Özgürlük mü dediniz?

Fethullahçılara yönelik operasyon yeni bir noktaya geldi. Türkiye Pazar sabahına yeni gözaltı ve operasyonlarla uyandı. Fuat Avni takma adlı şahsın önceden haber verdiği operasyon ile yakın tarihin gözde bazı gazetecileri ile üst düzey bazı emniyet görevlileri gözaltına alındı.
Bu gözaltı dalgası karşısında bazı şaşkınların aklına birden bire “özgürlük” kavramı geliverdi.
Aslında “özgürlük” kavramını geçmişte de biliyorlardı. Onlar için “özgürlük” sahte delillerle, eski suçlulardan olunmuş yalancı “gizli” tanıklarla gözaltına alınmış, tutuklanmış aydınlara, gazetecilere yurtsever subaylara kudurmuş gibi saldırmaktı. Sabahlara kadar süren TV programlarında karşı görüşü savunan hiç kimse olmaksızın iftiralar atma “özgürlüğüne” sahiptiler.
Bir kişinin adının sahte delillerde yazılı olması bile o kişinin suçlu ilan edilip gazete manşetleri ile mahkum edilmesine yeterli idi. Nasıl olsa yargısız infaz yolu ile karalanan insanlar cezaevlerine tıkılmış ve yanıt verme özgürlüğüne sahip değillerdi.
Bütün bu insafsızca saldırıları iktidar partisi ile el ele yapıyorlardı. İktidarı rahatsız eden kim varsa işaret ediliyor, polis içindeki adamları sahte deliller üretiyor, adliyeye sızmış savcılar önlerine gelen fezlekeleri bilgisayarda “kes, yapıştır, kopyala” yöntemi ile iddianame haline getiriyor, hakimler de binlerce sayfalık iddianameleri, yüzbinlerce sayfalık ek delil ve klasörleri okumadan tutukluyordu. Akşam olunca da TV kanallarında mahkemeler kuruluyor, şimdi gözaltına alınan bu sözde gazeteciler o gün gözaltına alınanların kalemlerini kırıyor, mahkum ediveriyordu.
Elbette bütün bu işlerin arkasında şimdi adı kibarca “üst akıl” olarak anılan ABD emperyalizmi ve CIA vardı.
Bu işler olurken çok sayıda onur intiharı oldu. Sağlık sorunları olduğu halde insafsızca gözaltına alınanlardan çok saygın isimler vakitsizce aramızdan ayrıldı. Türkan Saylan, Uçkun Geray, İlhan Selçuk bunların en çarpıcı örnekleri idi.
Gerçek özgürlük kahramanları aramızdan ebediyen alınırken iktidar yalakası bu beyefendi ve hanımefendilerin akıllarına hiç “basın özgürlüğü” kavramı gelmedi.
İsterik bir şekilde “daha isteriz, daha” diyerek savcılara akıl verdiler. Tutuklanacakların isimlerini yayınladılar. Basılacak evlere polislerden önce kameramanlarını foto muhabirlerini gönderdiler.
Şimdi özgürlük istiyorlar. Hiç merak etmesinler. Bu işleri “ne istediler de vermedik” diyen iktidar ile birlikte yaptılar. Bu nedenle şimdi gözaltına alınanların “konuşurum haaa” tehdidi işe yaratacak ve fazla ileri gidemeyeceklerdir.
Bizim şaşırdığımız şimdi onlarla birlikte “basın özgürlüğü” diye yırtınanlar arasına yakın geçmişte basın özgürlüğü ellerinden alınmış, gazeteleri bombalanmış, şehitler vermiş, başyazarı ve imtiyaz sahibi bu nedenle yaşamını yitirmiş gazetenin de katılmış olması.
Şaşkınlık bizde mi? Yoksa “basına özgürlük” diye manşet atanlarda mı?
Göreceğiz…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.