Orman ve Şeftali (İlke ÖZOĞLU’un yazısı)

“Coğrafya Hocamız derste “Toprağı” anlatıyordu. Orman olan
yerlerde, verimli topraklarımızın olduğunu söyledi. Ne güzeldi! Oralarda, hep
yiyebileceğim şeftaliler yetişebilecekti…”

Bu hafta Orman Haftasını kutlayacağımız geldi aklıma. Gerçi,
bize her hafta Orman haftası değil miydi? Ne güzel de söyledi kuzenim. Şeftali
yiyebileceğimiz topraklarımızın olduğunu anlatıyordu. “Keşke öyle olsaydı” diye
iç geçirdim.

Pencereden şöyle bir dışarı baktım,
her taraf gri. İnsanlar doğayla uyumlu yapılar yapabilmek yerine, doğaya karşı
koyan bir zanaat(!) ile meşguldü. Öyle bir hal almıştı ki bu, yazın kum dışında
-o da topraktan değildi- doğadan bir şeylere rastlayabileceğimiz yoktu.

Bugün, bilinçsizce kullanılan ve
deyim yerindeyse “sömürülen” ormanlarımız var. Ve de bunlar yok olmayla yüz
yüze. Orman dediğimiz yerlerin yarısı, verimli yerler değil. Verimli olan
yerlerde, sanki daha da kötüleşsin denilerek, birilerinin dürtercesine buraları
göz altında yok oluyor. Her sabah, gün doğumuyla otlatılmaya çıkarılır keçiler,
Anadolu’muzun erozyon yemiş topraklarında, otlatma adı altında. Ama birçok keçi
akşam ağılına aç döner. Şüphesiz, orman köylüsünün ormanda otlatma yapması
mecburidir. Nüfusun 10’da birini oluşturan bu kesimi geçindirmeye,
ormanlarımızın gücü de yetmemektedir. Sonuçta şu veya bu şekilde insanlarımız
ormanlara zarar verme durumunda kalmaktadır. -Komşumuz Yunanistan’da, II.
Dünya. Savaşı nedeniyle açlık olayı baş gösterince, komşu olarak Türkiye, her
ay düzenli bir şekilde yiyecek gönderir Pire limanına. Gönderilen yiyecekler
arasında canlı olarak keçi de vardır. İşte, Yunanistan daha önce keçiden
çektiklerini hatırlayarak, limana çıkartılmalarına izin vermeden gemide
kesilmesini sağlar ve ondan sonra tahliye olurlar. Bu olay her yönü ile düşündürücüdür.-

Yüzyıllardır hayvancılığı ilkel
şekilde sürdür(t)enler, bakması gerekir kendi yarattıkları ‘Orman Canavarı’na.
30 yılı aşkındır neden GAP’ı bitiremiyoruz dersiniz? Orman alanlarının
arttırılmadan sulama sistemlerinin yapılması, büyük barajlar inşa
ettirilmesinin onayını verilirken, kimse rüzgâr nedenli erozyonun gün gelip
baraj hacimlerini küçültebileceğini düşünmedi. Oysa ki GAP planlarını
incelediğinizde, ormanlaşma önemsizdir. Yapılmasa da olur denecektir. Orman
varlığının korunması, en başta erozyon olmak üzere, birçok doğal afetin önüne
geçmeyi sağlamaktadır.

Çeşitli çevre sorunları ile
ormansızlaşma, çölleşme ve erozyon gibi ileri derecedeki doğal dengenin
bozulması, insan unsurunun yarattığı örneklerdir. Erozyon olayının temelinde,
ormansızlaşma ve ormanlarını bilinçli kullanılmaması yatmaktadır. Yeşil
örtülerimizin kaybı, bize binlerce yılda, hatta daha da uzayabilecek zamanlarda
bizi ekilebilir topraklarımızdan, tükenebilir kaynak olarak kendinden mahrum
bırakmaktadır. Ormanlar, hem kendilerinin hammadde olarak kullanılabilir olması
ile, hem de toprağın devamlılığını sağlaması ile önemlidir. Toprak yapısı,
içerdiği organik madde miktarı ile değerlenmektedir. .Siz üzerindeki örtüyü yok
ettiğinizde, toprak çoraklaşarak verimini kaybeder ve git gide toprak olmaktan
çıkar. Tıpkı; Anadolu’da bugün olduğu gibi. Nereye dönseniz, etrafınız sarı
tonları ile kaplıdır. Bu, erozyonun neden olduğudur, çünkü verimli toprak
arazisi kaybolmuş, yerine toprağın verimsiz, daha az organik maddenin barındığı
tabaka yerleşmiştir.

Erozyon, hala önlenebilir
seviyelerdedir ülkemizde. İnsanlarımız, maalesef önlemini olay olup bittikten
sonra almaya alışkın olduğu için, kaybetmeye mahkûm sayılmış bir seviyeye
geldi.  Verimli tarım arazilerinin oluşu,
bir ülkeyi üretim toplumu yapmayı sağlar. Hiçbir ülke, tüketim toplumu olarak
ayakta duramamıştır, hala da canlı örneklerini görebiliriz. Uygarlıkların
zenginliğine neden olan bu topraklar, dikkatsizli nedeniyle Sümer, Akad, Babür
gibi uygarlıkların sonunu getirmiştir.

Ormanlar, sadece ekonomik
nedenlerle önemli değildir. Doğanın bir parçası, hatta kendisi olan orman
yapısı, içinde bulundurduğu doğal yaşam varlığı, insan ruhunda derin bir iz
bırakır. Bir bütünlük halinde olan ekosistemi izlemek bile insanın başını
döndürmek için yeterlidir. İnsanların ve toplumların ruhsal dengelerini sağlar
aslında doğa. Kaçımız bugüne kadar bir ormanda, etraftaki bütünlükten dolayı
dertli oldu veya sıkıntıları arttı? Bu nedenlerle insanlardaki ağaç ve orman
sevgisi, çağdaşlığın ve kültürün bir göstergesi olmuştur. Göklerimiz ve
denizlerimizin korunduğu gibi ormanlarımız da titizlikle korunmalıdır. TEMA
Vakfı, ülkemizin en değerli hazinelerinden birinin toprak olduğunun
bilincindedir. Bu nedenle, orman, çayır, mera ve tarım alanlarının, doğanın
korunması ve erozyonun önlenmesi konusunda, belli bir devlet politikasının
gerekli ve zorunlu olduğuna inanmaktadır. Böylelikle, kırdan kente göç azalır,
üretim toplumundan tüketim toplumuna geçtiğimiz günlerde, geri dönüşü sağlayıp
bol oksijeni içimize çekebilmeyi, yeniden hatırlayabiliriz ha, ne dersiniz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.