gönül dünyalarını aksettirmeye kafi bir fedakarlık ve feragat ile doluydu:
-“Kumandanım, vatan daha mukaddes, gidemem. Bildirirseniz ismini Didar koysunlar.
O gece bütün Batarya ile birlikte Yüzbaşı Hasan Bey’de Şehit olanlar arasındaydı…
Kahraman Mehmetçiklerden Hasan’ın saçlarını kınalayarak Çanakkale’ye gönderen annesi, ona yazdığı mektubunda:
-“Oğlum, Sen bu ailenin seçilmiş kurbanısın. Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır. Ben de seni evlatlarım arasında vatana kurban olarak adadım. Onun için saçlarını kınaladım. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaklardır.” diyordu.
Orada her nefer ölümü dost edinmişti. Ve ölüm de onların karşısına bir dost olarak çıktı. Ölümleri kendi gönüllerindeki güllerinin renginde oldu. Yani şehadet gülünün renginde… Şu hadise ne kadar ibretliktir;
Çanakkale’de Anzak kolordu kuvvetlerine karşı koyan 27. Alay ile birliklerine takviye olarak gelen 57. Alayın, 2 Taburu’da şehit olmuş. Ancak taarruz halinde olan Anzak kuvvetlerini durdurmuşlardı. Çarpışmalar siper muharebelerine dönüşmüştü. Muharebe bu mihvalde devam ederken gece bastırdı. Son kalan Tabur ile ertesi sabah hücum emri alan 57. Alay Kumandanı, şu anda mezarının bulunduğu bomba sırtı güney eteklerinden aşağıya baktığında o sisli Nisan sabahı arazide yayılmış küme, küme beyazlıklar gördü, ve Tabur Kumandanı’nı çağırıp sordu: Bunlar nedir evladım?
-“Kumandanım onlar fecre az bir zaman kala emriniz ile hücuma geçecek olan erlerimizin iç çamaşırlarıdır.”
Her bir vatan evladı şehit olmak için yıkanmış, temiz çamaşırlarını giymişti. İşte şehitliğe böylesine hazırlanıp vatana feda olan bu temiz yiğitlerdir ki, Çanakkale Karma Kolordu İngiliz Kumandanı General William Birdword’a: “Türk askeri kadar vatanı için gözünü kırpmadan ölen, savaş anında müthiş bir cesaretle fırtınalar estiren, yaralı düşmanını sırtında taşıyarak onu ölümden kurtaran bir asker yer yüzünde görülmemiştir.” dedirtmişlerdir.
Türk askerinin oradaki başarısının sırrı buydu. Böylece her yiğit asker ruhunu saran sevda halindeki şehitlik aşkı ile düşman karşısında aşılmaz bir sebatkarlık duvarı oluşturuyordu. Bu hal üzerine acze düşen, Sir Coben Korbet diyor ki:
-“Çanakkale’de bizim gemi ateşlerimizle büyük kayıplara uğrayan birlikler Türk olmasaydı yerlerinde kalamazlardı. Halbuki Türk’ler bütün muharebe süresince yerlerinden ayrılmadılar. Gösterdiğimiz bütün itiyat ve basiretlere rağmen baş döndürücü bir muzafferiyet kazandılar.”
Bu muzafferiyetin bir sırrı da, erden kumandanına her gönlün, hatta bütün bir milletin Çanakkale’de tek vücut olması, birlik beraberlik halinde bölünmez bir bütün oluşturmasıydı. “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” ruhunun yaşanmasıydı. Yani Çanakkale’de düşmanı Mehmetçiğin şahsında bir milletin yüreği karşıladı. Zira üzerlerine gelen sayısız ve muhtelif düşman ancak böyle berteraf edilebilirdi. Karşılarında kimisi aldatılmış birçok milletten müteşekkil büyük bir kitle vardı.
Eski dünya, yeni dünya bütün akvam-ı beşer, Kaynıyor kum gibi tufan gibi, mahşer, mahşer,
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtmede yer, O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere sağnak, sağnak…
İngiliz Generali Maude de şöyle der:
-“Başka millet askerlerinin artık savaşı kaybettik, yenildik diye silahını bırakıp savaştan vazgeçtiği hallerde, Türkler için ise savaş yeniden başlamıştır.”
İşte böyle bir iklim içerisinde Çanakkale, cengaver ve yiğit askerlerimizin canları mukabilinde bize sundukları müstesna bir mirastır. Çanakkale’de şehit olan babaların ruhu, sanki İstiklal Harbi’nde şehid olacak evlatlarına mukaddes bir vasiyet bırakıyordu. İşte bugün biz, bu mirasın varisleriyiz. Ancak bu mirasa sahip çıkarken, bir yandan Akif’in;
Zannetme ki Ecdadın asırlarca uyurdu, Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt’ada yer yer kanayan izleri şahit, Dinlenmedi bir gün o büyük şanlı mücahid!…
Mısralarına kulak vermeli, diğer yandan da, Alman Profosörü Neumark’ın şu sözlerine dikkat etmeliyiz: -“Çok samimi itiraf edeyim ki, Avrupalılar Türkleri sevmez. Kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı, Hristiyanların hücrelerine sinmiştir. Çünkü sizler en az 400 sene sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz’da varlığını devam ettirirdi. Kaldı ki vahabiliği kuranlar da İngiliz Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır. Batı her yerde İslamiyeti sapık inançlara kanalize etti. Ama Osmanlı, Asr-ı Saadeti devam ettirdi. Onun için Hristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam ederler. Sizler farkında değilsiniz ama onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir. Ve sizler gerçek hüviyetinize döndüğünüz an, Avrupa’nın refahı ve medeniyeti yıkılır. Bu bakımdan sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek hakimiyet sağlamaya çalışıyorlar…”
Bilinmelidir ki, mazinin bittiği yerde millet biter, insan biter, iz’an biter nihayet bulur. Millet tarihinden ibarettir. Onu tarihinden sıyırırsanız geriye insan sürüsü kalır. Mazinin devrettiği unsurların zenginliği nispetinde yeni eserler ve yeni nesiller canlı ve devamlı olur. Milletin bekası, hassas, duygulu ve seviye kazanmış bir kalbe sahip olan nesiller yetiştirmekle mümkündür. Çocuklarına Çanakkale Destanı’nı ninni yapan nesil, imanının, milletinin ve bütün maddi ve manevi değerlerin sahibi olacaktır…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.