Organik tarıma ‘Evet’, GDO’ya ‘Hayır’

EKODER Başkanı Arca Atay, KMYO öğrencilerine “Organik Tarım ve GDO’lar” konulu konferans verdi:

KMYO Müdürü Prof. Dr. İbrahim Ak ve öğretim üyelerinin de katıldığı konferansı üç bölüm halinde sunan Atay EKODER, Organik Tarım ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla ilgili önemli bilgileri paylaştı.

EKODER’in 2002 yılında Bursa’da kurulan ve organik tarımın geliştirilmesi adına Türkiye’nin değişik bölgelerinde (Çatalca, Mezitler havzası, Marmara Adası, Posof gibi) fizibilite çalışmaları yapan bir kurum olduğunu dile getiren Arca Atay, “Derneğimiz ayrıca projeler üreterek ülkemiz organik tarımına yoğun bilgi, belge ve tecrübe aktarıyor. İstenilen her mekan, kurum ya da bölgede konuyla ilgili kişi ve kurumlara katkı veren bir derneğiz. EKODER, gerek çiftçi gerekse müteşebbis bazında bulunulan yörelerde neler yapılabileceğini, hangi ürünlerin üretilip hangi ürünlerin nasıl değerlendirileceğini, agro-eko turizmin bulunulan bölgede oluşumu ve gelişimi için sahip olduğu bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktadır” dedi.

Konferansın ikinci bölümünde organik tarım konusuna değinen Arca Atay, organik tarımın tanımı, dünyada ve Türkiye’de organik tarımın tarihsel gelişim süreci, organik tarım hakkında yanlış ve doğru bilinen konuları, organik ürün çeşitliliği hakkında bilgiler verdi.

Atay, Bursa Nilüfer’de her Pazar kurulmakta olan “Nilüfer Organik Ürün Pazarı”nda organik ürün üreticileri ve tüketicilerinin bir araya geldiğini belirtti.

Arca Atay, dünya sıralamasındaki 120 ülke içinde 30 uncu sıralarda olan Türkiye’nin gerek coğrafik gerekse iklimsel koşulları itibariyle organik tarım için çok uygun bir ülke olduğunu dile getirdi.

Atay, “Eğer istenirse organik tarım çok daha geniş alanlara yayılabilir. Ancak, bunu yalnızca ekonomik yönden bir avantaj olarak algılamamak gerek. Bu nedenle organik tarım pek akıllıca olmadığı belirtilir. Organik tarım, buna uygun bölgelerde tüm çiftçilerin organik tarım kurallarını algılaması ve onaylaması sonucunda ve toplu halde (köy, havza bazında) gerçekleştirmesi daha akıllıca olur.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) konusunda da önemli bilgiler veren Ekolojik Yaşam Derneği Kurucusu ve Başkanı Arca Atay genetik, gen, gen teknolojisi kavramlarını açıkladı. Dünya’da GDO’lu ürün üretimi, Avrupa’da GDO’lu ürünlerin üretimi ve satışı, biyo teknoloji şirketlerinin GDO’lu ürünlerle ilgili neyi amaçladıkları gibi konulara açıklık getiren Atay, biyogüvenlik yasası, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın 20 Kasım 2009 tarihinde çıkarılan yönetmeliği, transgenik bitkilerin ekolojik risklerini anlattı.

EKODER Başkanı Arca Atay, GDO’lu ürünlerle ilgili şunları söyledi; “Canlıların genetik özelliklerine yapılan müdahaleler, insanlığın gereksinim duyduğu en önemli ürünler üzerinde yoğunlaşmıştır.  Küresel biyoteknolojik ürün alanlarının çoğunu, pestisit tolerans ve bakteri genleri aşılanmış soya, pamuk, kanola ve mısır, yani toplam 4 ana ürün işgal etmektedir.

Pamuk kurdu ve koçan kurdu gibi böceklerin, sürekli GDO’lu pamuk, ya da mısır ürünlerinin ekildiği alanların baskısı altında canavar böceklere dönüşmeyeceğinin, dolayısıyla mevcut tarım ilaçlarıyla mücadelenin başarısız kalmayacağının garantisini kim verebilir?

Milyonlarca hektarlık tarım alanını; genetiği değiştirilmiş soya, mısır, pamuk ve kanola ile işgal eden ulusötesi biyo teknoloji şirketleri, monokültür tarımı alabildiğince yaygınlaştırarak,  kendinden başka tarım sistemlerini ve ülkelerin gıda egemenliklerini hiçe saymak, ülke çiftçilerini intiharlara varan olaylarla, yıkıma sürükleyip topraklarından koparmak, ülkelerin en önemli kaynaklarından olan biyo çeşitliliklerini tehdit etmek, ekolojilerini tahrip etmek, ulusların yerel çeşitlerini ekledikleri ya da değiştirdikleri genlerle patentleyip, mülkiyetlerine geçirmek gibi olumsuz özellik ve eylemlere sahiptirler.

Bunların, ülkemiz için oluşturdukları tehdidi; dışa bağımlılığın arttırılması, tarım ve gıdanın endüstrileşmeyle şirketlere bağımlı kılınması ve bu olayların da ithal yasalarla pekiştirilmesi ile ilişkilendirmek mümkündür. Bu yönden bakıldığında ülkemizde; tarımın, toprağın, çiftçinin ve gıdanın geleceği pek de aydınlık gözükmemektedir.

Tarımımızı, yerel tohumlarımızı, biyolojik çeşitliliğimizi, gıda egemenliğimizi koruyabilmek,  eşit ve adil paylaşımlı güvenli gıdaya ulaşabilmek için;  uluslararası biyoteknoloji şirketleri ve onların ülkemizdeki taşeronlarının dayattığı GDO’lu tohumlara ve GDO’lu ürünlere ‘Hayır’ demek zorundayız.

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.