SONSUZA DEK TÜRKÇE; İSTİKLAL MARŞI DİNMEYECEK

AHMET AYGÜN ATA KÖŞE YAZISI

İlim,ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır.
YUNUS EMRE
……….
Akp Genel Başkanından, kiralık köşe yazarlarına kadar herkes İstiklal Marşımız ve Türkçe üzerine uzman çıktı. Engin bilgilerinden yararlanmak isterdik ancak “Bilim” ve “Gerçekler” bu görüşleri “Yok Hükmünde” sayıyor.
Neden? Bilinen bir çarpıtma ” Halkımız Osmanlıca kaldırılınca okuma-yazmayı unutmuş, mezar taşlarını bile okuyamıyormuş (!). Osmanlı İmparatorluğu zamanında okuma-yazma oranı zaten % 10’un altında. Uydurma dil Osmanlıca’yı bilen saray erkanı, devlet kademelerinde yer alanlar, ticaret yapanlar (Yahudiler-Ermeniler-Rumlar)… Kısacası % 10’un altındaki okuma-yazma bilenler “eşraftan”.
Osmanlıca “bilimsel ” bir dil değil. Eylem, eylem kökü, sözcük kökü, özne, yüklem hak getire! % 70’e yakını Arapça-Farsça, geri kalanı Ermenice, İbranice, İtalyanca, Türkçe. Bırakınız Halkı; okuma yazma bilen kesim bile sözcükleri ve tamlamaları anlayabilmek için Arapça ve Farsça bilmek zorunda. Ya mezar taşları! Tamamı Arapça. Yani Halkımız zaten ne yazdığını bilmiyordu. Arapça olduğu için Kur’an-ı Kerim ile eşdeğer tutuluyordu. Oysaki Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek demek ne dediğini bilmek ya da anlamakta değildir. Üstelik karşılıkları onlarca anlam taşıyabilen içerikte. Yorum yaparken hata yapma olasılığı ve kafasına göre yorumlama oranı % 100. Yanı sıra Kur’an-ı Kerim yazıya dökülürken var olan 65 Arapça lehçeden 27′ si artık dünya yüzünden kalkmış, bilen yok. Bunlardan biri de Peygamberimizin içinde olduğu Kureyş kabilesi lehçesi. Kısacası “bir gecede cahil kaldık” cümlesi hem bilgi dışı, hem gerçek dışı.
Dil Devrimi üzerinden yapılan bu “cinnet” açıklaması ile Türkçe’ye saldırılara bilimsel gerçeklerle yanıt verelim. Dil Devrimi ile, halk ve yönetici seçkinci dil ayrımı sona ermiştir. Böylece iktidarı halka kapalı tutan, yönetici seçkinlerin ” iktidar tekelinin ” bir aracı olan dil (Osmanlıca ) kaldırılmış. Halkın iktidara katılmasının yolları açılmıştır. Ulusu var eden en önemli öğelerden biri ortak dildir. Dil Devrimi; Türkçeyi herkesin ortak dili yaparak Türkiye Halkını “Türk Ulusu” yapmıştır. ( Osmanlı yalnızca bir hanedan olduğuna göre “bilmen” Ulus olmasının da olanağı yoktur.) Halkın konuştuğu dilin (Türkçe) yazı dili durumuna gelmesiyle, bütün toplumun kültürel düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunulmuştur. Türkçe, Dil Devrimi nedeniyle bilim ve siyaset dili olarak gelişmiştir. Bu da bilimin yaygınlaşmasını sağlamış, halkın siyaset yapmasının koşulları oluşmuş, demokratikleşmeye katkı yapmıştır.
Ulusal Marşımızda bu bilim dışı, gerçek dışı saldırı ve eleştirilerden nasibini aldı. Herkes birer Adnan Saygun, Aşık Veysel kesildi. Sanki müzik bölümünde master yapmışlar! Sözlüklere bakıp bakıp yabancı sözcüklerle yargılama yapanlar mı istersiniz; “zaten Ulusal Marşımızın ruhu yok” diyenler mi istersiniz, herkes “dünya bilen” oldu. “Sözün cümleleriyle müziğin cümleleri uymuyormuş” (onlar prozodi diyerek üstüüün bilgilerini de araya sıkıştırmışlar). Türk Halk Müziğinde de “sözcük sıkışmaları” vardır. Ancak herkes anlatmaktadır. Adı üstünde “Türk Halkı” yakmıştır; Türküleri. Ulusal Marşlar yalnızca müzikal ve edebi yapıt değildir. Ulusal Marşlar oluşturulurken masaya sanat yapacağım diye oturulmaz. Ulusal Marşımızda tıpkı Türkülerimiz gibi bestelenmemiş, yakılmıştır. 90 yılı aşkın Ulusal Marşımızı Halkımız müzik eseri olarak değil Ulusal duyguları anlatan birliktelik olarak algılamıştır.
Nedir bu Osmanlıca “cinneti”, Türkçe düşmanlığı, Ulusal Marşımız ile ilgili gökten zembille inen gündem? Tarihin çöplüğünde yerini almış Osmanlıca ile yeniden alevlenen bu aşk… Türkçeye bu düşmanlık…Ulusal Marşımızı “ilahileştirme” saplantısı…Amaç hesaplaşmak. Cumhuriyetle, Atatürkle, Mehmet Akifle…
Ve soruyorum; Fatih Sultan Mehmet ‘in oğlu 2. Bayezid zamanında Saray Baş Katibi Kadimi şöyle yazıyordu;
Kes başın, dök kanın hiç gam yeme !
Baban bile olsa Türk’ü katlet !
Yoksa Kadimi ile “kadim” akrabalıkları mı var?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.