“Şeker Fabrikaları Cumhuriyet’in Kaleleridir, Satılamaz”

Atatürkçü Düşünce Derneği Karacabey Şubesi, Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesiyle ilgili açıklama yaptı. Şeker Fabrikaları’nın satılamaması ve yabancılara teslim edilmemesi gerektiğini belirten ADD Şube Başkanı Haluk Aka, “Türk halkı bu yıkıma izin vermeyecektir. İşçisi, sendikası, çalışanlarının aileleri, pancar üreticisi, tüketicisi ve siyasal partisi ve demokratik kitle örgütleriyle direnecek, Cumhuriyet’in bu ilk ekonomik kalelerini emperyalizmin insafına terk etmeyecektir.” dedi.
Başkan Haluk Aka, konuyla ilgili şu ifadelere yer verdi: “Özelleştirme adı altında Cumhuriyet’in ekonomik kazanımlarını yok eden mevcut iktidar, bu kez, 14 şeker fabrikasını feda ediyor. 3 Nisan ile 18 Nisan 2018 tarihleri arasında yapılacak 3 gurup ihale sonrası tarımsal sanayinin can damarı ile şeker pancarı üretiminin hayat damarları koparılırken, GDO’lu tatlandırıcı üreten emperyalist şirketlerin önü açılıyor. Türkiye bu girişime karşı, çiftçisiyle, işçisiyle, sendikasıyla, kamyon şoförü ile tüketicisi ile, siyasi partileri ile demokratik kitle örgütleri ile ayakta ve direnmeye kararlıdır.
Şeker fabrikaları Türkiye Cumhuriyeti’nin yol göstericisi Altı Ok’un ‘Devletçilik’ ilkesinin en güzel ve ilk hayata geçirilen adımlarından biridir. 17 Şubat 1923 günü açılan İzmir İktisat Kongresi’nde görüşülüp karara bağlanan ekonomik bağımsızlığı da elde etme kararlılığı ve hedefi doğrultusunda, bir yanda özel sektör, diğer yanda kamu girişiminin yarıştığı, birinin gücünün tükendiği noktada diğerinin yardıma koştuğu örnek bir girişimdir. Uşak’ta Nuri Şeker öncülüğünde başlatılan şeker fabrikası ile Alpullu’da devletin başlattığı şeker fabrikaları yaklaşık aynı zamanda bitirilmişti. Ülkenin en acil gereksinimlerinden biri karşılanırken, şeker pancarı tarımında da ilk planlı adımlar atılmıştı. Şeker fabrikaları, tüm ülke coğrafyasına yayılacak şekilde planlanmış ve hayata geçirilmiştir. Pancar bitkisinin özellikleri nedeni ile yüksek rakımlı yerlerde de yetiştirilmeye başlanmış, bu yolla kırsal kesimden kentlere, Doğu’dan Batı’ya göç engellenmiştir. Zaman içinde dışarıdan şeker alan ülke, yerini dışarıya şeker satan ülke haline gelmiştir. Şeker fabrikaları aynı zamanda kurulu olduğu kentlerde sosyal ve kültürel hayatı geliştirmiş, yöneticisi ve işçisine vazife evi, sosyal konut, sosyal alanlar, spor tesisleri yaratmıştır.
Türkiye, 12 Eylül darbesi sonrasında Cumhuriyet kazanımlarına karşı ağır bir saldırı ile karşılaşmış; siyasal, sosyal, kültürel ve hukuk alanındaki saldırılar ekonomik kazanımlara saldırıya da dönüşmüş ve özelleştirme politikaları tek taraflı propaganda ile benimsetilmeye çalışılmıştır. ‘Liberalleşme-küreselleşme’ diye yutturulan bu politikaların hedefinde gıda sektörü başta olmak üzere üreticiler, ‘milletin efendisi’ köylüler yer almıştır. Batı ülkelerinde devlet desteklemesi ile üretimini artıran tarım sektörü, artan stoklarını tüketmek için yollar ararken, çözümü az gelişmiş ülkelerin tarım ve tarımsal sanayini çökertmede bulmuş, bu nedenle tarıma ve hayvancılığa desteğin kaldırılmasının propagandası yoğunlaştırılmıştır.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin arkasında emperyalist tekellerin 20 yıla varan ‘kararlı’ ve hain mücadelesi vardır. Emperyalizme verilen sözler yerine getirilmektedir. Şimdi özelleştirilmek istenen şeker fabrikaları konuta, AVM’lere dönüştürülecek, üretim merkezlerinin yerini tüketim tapınakları alacaktır. Ülkede yıkıma uğrayan şeker sektörünün yerini ise GDO’lu tatlandırıcılar alarak Türk halkı doğacak hastalıklarla ilaç tekellerinin insafına terk edilecektir. Türk halkı bu yıkıma izin vermeyecektir. İşçisiyle, sendikasıyla, çalışanlarının aileleri ile, pancar üreticisi ile, tüketicisiyle, siyasal partisiyle, demokratik kitle örgütüyle direnecek ve Cumhuriyetin bu ilk ekonomik kalelerini emperyalizmin insafına terk etmeyecektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.