Panel ve düşündürdükleri

            Atatürkçü
Düşünce Derneği Karacabey Şubesi 10 Kasım’da “Atatürk” konulu panel düzenledi.

            Düşünülmesi
ve uygulamaya geçirilmesi güzel. İşlevine uygun olumlu gelişmeler.

            Panelin
konuşmacıları olarak seçilen isimlere şapka çıkarılarak on numara verilebilir.

            Uludağ
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahir Baştaymaz ile Uludağ Üniversitesi
Öğretim Üyesi Hayrettin Şahin dört dörtlük isimler. Konularının uzmanı. Her
ikisine de konuşmalarını kusursuz yaptı diyebiliriz. Ağızlarından bal
damlıyordu sanki.

            Gerçekleri
öyle güzel dillendirdiler ki, konuşmalarının altına imza atmamak olası değil.

            Her ikisi
de tadına doyum olmayan bilgileriyle dinleyicileri aydınlattılar, açmazlardan
nasıl çıkılacağının yol haritasını çizdiler. Atatürk’ün bıraktığı sermayenin iyi
değerlendirilmesiyle güneşe nasıl ulaşılabileceğini çok güzel anlattılar.

            Çok
etkileyici, çok inandırıcıydılar.

            Salondakilerin
iki saat süreyle nefes almadan dinlemeleri ve konuşmaları yoğun alkışla çok
beğendiğini belirtmeye çalışmaları bunu gösterdi.

            Buraya
kadar güzel.

            Peki bu
güzel geceye gölge düşürecek basit düşüncesizlikler niye?

            -Atatürk
1880’de mi öldü? 10 Kasım’ları 72 yıldır bayram olarak mı kutluyoruz?

            Kim
zırvalıyor bunları? “ADD yöneticilerine, panelistlerin
masasında oturmazsam sunum yapmam. Ben onlardan daha iyiyim. Daha çok biliyorum” dayatması yapan malum
mikrofonkolik.

            O’na söz
olmaz, çünkü biliniyor. Öncelikle sorumluluk verenlerin sorgulanması gerekir.

            Sahnelerden
karga-tulumba atıldığı defalarca somutlaşan mikrofonkoliklere reklam yaptırmaya
çalışırken ADD’nin saygınlığına ne oluyor?

            Bu kurumun
önünden geçerken bile dikkat edilmesi gerekirken, üstlenilen sorumluluğun
sorumsuzluğu doğru mudur?

            İyi
niyetli de olsa, don lastiği gibi uzatılan sunumlar sırasında, “Atatürk 1880’de öldü. Bu bayramları 72 yıldır kutluyoruz” gafları bağışlanabilir mi?

            Dil
sürçmesi kabul edilebilir, ancak bu ilk değil ki.

            Ova
Köyleri Sulama Birliği’nin Yenisarıbey’deki şantiye tesislerinin açılışında,
Tarım Bakanı Sami Güçlü’nün korumaları tarafından kürsüye 404 gibi yapışan
mikrofonkoliğin karga-tulumba uzaklaştırıldığı ne çabuk unutuldu?

            Sanatçı
Halit Akçatepe’nin Şükran Yemişçioğlu Kültür Merkezi’ndeki etkinliği sırasında
aynı ismi sahneden “hastir” çekerek kovalamak zorunda kaldığı
hala konuşuluyor. Bunlar saymakla bitmez.

            Bunlar;
nasıl göz ardı edilebilir?

            ADD
yöneticileri taşıdıkları misyonun bilinci içinde olmak durumundadır.

            Orası
işgal yeri değildir. Ya yaparsın, ya da yaparsın.

            Panel
şeklinde duyurulan etkinlikte bir saati aşan plaket töreni olur mu? Saygısızlık
yok mu? Konukların sıkılabileceği hiç mi düşünülmüyor?

            Panelistlerin;
“Biz gidelim, sabah gelelim. Konuşma sıramız ancak gelir” uyarısı yapmak zorunda kalmasının
ayıbı kimindir?

            ADD’yi
gırtlağa kadar borç batağına itenlere ve kırk milyarın hesabını veremeyenlere
plaket verdirmek yakışıyor mu?

            Aymazlık
ve utanmazlık omuz omuza.

            ADD
yöneticileri, dürüst, ilkeli, kararlı ve şeffaf olmak zorundadır.

            ADD
yöneticileri; şaibeyi ya da karanlığı mı savunuyor?

            Kaş
yaparken pek belli olmadı da.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.