Tabiatın ve varlığın keşfi

Cevher itibarı ile “hayat” hep canlı ve hareketlidir. Evren bir nesne değil, bir eylemdir. Hem de bilinçli, düzenli ve amaçlı bir eylem. Var olan her şeyin bir amacı ve anlamı vardır. Allah’a iman; her şeyin bir anlamı olduğuna iman etmektir.
Anlamı olan her şey, okumanın nesnesidir. Kur’an-ı okumak, kâinatı okumaktır. Kur’an bu gerçeği şöyle yansıtır: “Hiç kuşkusuz göklerin ve yerin yaradılışında, gece ve gündüzün farklılıklarında öz akıl sahipleri(düşünen, tefekkür eden akıl sahipleri) için ayetler vardır. O öz akıl sahipleri ki; Allah’ı ayakta, otururken ve yatarken zikrederler, göklerin ve yerin yaradılışı üzerinde derin derin düşünerek derler ki: Rabbimiz bütün bunları boşuna yaratmadı.”
Bu insandan tabiata ve varlığa yönelik bir keşiftir, tabiatın ve eşyanın sırrını öğrenmedir.
Tabiatın ve eşyanın sırrını öğrenmenin iki yöntemi vardır. Birincisi hikmetle, ikincisi işkenceyle. Bu tıpkı bir insanı konuşturmaya benzemektedir.
Modern batı, doğayı ve eşyayı konuşturma, onun sırrını elde etme işini işkence yöntemiyle yaptı. Bacon’ın ifadesiyle; yeryüzünde bir cennet yaratma vaadiyle yola çıktı, fakat yer küremizi üçyüz yılda cehenneme çevirdi. Bugün yeryüzü kaynaklarımızın % 80’ini, yeryüzü nüfusunun % 20’si kullanıyor. Yerküreyi defalarca kez havaya uçuracak ve milyonlarca yıllık hayatın kökünü kazıyacak silahlanma yarışının mimarı da batı uygarlığıdır.
Hava, toprak ve suyu bünyesinde barındıran küremizin biosfer tabakası baş döndürücü bir hızla tahribe uğramaktadır. Nükleer ve sanayi atıkları, telafisi zor bir çevre felaketi hazırlamaktadır. Dünya giderek çölleşmekte, doğal denge bozulmakta, kullanılan endüstriyel gazlar “sera etkisi” yapmakta, bu da küresel ısınmaya neden olmaktadır. Bütün bunların doğal sonucu olarak her yıl üçyüzbin canlı türü yok olmaktadır. Yok olan her canlı türü, yok edilen bir ayettir. Tabiatı tahrip etmekle, ilahi vahyi tahrif etmek arasında fark yoktur. İslam insandan; tabiata ve eşyaya mutlak “mülkiyet” olarak değil, “emanet” olarak bakmasını ister. Hz. Peygamber onun için çevreyi imanın konusu olarak ele alır ve imanın 73’de biri olarak ifade eder.
Kâinattaki muhteşem denge doğada da mevcuttur. Bu denge bozulduğu zaman kozmoz kaosa dönüşür ve bu din diliyle “kıyamet” anlamına gelir. Tabiata ihanet, emanete ihanettir. Emanete ihanetin cezası da çok çetin olacaktır. Tabiat, kendisine işkence edenden öç almasını bilir.
Bu ülkede modernleşme ve batılılaşma adına projelerini uygulamaya koyan batıcı elitler, insanımızın İslami geleneğinden kaynaklanan doğaya emanet olarak bakma anlayışını tahrip ettiler. Bu tahrip doğal olarak yalnızca zihin kirlenmesine değil, çevre kirlenmesine ve tahribine de yol açtı. İnsanı, Yaratıcıya karşı, çevresine, doğaya ve eşyaya karşı yabancılaştırdı.
Böylesi bir yabancılaşma ortamında varlık sancısını taa iliklerinde hissedip; “Ya Rabbi, bana eşyanın hakikatini öğret” diyen Hz. Peygamber’in metafizik bakış açısına ne denli ihtiyaç duyduğumuz ortadadır…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.