Sapla Saman- Etle Buğday

Son günlerin, en çok tartışılan konusu olmasa bile, sıklıkla dile getirilen sorunu saman dış alımı. Yurtdışından saman getiren gemilerin boşaltılma fotoğrafları basın yayın organlarını süslüyor.
Yok olup giden hayvancılığımızın başlıca yiyeceği samanı da yurt dışından satın almak durumunda kalmışız. Saman sorunun tartışıyoruz. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da sapla samanı karıştırdığımız için esas sorunu tartışamıyoruz.
Ne oldu güzel ülkemize? Hayvan sayısı çok arttığı için yeterli saman bulamaz mı olduk? Yine aynı günlerde yurt dışından et ve canlı hayvan dışalımını tartışırken öğreniyoruz ki, hayvan üretiminde de gerilemişiz. Hayvan varlığımız azaldığı halde saman açığının artmasının esas nedeni ise buğday üretiminin düşmesi. Buğday üretimi düşünce yıllardır buğday açığını dış alım ile karşılamışız. Buğday olmayınca saman olmamasından daha doğal bir şey yok. Buğdayı dışarıdan alınca şaşırmıyoruz da, samanı dışarıdan alınca şaşırıyoruz.
Dünyada kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri iken, şimdi buğdaydan mercimeğe, karpuz, kavundan sarımsağa, onlarca yiyecek maddesini dış alım yoluyla sağlarken, bazı ürünleri de fiyat düşüklüğü nedeniyle üreticimiz ya tarlada bırakıyor, ya da toplayıp çürümeye terk ediyor. Bunun tek nedeni bütün dünyada üretici desteklenirken, bizde koruyucu gümrük duvarlarının kalkması yanında çiftçiye desteğin kalkmış olması. Var olan destek de üretene değil, doğrudan destekleme adı altında tapu sahibine. Ekmezse destek, ekerse zarar.
Şimdilerde FETÖ davalarından hapiste bulunan Altan kardeşler, yıllar boyunca TV kanallarında buğday üreten köylünün çok tembel olduğunu, yılda 15 gün bile çalışmadıklarını söyleyerek köylüye desteğin kalkmasını, gerekirse buğdayın dış alım yolu sağlanabileceğini bıkmadan usanmadan anlattılar. Sonunda onların dediği oldu. Şimdi Anadolu’nun pek çok yerinde buğday ekilen topraklar bomboş. Sadece buğday değil samanı bile dışarıdan almak zorunda kaldık.
Kemalizm’in devletçi ve köylüye değer veren politikalarına karşı çıkıp liberal politikaları öne çıkaranlar yıllarca, Bayar-Menderes politikaları ile Özal dönemi politikalarını övdüler. AKP iktidarı kendilerinin Bayarların, Mendereslerin, Özalların devamı olduğunu açıklayan afişler yaptırıp her tarafa astırdı. Oysa Celal Bayar, gümrük tarifeleri ile buğday politikalarının ilişkisini bakın nasıl açıklıyor:
“İktisadiyatımızı gelişigüzel bir cereyana bırakmak bugünkü zorunlulukların gereğine hiç uymaz. Onu pek sıkı bir kontrole tabi tutmak lazımdır. Bu kontrolü ancak ve yalnız devlet yapabilir. Sanayimizi yeni baştan kuruyoruz. Bu hareket bir çok fedakarlıkları icap ettiriyor. Hiçbir memleket, tüketim maddelerini mutlaka dışardan aldığı fiyattan daha ucuza sağlamak kararıyla sanayisini kurmaz. Milli sanayisini kurmak için yapar. Sanayii çok ileri olan memleketlerde bile, öyle maddeler var ki, serbest rekabet karşısında ayakta durmasına imkan yoktur. Rekabetin ekseni maliyet fiyatıdır. Maliyet fiyatı ise, özel mahalli, maddi ve hatta manevi bir çok etkenlerin tesirinden kurtulamaz. Bütün memleketlerin maliyet fiyatını azaltmak kabiliyeti aynı derecede değildir. Onun için sanayiini kuran her memleket gümrük korumalarıyla onu müdafaa etmeye mecburdur. Biz bile eğer buğdaya gümrük koymamış olsa idik, Türkiye bugün ekmeğini dışardan tedarik mecburiyetinde kalırdı.”
Dönemin İktisat Vekili Celal Bayar’ın 1933 yılındaki bu sözleri, sadece günümüzün saman ve buğday dışalımını değil, yerli otomobil, uçak konusunu da açıklıyor.
Sapla samanı karıştırırsak, sadece otomobili değil, buğdayı, ekmeği, eti de dışarıdan almak zorunda kalıp, her alanda dışa bağımlı hale geliriz. Tıpkı günümüzde olduğu gibi…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.