Ne varsa eskilerde mi var?

Bana ayrılan koltuğun yanında güzel mi güzel, ışıltılı bir kız çocuğu oturuyordu.
Göz ucuyla süzdüğüm kadarıyla eldivenlerinden saçlarına kadar süslüydü de.
Önce eldivenlerine lâf attım sohbet için. Yarım parmaklı, üzerinde payetlerden kalp desenli siyah eldivenler annesininmiş ama o takıyormuş. Bu geceki konserde sahneye çıkacak olan korist hanımlardan birinin kızıymış.
Kaç yaşındasın dedim, 9 dedi.
Kaça gidiyorsun dedim, parmaklarıyla 3 yaptı.
Senin sesin de annen gibi güzel mi dedim, bilmiyorum ama hiçbir şarkıyı ezbere bilmiyorum dedi.
Büyüdükçe öğrenirsin dedim.

Yıllar içinde duya duya, dinleye dinleye, söyleye söyleye ezberliyor insan şarkıları nihayetinde.
Adının Hayat olduğunu öğrendiğim kızımız ile konser başlayana kadar konuştuk usul usul. Sonra da bir fotoğrafımız olsun birlikte dedim. Kameraya böyle baktık gülümseyerek.

Mudanya Musiki Derneği’nin 10. Yılına özel hazırlanan konseri beklerken Hayat ile ettiğimiz kısacık muhabbette ne güzel bir enerji yüklenmiştim.
****
Konser, Mudanya Musiki Derneği’nin ebediyete intikal eden kurucu şefi Mustafa Can’ın perdeye yansıyan görüntüleri ve sesi ile, daha doğrusu vefa ile başladı.

Sonra sazlar ve koristler yerlerini aldılar. Şarkılar ardı ardına gelmeye başladı.
Şef Salih Berkmen yönetiminde sahneye çıkan koro, Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz eserlerini seslendirdi. Sololarda Osman Nuri Şalgam, Banu Dinler, Ahmet Yaşar Binay, Seza Ayan, Abdülkadir Özözen, Mutlu Türkyılmaz, Mustafa Er ve Salih Bilgen sahne aldılar.
Hareketli şarkılarda koristler ayrı, sazlar ayrı, izleyici ayrı coşuyordu.

Özellikle de Bir Gece Ansızın Gelebilirim şarkısı söylenirken sazların şiddetli temposunu duyunca, üzerine bir de şarkının sözlerine odaklanınca, Viyana kapılarına yeniden dayanıyoruz sandım ben.
Şaka bir yana, soloya çıkan koristlerin her biri amatör bir korodan beklenmeyecek derecede iyi okudu eserlerini. Belli ki bu söyleyişlerde hem emek vardı, hem de şarkılara duyulan sevda. Üstelik de sahnede çok eğleniyorlardı. Sahnede böyle iseler çalışmalarda nasıllar diye merak da etmedim değil hani…

Gençlere Yer Açın
Genelde amatör korolar belli bir yaşın üzerindeki kişilerden oluşur malum. Lakin Mudanya Musiki Derneği Korosu’nun içinde her yaştan korist var. O koristlerin içinde yaşının diğerlerinden epey küçük olduğunu anladığım bir delikanlı vardı. Böyle bir koroda göremeyeceğimiz kadar gençti. Ve o gençliği ile benim dikkatimi çekmişti.
Onun adının da Deniz Çiçek olduğunu öğrendim. Koroya bu sene katılmış Deniz. İkinci bölümde sahneye çıkan Gökhan Sezen’in bazı parçalarına eşlik edememesi o yüzden normaldi. Hem koroda yeniydi, hem de henüz çok gençti.

Hayat gibi, o da pek çok şarkıyı ezbere bilmiyordu besbelli.
Olsun, duya duya, dinleye dinleye, söyleye söyleye öğrenirdi.
****
Konserin ikinci bölümünde sahneye çıkan Gökhan Sezen tam bir profesyoneldi. TRT’de aldığı eğitim Allah vergisi sesi ile birleşince, bir de üzerine “star” ışığı eklenince biz de onu dinlemelere doyamadık elbet.

Şarkı aralarında yaptığı konuşmalarda, TRT’nin eski TRT olmadığını, orada istediği parçaları söyleyemediğini, bu yüzden TRT’den istifa ettiğini, artık kendisini sahnelerde dinleyebileceğimizi söyledi Gökhan Sezen.

Ne varsa eskilerde var!
Konserin repertuvarına bakınca bu söz geçti içimden. Eski dönemlerde yapılmış her şarkının sözlerinden zarafet ve letafet taşıyor dedim. Her dizede aşka duyulan saygı, özlem, hasret, kabulleniş, serzeniş, sitem var. Besteler de sözlerle ahenk içinde.
Efkâr basıp da içimizden sanat müziğinden bir şeyler söylemek gelirse Akşam Oldu Hüzünlendim Ben Yine’den ya da Üzgünüm Leyla’dan ya da Dönülmez Akşamın Ufkundayız’dan başlıyoruz hemen. İlk aklımıza gelenler onlar oluyor. Sonrasında da tüm o klasikleşmiş eserler bir bir dökülüyor dilimizden.
Türk Sanat Müziği’nde son dönemlerde dillere pelesenk olmuş bir eser bestelendi mi bilmiyorum. En son Lâle Devri’nde mi kaldık? Peki ya onu Türk Sanat Müziği eseri sayabiliyor muyuz? Ondan sonra yeni bir şarkımız oldu mu hep bir ağızdan söyleyebileceğimiz?

Moda olan şarkılar malum, hepsi atarlı giderli. “Aramazsan arama çok da umrumda” ya da “biri olmazsa biri daha” tadında şarkıları söylüyor bir kısım gençlik.
Sanatın hayata yansıması mı diyelim bu değişime, hayatın sanata yansıması mı diyelim, yoksa Yeni Türkiye mi diyelim, varın siz karar verin.
Bu değişim her ne ise, Lâle Devri çocuklarına “Ne varsa eskilerde var!” dedirtiyor.
Çünkü onlar bize, şimdilerde çok özlediğimiz, eski zarif günleri aratıyor.

Nesilden Nesile
Dede Efendi’den Münir Nurettin’e, Münir Nurettin’den Mustafa Can’a, Mustafa Can’dan Gökhan Sezen’e, Gökhan Sezen’den Deniz Çiçek’e, Deniz Çiçek’ten Hayat İşalmaz’a uzanan yolda Türk Sanat Müziği meş’alesi elden ele taşınıyor işte böyle.
Eskide olan ne varsa yeni nesillere geçiyor usulca.
Gençler de şarkıları dinleye dinleye o şarkılara aşina oluyor ve bu sayede aşkın naif haline şahit olup o güzelliklerden feyiz alıyor.
Bu güzelliklerden bihaber olanlar da kaba saba hallerde yaşamayı marifet zannediyor.
****
Bana gelince, ben o gece söylenen neredeyse bütün şarkıları biliyordum.
Yıllar içinde duya duya, dinleye dinleye, söyleye söyleye pek çok şarkıyı öğrenmiştim.
Ne kadar yılda öğrendiğimi sormayın, zinhar söylemem… ?

Gecenin fotoğraflarını görmek ve şarkılarını dinlemek için tıklayınız:

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.