“Misafir”

Geçen hafta TGB’li gençler İstanbul’da ABD’li askerlerin kafasına çuval geçirdi. Olay değişik çevrelerce değişik şekillerde yorumlandı.
Doğaldır ki ABD yetkilileri olaya tepki gösterdiler. Türk Dışişleri Bakanlığı korkudan olsa gerek olayı kınamak zorunda kaldı. İçişleri Bakanlığı elinden gelse gençleri idam edecekti. Savcılık gençleri mahkemeye sevk etmeden serbest bıraktı. Muhalefet partileri tedirgin oldu. Ana muhalefet partisinin içindeki muhalif milletvekili Süheyl Batum TGB’li gençleri Çağlayan adliyesinin kapısında karşılayarak kutladı.
En anlaşılmaz tutumu ise her zamanki gibi çok bilmiş TV kuşları aldı. Kimisi ABD’li askerlerin ülkemizde “misafir” olduğunu söylerken, kimisi de kafasına çuval geçirilenlerin “gariban” olduğunu söyledi. Dünyanın bütün ülkelerinde en pis işlerin “garibanlara” yaptırıldığını unutarak…
Kore’de, Vietnam’da, Kamboçya’da, Laos’ta, Şili’de Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da ve dünyanın her yerinde milyonlarca insanın kanı bu “garibanlar” aracılığı ile içildi.
“Misafir” edebiyatına gelince…
Bize bu numarayı 66 yıl önce de yutturmaya kalkmışlardı. İkinci Paylaşım Savaşını Japonya’nın tepesinde 2 tane atom bombası patlatarak yüzbinlerce insanı öldürüp sakat bırakarak noktalayan ABD, artık dünyanın tek efendisidir. “Sovyet tehlikesi” masalı ile uyutulan Türkiye, 1946 yılında, ABD donanmasının en güçlü gemisi Missouri’yi İstanbul’da çiçeklerle ve “Amerika ay lav yu” şarkılarıyla karşıladı. “Misafirler” daha iyi ağırlansın diye İstanbul genelevi bile boyanıp yenilendi.
İki yıl sonra, yani 1948’de ABD bahriyelileri yine İstanbul sokaklarındaydı. Herkes onları gülücüklerle karşılıyor, onlarla konuşmak için can atıyordu. “Misafirliğin” 66 yıl öncesini bugünlerin ünlü gazetecisi ve politikacısı Altan Öymen’in kaleminden öğreniyoruz. Sayın Öymen’i karalamak gibi bir amacımız da yok. Zira kendisi olayları büyük bir içtenlikle anlatıyor. O yıllarda çok az kimse farklı tutum alıyor.
O günlerde Altan Öymen lise son sınıf öğrencisidir. Ailesiyle birlikte gezmek için gittiği İstanbul’da arkadaşı, şimdinin Profesörü Yavuz Renda ile buluşmuş ve Beyoğlu’na çıkmıştır. Bu sırada ABD donanmasından genç bir denizci ile karşılaşırlar. Denizci İngilizceden başka dil bilmemekte, bizimkiler de Almancadan başka yabancı dil bilmemektedir. Geleneksel Türk misafirperverliğini göstermek için bildikleri birkaç İngilizce sözcük ve tarzanca ile ahbaplık denemesine girişirler.
İki kafadar misafir denizciye içecek bir şeyler ikram etmek isterler. Denizci kabul eder. Ancak içmek istediği içecek biradır. Bizimkiler ailelerinin onayı ile daha önce bira içmiş olsalar bile hiç birahaneye gitmemişler ve gidilecek bir birahane bilmemektedirler. Ceplerinde ise çok az para vardır. ABD’li askerin 1 bardak bira ile yetinip yetinmeyeceğini de hiç bilmemektedirler.
Buna rağmen her türlü riski göze alarak bir birahane bularak otururlar ve ABD’li misafire bira ısmarlarlar.
“Misafirlerin” ülkemizde misafirlikleri böyle başlar. Marshall yardımları ülkemizdeki sanayi yatırımlarının durdurulması, Milli Eğitim sistemimize müdahale, NATO “rüşveti” ile Kore’ye askerlerimizin gidişi, kontrgerillanın örgütlenmesi, her türlü casusluk, tertip ve faşist darbeler…
Son yıllarda da TGB’li gençlerin karşılığını verdikleri Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilmesi, “Ergenekon” tertibi, Balyoz tertibi Başbakana Beysbol sopası gösterilmesi…
Bunların hepsi ABD askerlerinin misafir kabul edilip Türk konukseverliği ile karşılanmasının ardından geldi.
Bütün olanlardan sonra akıllanmayan varsa 66 yıl öncesine dönüp ABD askerlerine yeniden bira ısmarlayabilir…
Not: Merak edenler Altan Öymen’in anılarını anlattığı “Değişim Yılları” adlı kitabın 176-180. sayfalarına bakabilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.