Nereye gidiyoruz?

            Bölücübaşının
tehditleri seçim üzeri dur durak bilmiyor sevgili okurlar. Tabii ki ileri
demokrasi ülkesinde yaşadığımız için sıradan vatandaşlara verilmeyen demokratik
haklar nedense bölücübaşına veriliyor! Örneğin Anayasa ile güvence altına
alınmış olan haberleşme hürriyeti. Bölücübaşı çok rahat bir şekilde avukatları
ile, kendisine yakın haber ajansları ve internet siteleri ile, Kandildeki
askeri ve Meclisteki siyasi kanat ile gayet rahat bir şekilde
haberleşebilmektedir. Acaba dünyanın başka hangi ülkesinde teröristler böylesine
rahat hareket edebiliyorlar çok merak ediyorum doğrusu.

            Elbette
teröristbaşı bu haberleşme hakkını kendi kendine kazanmadı. Birileri ona bu
hakkı verdiler, verdirdiler. Bebek katilinin ev hapsi veya tamamen serbest
bırakılması da bir gün olmayacak şey değildir. Toplum yavaş yavaş buna
alıştırılmaktadır. 6 Ocak 2011 tarihinde NTV’de yayınlanan bir programda
Hizbullah Davası avukatı Sıtkı Zilan ”Kürdistan’ın gerçekliği Türkiye’nin
gerçekliğinin önündedir. Siyasi yapı içinde yaşıyoruz. Özerklik peşindeyiz,
federasyon peşindeyiz. Ayrı devleti şimdi halkımız istemediği için biz de şu an
halkımızın çoğunluğuna uyuyoruz. Biz Kürdistanlıyız. Burası Türkiye Kürdistanı.
Burası Anadolu değildir. Bu sözlere alışacaksınız. Kemalist zihniyet
inkarcıdır” diye konuşmuştur. Ardından ekran başındaki bazı seyirciler RTÜK’e
şikayet başvurusunda bulunmuş, RTÜK ise özetle ”söz konusu programda herhangi
bir yayın hizmet ilkesinin ihlal edilmediği değerlendirilmektedir” diyerek son
sözünü söylemiştir. RTÜK elbette siyası iktidar tarafından şekillendirilen bir
kurumdur. Bu anlamda verdiği kararlar siyasi iktidarın görüşünü yansıtmaktadır.
Demek ki iktidar egemenleri ”Türkiye Kürdistanı”, “İnkarcı Kemalist
zihniyet”, “Özerklik”, “Federasyon” gibi kavramlara sıcak bakmaktadır.

            Her
fırsatta Büyük Orta Doğu Projesinin (BOP) Eşbaşkanı olduğunu iftiharla anlatan
Sayın Başbakanımız, bu projenin içeriğini bir türlü halkıyla paylaşmamıştır.
BOP aslında bir Amerikan projesidir. Amacı Ortadoğuyu yeniden şekillendirerek
petrol kaynaklarını daha uzun yıllar sömürmek ve kontrol altında tutmaktır.
Amerika dünyada hiçbir ülkenin egemenlik ve toprak bütünlüğü hakkına saygı
duymaz. Örnek burnumuzun dibindedir. Irak Devletine, 1991’deki Körfez Savaşının
ardından 36. Paralelin kuzeyini yasaklayan Amerika burada bir Kürt Devletinin
alt yapısını oluşturmuş ve 2003 yılında da bu ülkeyi fiilen işgal ederek
parçalamıştır. Şimdi artık oyunun 2. Perdesi oynanmaya başlamıştır ve sahne
artık Türkiye’dir. İşte görüyorsunuz: teröristbaşı İmralı’dan istediği demeci
istediği yerde yayınlatıyor, ev hapsi veya serbest bırakılması gündemde
tutuluyor, neden terörist öldürüyorsun diye Türk Ordusu hizaya çekilmeye
çalışılıyor, teröristler Habur kapısında davul zurnayla karşılanıp çadır mahkemesi
rezaleti ortaya seriliyor, terörle mücadele etmiş askerler Silivri’ye
tıkılıyor, federasyon ve özerklik kelimeleri her fırsatta kafamıza sokuluyor.

            Ancak
Türkiye üzerine oynanan oyun drama şeklinde değil komedi olarak icra ediliyor.
Önceleri ‘Apo’yla görüşenler şerefsizdir’ diyenler, sonra ağız değiştirerek
‘biz görüşmedik devlet görüştü’ diyor. Bölünme oyununa alet olanlar, BDP’yi,
Kandil’i (Murat Karayılan) ve terörist başını ayrı hareket eden unsurlarmış
gibi göstererek hedef şaşırtıyorlar. Kastamonu’da PKK’lıların düzenlediği
saldırıyı Ergenekon safsatasına yıkmak isteyen satılmış kalemler; Murat
Karayılan’ın Akşam Gazetesinden Serdar Akinanan’a verdiği röportajda
suratlarına tokadı yiyorlar: ‘Ne Ergenekon’u, saçmalıktır o. O eylem bizim
AKP’ye polislerini çek mesajımızdı! 
Cemaat, devleti ele geçirmek istiyor. Egemen olmak istiyor. Bizimle
savaşmasının nedeni budur.’ 

            Geçtiğimiz
günlerde Usame’yi evinde, çocuklarının önünde öldürüp, “Cesedini denize attım”
diyen Amerika’nın teröristbaşını Kenya’da paketleyip Türkiye’ye neden “Canlı”
teslim ettiğini düşünürsek, söylemeye çalıştıklarım daha iyi anlaşılacaktır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.