“Polisleri darağacında asalım mı?”

Devletin bakanı böyle olursa polisinin, yargıcının, hâkiminin ve hatta avukatının da hali çok anlaşılır oluyor tabii.

Valla sayın bakan, biz insanız; vicdanımız da var adalet duygumuz da…

Ve her insanın en temel hakkı olan yaşam hakkını, siz savunmasanız da biz savunuyoruz.

Polisleri de başka insanları da asmayalım elbette, ama işledikleri suçlara da hak ettikleri cezaları verelim bir zahmet. siz ve sizin gibiler polis ağabeyleri böyle korumaya devam ettikleri sürece, bu ve bunun gibi daha olaylar artarak devam edecek. neden etmesin ki?

Her türlü şiddeti uygula, usulsüzlüğü yap, insanları işkenceden geçir, öldür ve hiçbir şey olmamış gibi, elini kolunu sallaya sallaya yürü git.

Zaten bir gün seni bulsalar bile, zamanaşımı girer devreye. sıkma yani canını…

Cezalandırılmadığın gibi bir sonraki sefere daha 'büyük performans' sergileyebilesin diye sırtın sıvazlansın, adın kahramana çıksın.

O kadar ki, öldüresiye dövdüğün insanlara senden daha fazla ceza talep edilsin…

Böyle bolluğu buldun da neden devam etmeyesin caniliğe? canilik diyorum evet, çünkü bu ve bunun pek çok olayın sadece “canilik” kelimesi ile açıklanabilir.

“Bu nasıl bir güçtür kardeşim?” diyesi geliyor insanın da, artık biliyoruz nasıl bir güç olduğunu; kimlere güç yetirip kimlerden emir aldığını; kuyruğunu ne zaman bacakları arasına sıkıştırıp ne zaman diş gösterdiğini. o güce ve o gücü ardına alanların yaptığı caniliklere her dakika tanık oluyoruz.

İçişleri bakanı'nın tabiriyle “eskiden aynalı olan şimdi kameralı” karakollara gelen kadınları, adamları neden darp ve taciz etmesin ki polis? uzaklarda aramayın, gazetelere daha bugün düştü; daha önce de taciz sanığı olan – yani bu ilk vukuatı değil – ve bu nedenle meslekten ihraç edilen tacizci polis amiri, ikinci davasında iyi halden indirim almış, verilen hapis cezası para cezasına çevrilmiş ve takside bağlanmış…

Şimdi, sizin devlete borcunuz olsa, o borcu takside bağlayıp ödemek için kaç kapı aşındırırsınız?

Kimleri sokmanız gerekir araya? ne kadar rüşvet dağıtmanız gerekir biliyor musunuz? ama bakın, söz konusu bir tacizci polis olunca devletin mahkemeleri o kadar hızlı, adil ve ekonomik işliyor ki…

Allah göstermeye devletimin tacizci polisi zorlanır falan da parayı öderken, belki yaptıklarının — hadi vicdani yükünü geçtim, vicdan ya da ahlak olsa o haltı yemez — sonuçlarının ekonomik boyutuna katlanması gerekir…

Kirpi yavrusunu pamuğum diye severmiş

Tamam, anladık, “böyle devlete böyle polis”, peki “kirpi yavrusunu pamuğum diye severmiş”, ona da eyvallah da… bakan'ın çıkıp “polisi asalım mı yani” diye bize çatması, allah aşkına akla, izana sığar mı? eskilerin dediği üzere “anamızı mağdur eden kadı, kimi kime şikâyet edelim?” diyip boyun mu bükelim, yoksa sözün kulağını büküp bakan'a mı sesleyelim?

“Ey bakan, ey bakan! sana as diyen yok kimseyi, versen hak ettikleri cezaları zaten bir daha vatandaşı dövmeyi sıkmaz paçaları…”

Peki biz bu maniyi hangi Bakan'a söylüyoruz: “bu olayın şüphelilerine, o görevlilere hukukun öngördüğü cezanın ötesinde bir ceza mı verelim? yani izmir konak meydanına darağacı kuralım, personeli darağacında asalım mı? ne isteniyor? işin orta yerinde durup doğruları bir tarafa, yanlışları bir tarafa koymak anlayışına ne zaman gelebileceğiz? belki de henüz halledemediğimiz konulardan bir tanesi de budur” diyen bakan'a. yani bakana ama görmeye, kendi baş bakanının dediği gibi “onların gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar, herkesi kör, âlemi ahmak mı sanırlar?” bakan'a…

Yani ha suya, ha havaya, ha havana ha bakan'a…

            Arada hiç fark yok!

Bakan doğruyla yanlışın ortasında durup olaylara oradan, böylece objektifçe yaklaşmayı öneriyor “bizlere” ama, polis ağabeyleri tarafından sırtından 12 kurşunla vurulan uğur kaymaz'ı ya da minicik bedeni paramparça olan ceylan'ı, veyahut aylardır hakim karşısına çıkmak için bekleyen ve savcılık iddianamesindeki tek 'somut şey' — delil demiyorum bakın, şey diyorum, nesne yani, elle tutulabilen, gözle görülebilen varlık — bir 'poşu' olan cihan kırmızıgül'ü ya da hrant'ı, ahmet'i, nedim'i ve bugünkü tutuklamalarla artık yüzlerce ve korkarım 'yakın zamanda binlerce olacak olan' insanı “orta yerde durup sağa ve sola bakmaya” nasıl ikna edeceğini söylemiyor…

Bizlerden 'objektivite itirafı' bekleyen bakan'ın itiraf etmesi gerekmiyor mu; “evet bu memlekette en çok yönetenler, doğruları ve yanlışları yan yana getiremiyor, ortadan bakamıyor ve objektif olamıyor” diye.

“Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyen, “asmayalım da besleyelim mi?” diyen, “bu memleket için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyen…

Bunun gibi onlarca 'vecizi' hatırlatabilirim size ama inanın midem kaldırmıyor…

Bu kadar çürümüş bir zihniyetin yeşerdiği, boy verdiği, arşı alaya uzandığı bir ülkede yaşadığımız gerçeği, yoruyor beni artık çünkü…

Sahi karakolda işkenceyle öldürülen festus okey'in katilleri olan polislerle ilgili nasıl bir karar verilmişti hatırlıyor musunuz? Hani biz “misafirperver” bir ülkeyiz ya…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.