Offff, çantaya bak!

Erkekler bir türlü anlamaz; niçin o kadar çok çanta, niçin o kadar çok ayakkabı, niçin o kadar çok çizme.
Kadınların pek çoğunda hastalıktır bu. Gördü mü dayanamaz, almadan duramaz…
Eski kadınların bir ayakkabı bir manto ile kaç kış geçirdiğini koymayın önüme hiç.
O ihtiyaçtan idi.
Bu ise ‘YOK’luktan.
Bilirsiniz; bir kadının her zaman ‘’üzerinegiyecekdoğrudüzgünhiçbirşeyi’ yoktur…
****
Üzerinden gözünüzü alamadığınız şık kadın tarifine uyabilmenin parçalarındandır o ayakkabılar, o çantalar.
En pahalısı dahi olsa en uyumsuzunu takarsanız kolunuza, giyerseniz ayağınıza, anında görüntü bütünlüğünüzü bozar, o minicik ayrıntı ile bir anda rüküşleşirsiniz.
Bazen uyumsuzluğunuzdan uyum çıkar, bazense fazla uyumunuzdan mide kalkar…
Peki ya neden en pahalısı?
Ucuz ile şık olunamaz mı?
Dünyanın en çok kazanan televizyoncularından Oprah Winfrey’in almak istediği ancak satış görevlisinin kendisini tanımayarak, sadece renginin biraz koyu oluşuna bakıp da: ‘Sizin bunu almaya paranız yetmez’ dediği çantanın fiyatını bir düşünün.
Dile kolay, 74 bin lira..!
O kadar ki çanta çalınmalara karşı kilitli bir kabinde satışa sunuluyormuş.
Tasarımı Tom Ford’dan ve Jennifer Aniston sık kullandığı için de çantanın adı Jennifer konmuş.
Talep olmasa arz olmayacağını düşünürsek demek ki bu kadar pahalı objelerin talipleri de ziyadesiyle mevcut.
Banka hesabındaki paranın miktarıyla değişen ucuz ya da pahalı kavramı, bir de kişiye sosyal konum göstergesi olarak etiket de sağlıyorsa almadan olmaz zaten…
Bu kadar para kazanmışken gidip herkesin alabildiği sıradan bir çantaya kaçacak değil herhalde değil mi?
Yakışır mı? Yakışmaz.
Paparazzilere rezil olur.
Camiaya rüsva olur.
Hem ayrıca çılgın para kazananın çılgın para harcamaya hakkı da vardır.
Zaten onu marka haline getirip daha çok kazanmasını sağlayan kriterlerden biri de çılgınca harcadığı o paralardır.
Alıcılar ve satıcılar bu çılgın sektörü besleyip yaşatanlardır.
****
Daha büyük, en büyük, en en en çok büyük diyenler de olmasa dünya epey bir sıradan olacak aslında.
Ne piramitler, ne gökdelenler, ne Tac Mahal, ne Louvre, ne Sultanahmet, ne Ayasofya, ne Kurtarıcı İsa Heykeli, ne Eyfel Kulesi, ne Sümela Manastırı, ne Özgürlük Heykeli ve daha niceleri….
Paralarını gösterip saçmayacaksa para kazanmanın ne anlamı olduğunu düşünüp deli harcamalardan haz alan dünyanın ultra zenginleri.
Yatları, uçakları, sarayları, arabaları, karıları, kocaları….
Bize düşen ise sadece çene yorması.
Ve işte bugün de yorduk yoracağımız kadar…
cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.