“Tahşiyeci”

Türkiye gibi okuma ve öğrenme tembeli bir ülkede her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Hem de gericilik sayesinde…
Son bir haftada Fethullahçılar soruşturması sırasında da “Tahşiye ve Tahşiyeci” kavramlarını öğrendik.
Bu hafta, geçen yıl bu günlerde ortaya çıkarılan büyük yolsuzlukları konuşmak yerine cemaate yönelik gözaltı işlemlerini konuştuk.
Ülkemiz AKP iktidarı boyunca tarihinin en büyük ve en acı tertipleriyle, yalanları ile karşılaştı. Bu sayede Türk ordusu neredeyse ilk kez toptan esir edildi. Yüzlerce general ve üst rütbeli subay ağır iftiralarla cezaevi adı altındaki esir kamplarına dolduruldu. Binlerce yıllık cezalara çarptırıldı. Genelkurmay Başkanı “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlaması ile mahkum edildi. Hem de tarihimizin en kanlı terör örgütünün 2 numaralı yöneticisinin açık tanıklığı ile…
Yurtsever subaylarla birlikte, aydınlarımız, gazetecilerimiz, rektörlerimiz de acılar çekti.
Sonuçta “kumpas” tanımlaması yapılan büyük bir tertiple karşı karşıya kalındığı ortaya çıktı da cezaevleri kısmen boşaldı. Bir kısım yargılamalar devam ediyor.
Şimdi sıra kumpasçıların yargılanmasına gelmişti. Hırant Dink suikastı, Danıştay cinayeti, “balyoz”, “Ergenekon” vb. davalarla ilgili sahtecilikler, tertipçiler yavaş yavaş belirlenirken, birden bire gündeme “Tahşiyeciler” soruşturması geldi.
Gözaltına alınanlar cemaat yandaşları idi. Türk tarihinin en büyük tertipçilerine yönelik bu soruşturmanın başlaması olumlu olmasına rağmen başlatıldığı konu ve zamanlama açısından isabetli olmadı.
Gözaltına alınanlar arasında birkaç gazeteci olması nedeniyle hemen “basın özgürlüğü” yaygarası koparıldı. Öte yandan geçen yıl ortaya çıkarılan 17 Aralık yolsuzluklarının yıldönümü yaklaşırken gözaltıların yapılması nedeniyle de “gündem değiştirme” olarak algılandı.
Öyle ya da böyle, yapılan soruşturma tarihin en büyük tertiplerinden birine karşı başlatılmış olması açısından olumludur. Buna rağmen pek çok soruyu ve endişeyi içinde barındırmaktadır.
Bunca büyük tertipleri CIA adına Türk ordusuna yapan bir karanlık örgüt hakkında çok daha basit bir tertip nedeniyle soruşturma başlatılmıştır. Bu tablo örgüt hakkında dostlar alışverişten görsün kabilinden bir soruşturma yapıldığı izlenimi vermektedir. Diğer taraftan ise cemaatin karanlık tertiplerinin kurbanları ya da avukatları her gün İstanbul adliyesine gidip ifade vermektedir. Bu ifadelerle Hırant Dink davası, “Balyoz” tertibi sahte dijital veriler ve TÜBİTAK’taki örgütlenmeler açığa çıkmaktadır.
Türk ordusuna ve aydınlarımıza yapılan tertipler yanında “Tahşiyeciler” tertibi tertip bile sayılmaz.
Peki nedir “Tahşiyecilik” ve “Tahşiyeciler” tertibi
Arapça “tahşiye” sözcüğü, dipnot yazma, çıkma yapma olarak biliniyor. Tahşiyeciler ismi ise Risale-i Nur kitaplarına haşiye yazmalarından kaynaklanıyor. “Haşiye” sözcüğü ise bir kitabı ya da metni açıklamak için yazılan kitap ve dipnot anlamlarına geliyor. Tahşiyeci de böyle kitaplar yazan kişiye deniyor.
Tahşiyeciler gurubu Fethullahçıların diğer dinlere yaklaşımları nedeniyle onları dinden sapmakla suçluyor. Bu suçlama üzerine Fethullah hoca bu guruba ağır saldırılar yöneltiyor ve El Kaideci olmakla suçluyor. Ardından 2009 yılında cemaatin polis içindeki elemanlarınca guruba yönelik bir operasyon yapılıyor ve 122 kişi gözaltına alınıp bazıları tutuklanıyor. Yine bombalar bulunuyor. Ancak bulunan bombalar üzerinde nedense gözaltına alınanlardan hiçbirinin parmak izi bulunmuyor. Operasyonu yapan polislerin parmak izi bulunuyor. Bu tertip Samanyolu TV kanalında yayınlanan bir dizide de işleniyor.
Tertip açığa çıkıyor. Tahşiyeciler tertiple ilgili şikayette bulununca soruşturma ilerliyor ve 14 Aralıktaki gözaltılar başlıyor. Tahşiyeciler tertibinde rol alan polisler, bazı sözde gazeteciler ve diziyi çeken ekip gözaltına alınıyor.
Ortada gerçekten bir tertip var. Ancak bu tertip Türk ordusuna ve aydınlara yapılan tertiple karşılaştırılamayacak kadar küçük boyutlu.
AKP iktidarının “paralel yapı” adını verdiği bu karanlık örgütle mücadelede samimi olup olmadığını anlayabilmek için soruşturmanın ülkenin son yıllarda yaşadığı “balyoz” Hırant Dink ve Danıştay cinayeti, “Ergenekon” davası gibi tertiplerin üzerine nasıl gidileceğini görmek gerekiyor.
Aksi takdirde yakın zamana kadar suç ortağı olanların göstermelik bir soruşturması olarak kalacak ve “basın özgürlüğü” yaygarası suçluları mağdur ve mazlum göstermeye yarayacaktır. Bu ise suçu örtbas etmek gayreti gibi yeni bir suç olarak tarihe geçecektir.
Biz de “tahşiyecilik” yaparak tarihe bu notu düşelim…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.