Ne nikah bağlar bizi, ne mahkeme ayırır

Medenî Kanunu’nun olmadığı dönemlerde kadı nikâhı geçerli sayılıyordu.
Evliliklerde Kadı’nın yaptırımları uygulanıyordu.
Medenî Kanun’un ardından da devam etti imam nikâhı geleneği.
İnançlarla ilgili bir konuydu bu artık. Arzu eden resmî nikâhın ardından imam nikâhını da kıydırıyordu.
Ancak geçerli olan ve evliliği koruyan Belediye Nikâhı idi.

Her şeyin olduğu gibi imam nikâhının da içi boşaltıldı sonra.
Bir gecelik nikâhlar kıyıldı mesela.
Yasaların izin vermediği evlilikler imam nikâhı ile yapıldı.
Arkadan dolanıldı açıkçası.
Bu dolanmalar ile devlet mi kandırılıdı, Allah mı aldatılıdı, yoksa insanlar birbirlerini Allah ile mi aldattı diye sormak lâzım.

Şimdilerde “müftüler de nikâh kıyabilsin” konusu tartışılıyor memleketimde.
Sanki bu konuyu halletmemişiz gibi.
Sanki konuyu halletmemizin üzerinden bunca zaman geçmemiş gibi.
Sanki milletin bundan bir şikâyeti varmış gibi…

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, müftülere nikah kıyma yetkisi veren düzenlemeye ilişkin yaptığı açıklamada bu yasanın kadınları hukuken daha fazla koruyacağını söylüyor. “Verilen yetki ve görev, il veya ilçe müftüsünün belediye başkanı, belediye başkanının yetkilendirdiği memur, dış temsilcilikteki görevli konsolos gibi resmi nikah kıyma yetki ve görevidir.” diyor ve yeni düzenlemeler ile bu yetki ve göreve sahip olanlar arasında il ve ilçe müftülüklerinin ilave edileceğini söylüyor. İstemeyen müftlükte nikâh kıydırmaz diyor.
Ah bir de inanabilsek samimiyetinize ve iyi niyetinize…
****
“Birbirinizle evlenmek istediğinizi bize yazılı olarak bildirdiniz. Yaptığımız araştırma sonunda evlenmenize engel bir durumun bulunmadığı tarafımızdan tespit edilmiş olup, şimdi bir kez daha misafirler ve şahitler huzurunda sözlü olarak evlenmek istediğinizi beyan ederseniz evlenme akdinizi gerçekleştireceğim.
Siz Sayın X Hanım, yanınızda oturan nişanlınız Sayın Y Bey’i hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın, özgür iradeniz ile eş olarak kabul ediyor musunuz?
Siz Sayın Y Bey, yanınızda oturan nişanlınız Sayın X Hanım’ı hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın, özgür iradeniz ile eş olarak kabul ediyor musunuz?
(Ki cevaplar genelde ‘evet’tir)
Ben de sizi Medeni Yasa’nın ve Belediye Başkanı’nın bana verdiği yetkiye göre karı koca ilan ediyorum.”

Bu konuşmayı hepimiz biliriz.
Bunun anlamı, buradan yapılan sözleşme ve atılan imzalar ile kadını ve erkeği yasalar çerçevesinde işleyen bir kurum haline getirmektir.
Aile olmanın ve bu çarkı layıkıyla çevirmenin ya da daha fazla çevirmek istemeyecek olanın da yasalar dahilinde kurum birlikteliğini bozmasının teyididir.
Bir nevi şirket sözleşmesi gibidir yani…

Kıyılan resmî nikâh ile devlet ve toplum tarafından onaylanan kişiler zorla değil de severek ve isteyerek evlenmişlerse eğer evliliği şirket boyutundan alıp aile boyutuna taşırlar.
Birbirlerine zoraki değil gönüllü mahkûm olup aile olmaya baş koyarlar.
Birbirlerini geçim ya da işini gördürme ya da ihtiyaç giderme kapısı olarak görmezler.
Bir hayatı paylaşmak, hayatın hazlarını ve zorluklarını birlikte yaşamak, istenirse çocuk sahibi olmak, doğmuş çocuğu el ele ve layıkıyla büyüterek aile kavramının içini doldurmaktır dertleri.
Lakin bazen hayat hep aynı akmaz.
Bugün atılan imza ile yasalarla korunmuş olmak, ilerleyen günler içinde bir tarafın değişime uğrayarak diğer tarafı mağdur etmesini önler.
****
Mağduriyetin sebebi vardır.
Kadın çalışmaz, kadın evde oturur, koca ona bakar.
Bakar ama genelde de canı istediği kadar bakar.
Kadının evdeki emeği yok sayılır, görmezden gelinir.
O evde kadının ne adı vardır, ne de hakları…

Kimse kimseye muhtaç olmamış olsaydı oysa, senin-benim lafı edilerek evin bereket kaçırılmasaydı, gelirler ve giderler ortaya konulup akıllıca bir bütçe yapılsaydı ve kadın hayatta kalabilmek için erkeğin gelirine muhtaç olmasaydı (bırakılmasaydı), birliktelikte de ayrılıkta da bu kadar kavgaya gerek mi kalırdı?
Malum; bir tarafın “kurnazlığından” kopar kıyamet hep…
Yasa da der ki; “Dur bakalım!”…
****
Kadın dediğin kedi enceği midir ki hem, kapının önüne bırakıveriyorsun hemencik
Ki onu bile atamazsın sokağa öyle, ona bile hakkın yoktur.
Yıllardır para kazanmasını ya da birikim yapmasını engellediğin kadından kaşık düşmanı olarak bahsetmek, onun ruhunu aşağılamak, kadın senden gitmek isterse onun canını almak, kendi canın sıkılınca ise kadını başından atmak ya da onun üzerine bir başka kadın getirip onu o kadınla yaşamaya zorlamak bu kadar kadar kolay mıdır?
****
Kim kimin nikâhını nasıl kıyacak tartışmalarında boğulacağımıza insanların birbirlerine ve evliliğe bakış açılarını güncellesek diyorum.
Gelin olma hayali ile yanıp tutuşan kızlara evliliğin sadece evlilik merasimlerinden ibaret olmadığını anlatsak mesela.
Evlendiği kadın ile gün gelip yollarının ayrılabileceğini anlatsak erkeklere.
Karı koca birbirinden boşansa da çocuklardan boşanılmayacağını söylesek.
Dizi aşklarından kopartıp hayatın içindeki gerçeklerle yüzleştirebilsek insanları.
Aşk bitti yapı paydos olmasa evlilikler.
O zaman Ümit Besen’in şarkısındaki gibidir hayat:
“Ne nikah bağlar bizi, ne mahkeme ayırır”…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.