Meclis Meydan Muharebesi

Savaş sonunda dağdan bayırdan düze inerek şehirlere, oradan da Meclis’e girdi.
Yakındır ki ceylan derili koltuklarında oturan vekiller artık o koltuklarda oturamayacak, sıralarının ardında mevzilenerek birbirlerini ateşe tutacak.
Hadi bu kadar insafsız olmayalım, bazılarının ellerine birer Paintball silahı verelim de, “Komen komen komen” diyerek birbirlerine boyalı toplar ateşleyerek dindirsinler hırslarını.
Kamuflajları giysinler, alçak sürünüşe geçsinler, yakaladıkları yerde indirsinler hasımlarını.
Bazıları beyaz kimonolarını giyerek geleceklerdir Meclis’e. “Hiyaaaaaaa” diyerek dalacaklardır rakiplerine.
Bir köşeye de boks ringi kurulsun, Balboasıydı, Apollosuydu, eline eldiveni  geçiren karşısındakine Allah ne verdiyse artık…
Savaş alanına elleri boş inmesinler diye arzu edene Meclis kapısında kriket tahtaları ve beyzbol sopaları da dağıtılsın derim ben. Onlar da gayet güzel işe yarar.
Bir beyzbol sopasının, telefonda konuşurken bile elinde dursa, caydırıcılığı vardır malum. Test edilmiş onaylanmış ne de olsa…
Bizim Meclis de Meclis olmaktan çıktı dövüş sporları kulübü oldu sonunda…
Bu dövüşlerde dövenlere Gazi madalyası takılacak, dövülenler ise dövüldükleriyle kalacak…

Bknz yaralı kuşlar Aylin Nazlıaka, Şafak Pavey, Pervin Buldan ve kavgada gayet sağlıklı ve heyecanlı görünüp de kavganın ardından boynunda boyunluk ile telefonda gülerek konuşurken görüntülenen “Gazi” Gökçen Enç…
Ne anlatıyordu acaba telefonda?
“Bir atladım üstlerine, bir çektim saçlarını, bir ittim, bir kaktım, oh rahatladım!” diyor olabilir mi? Kim bilir?
Bu arada Enç’in geçmişine biraz bakacak olursak ilk vukuatı da değilmiş bu:
18 Aralık 2014 yılındaki bir habere göre, CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz kürsüye 17-25 Aralık haftası yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftası olsun yazan döviz asmak isteyince AK Parti Antalya Milletvekili Gökçen Enç, kırık fön çekilmiş bukleli saçlarını hoplata hoplata hızla kürsüye yürümüş ve bu pankartı kaldırmak istemiş.
Ki kurallar gereği kürsüdeki konuşmacıya kimse müdahale edemez…

Son kavga neden çıkmış derseniz; Ankara bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka yapılan görüşmeleri protesto etmek adına kendini Meclis kürsüsündeki mikrofonlarına kelepçeledi diye çullanmışlar Nazlıaka’nın üzerine. Ondan sonrası saç saça baş başa ciyak ciyak bir mahalle kavgası. Pavey’in yerinden çıkan protez kolu, kopan saçlar, kelepçeden çıkartılmak istenirken incinen bilekler.
Durum vahim kısacası…

Ya bunları izleyen Big Boss ya da Big Brother, her kim ise, o ne düşünüyordur bu durumda?
Ellerini ovuşturup göbeğini mi kaşıyordur?
“Nihayet reklam arası bitti, film yeniden başladı” mı diyordur?
****
Yaklaşık on gündür ‘Partili Cumhurbaşkanlığı’ sistemini getirecek olan yeni anayasa teklifinin maddeleri birer birer oylanıyor.
Her oylama bir başka savaşa sebep oluyor ve her oylama sonucunda oylanan yasa kabul edilerek geçiyor.

HDP ve CHP, anayasa değişikliğinin rejim değişikliği getireceği için karşı çıkıyor bu maddelere ve savaş da bu sebeple çıkıyor.
Anayasa teklifinin referanduma götürülebilmesi için en az 330 milletvekilinin kabul oyu vermesi gerekiyor.
18 maddelik anayasa değişikliği teklifi Meclis’te 316 sandalyesi bulunan AKP ve 39 sandalyeli MHP’nin oylarıyla birer birer kabul ediliyor.
O kadar itiraza ve müdahaleye rağmen daha da edilmeyeni görmedik.
Ha, müdahale edilmesin mi, elbette ki edilsin…
En önemlisi de bu değişikliğin nelere mal olacağını anlatmak için halka inilsin…
****
Bir kişinin tek adam olmasının yolunu açacak olan bu değişiklikler Meclis’te kabul edildikten sonra halkın onayına sunulacak.
Büyük ihtimalle de bu referandum daha öncekiler gibi ‘kendi rızası ile’ kabul olacak…
Sonra da maestronun elindeki ‘çubuk’ nereyi işaret ederse artık…
Bir kişinin tüm kararları kendisinin vermesinden ziyade tüm yetkileri elinde toplayacak olması buradaki esas mesele. Tüm kararları tek başına verebilmek için gereken donanım kimsede yok malum.
Ama donanımlı ve hedefe kitlenmiş mecraların istediği kararların altına imza atmak için yetkiden fazlasına da hacet yok.
Onlar düşünür, tek adam uygular. Bürokrasiydi, kırtasiyeydi, farklı seslerdi, onlarla uğraşmak zaman kaybı.
“Bize ilgili ve bilgili adam değil, yetkili adam lâzım” der gibi.
‘Ver kurtul’ der gibi yani…
Ya da ‘İtaat et rahat et’ der gibi yani…
****

Başkanlığa giden yolda verilen savaşlara bakıyorum da, buna değecek kadar ne vaat edilmiş olabilir acaba diyorum.
Bilirsiniz; insan bazen kaybederken kazanır, bazen de kazanırken kaybeder.
Bu savaşta kazanılan her ne ise, her savaşta olduğu gibi kaybedilen yine insanlık olacaktır.

Açık ve net görülüyor ki; Türkiye hızla irtifa kaybediyor, Türkiye hızla itibar kaybediyor…
Neredeyse yere çakılacak olan itibarsız bir ülkenin vekili ve başkanı olmak ne kadar itibarlı olacak diye kimse düşünmüyor…

cananekncylmz@gmail.com'

Canan Ekinci Yılmaz

1 Nisan 1963 Karacabey doğumlu. Karacabey Lisesi mezunu. 5 Ekim 2010 itibariyle yazar.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.